Uzlaşma ve Ergenekon…

Ali Bayramoğlu

Başbakan yapılmayacakları anlatıyor. AB'ye karşı kullandığı dil sert, Ermenistan sınır kapısının açılmayacağını ilan etmesi hızlı. Kürt meselesinde bildik devlet politikalarının şaşmazlığını ima eden suskunluğu anlamlı…

Hoşa gider bir yanı yok; ama bu da bir siyaset tipi, bir irade şeklidir…

Ne var ki siyasi irade deyince akla daha çok engelleme, durdurma, olanla yetinme siyasetleri değil, değiştirme hamleleri, risk ve ön alma halleri gelir.

En azından bana öyle geliyor.

Bu durumu nasıl tanımlamak gerek, bir uzlaşı hali olarak mı?

Nitekim E. Özkök'ün Başbakan'a en yakın isim olarak tanımladığı Yasin Doğan dün Yeni Şafak'taki köşesinde şunları söylüyordu:

“2007 ve 2008'de yaşanan gerilimler, uzlaşı anlayışını yitiren hükümetin kriz üretme sevdasının ürünü değildir. Gerilim üretmek isteyen kesimlere karşı Başbakan Erdoğan, mutabakat zeminlerini yeniden tesis etmeye çalışmış, partisini ve Türkiye'yi zor bir süreçten en az zararla çıkarmıştır. Her ne kadar dava süreci hukuki bir süreç olsa da, genel siyasi havanın ve algıların bu süreçte etkili olmadığı söylenemez. Erdoğan'ın bu dönemde yoğunlaşan uzlaşı çabası, halen devam etmektedir…”

Analiz tartışılır… Ama burada önemli olan “mutabakat zemini” ifadesi ve meselesidir…

Bu meseleyi, özellikle AK Parti'nin mutabakata verdiği anlamı ve mutabakat arayışlarını ciddiye almak gerekir.

Türkiye seçimlere merkez medya-hükümet gerginliğiyle girdi. Doğan Grubu'yla yaşanan ateşin alevi şimdilik söndü… “Tam mutabakat” hâlâ uzak olsa bile çatışma riski daha az, özellikle Doğan Grubu'nun çıtayı aşağı indirmesinden sonra, hükümet sakinleşmiş görünüyor.

Sivil-asker ilişkileri ise sakin görüntüsüne rağmen her alanda sıkıntılı ve krize gebe. Ordu Başbuğ'un komutasında ve içinde bulunduğu koşullarda hükümetle sıcak karşılaşmadan kaçınıyor, ondan beklediklerini işaret etmekle yetiniyor ve bu konuda tüm yollar aslında Ergenekon davası ve soruşturmasına çıkıyor.

Evet, mutabakat denince şüphe yok ki ilk akla gelen Ergenekon davasıdır…

Bu konuda mutabakat olabilir mi?

Hemen yanıtlayalım:

Olabilir…

Yürütmenin davayla birlikte yürüyen soruşturma sürecine dolaylı olarak etki yapma imkânları vardır ve bu imkânlar güçlüdür. Herhangi bir soruşturmacının yerinden edilmesi ya da bir savcı değişikliği bile bu dava süreci üzerine önemli etkiler yapar.

Hükümetin böyle bir hamleden kendisini uzak tutacağını umarız.

Yine de Yasin Doğan'ın “Her ne kadar dava süreci hukuki bir süreç olsa da, genel siyasi havanın ve algıların bu süreçte etkili olmadığı söylenemez. Erdoğan'ın bu dönemde yoğunlaşan uzlaşı çabası, halen devam etmektedir…” ifadesi akla bunları getiriyor.

Şunu hatırlatalım:

Bu konuda mutabakat demek bir kaosa yol verilmesi demektir.

Nasıl?

Ergenekon davası ve soruşturmasını bir arena gibi düşünecek olursak, bu arenada hükümet dışında bir çok farklı aktör de boy gösteriyor. Ve her geçen gün, özellikle soruşturma derinleştikçe her bir aktör ( idare, asker, hükümet, vs) diğerlerinden bağımsızlaşıyor.

Dolayısıyla sadece iki aktör arasındaki uzlaşmanın sonuç verme ihtimalinin gitgide düştüğü günlerdeyiz. Bu durumda üçüncü, dördüncü aktör oyununu sürdürebilir, kaldı ki davanın seyri buna son derece uygundur.

Örnek: 13. Ağır Ceza Mahkemesi Danıştay davası ile Ergenekon davasının birleştirilmesini kabul etti.

Örnek: Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, muhtemelen darbeci kesim ve generalleri zora düşürecek ve Ergenekon davasını meşrulaştıran, kapağını kapatılmaz hale getiren bir ifade verdi.

Örnek: Emekli Genelkurmay Başkanı bir TV kanalında 2. Başkan ve 1. Ordu Komutanı olduğu dönemde kimi kuvvet komutanlarının hükümeti devirmeye çalıştıklarını teyit etti.

Örnek: Poyrazköy ve diğer silahların miktarı ve ordu bağlantısı ayyuka çıktı…

Bunlar yargı sürecinde derinleşme eğiliminin başladığını ve tetiklenen mekanizmanın durmayacağını gösterir.

Mekanizma, durdurmaya çalışana dönecektir…

Bu sadece Ergenekon davası için değil, Kürt sorunu ve benzer sorunlar için de geçerlidir.

YENİ ŞAFAK