Sözde herkes demokratikleşmeden yana, askerin siyasete karışmamasını, sivil iktidarları vesayeti altına alma sevdasından vazgeçmesini istiyor; ama iş bu isteği gerçekleştirmek için anayasa ve diğer kanunlarda gerekli değişiklikleri yapmaya gelince ipe un sermeler başlıyor. İktidar “gelin uzlaşarak şu düzenlemeleri yapalım” diyor, ön şartlar ileri sürmeye, çeşitli bahanelerle işi savsaklamaya kalkışıyorlar. İktidar kendi imkanlarıyla değişiklik ve düzenlemeler yapıyor, “niçin bize sormadan, rızamızı almadan, uzlaşma yollarını aramadan” yaptın diye kıyamet koparıyorlar.
Son kanunu ele alalım.
İktidar sözcülerinin belge göstererek ifade ettiklerine göre ana muhalefet ile uzlaşarak “asker kişilerin, doğrudan askerlik görevi ile ilgili olmayan suçlarına sivil mahkemelerin bakmasını sağlayan” bir kanun çıkarıyorlar. Bu kanun aceleye getirilmiş olsa bile –yine sözde herkes- bunun doğru olduğunda birleşiyor; ama –hemen arkasından ama ile söze devam ediyorlar- çıkarış biçimi yüzünden kanunun ya cumhurbaşkanınca tasdik edilmemesini veya anayasa mahkemesince iptal edilmesini istiyorlar; inanılır gibi değil, “iyi oldu ama usulü yanlış, bir daha böyle olmasın” diyecek yerde,”iyi, doğru, gerekli” olan bir kanunun iptalini istiyorlar.
İşte bu vakıa bir gerçeği apaçık ortaya çıkarıyor:
Aslında Türkiye'de halka ve çoğunluğun siyasi temsilcilerine güvenmeyen, gerektiğinde askerin siyasete müdahale etmesini –açığa vurmasa da- isteyen, insanların din özgürlüklerinin çeşitli bahanelerle kısıtlanmasından yana olan, bütün bilim araştırmaları Türkiye'de şeriat tehlikesinin bulunmadığını ortaya koyduğu halde böyle bir tehlikenin (buna irtica diyorlar) var olduğunu iddia eden, engellemek için kimi zaman askeri, kimi zaman sivil –bazen de müşterek- zeminlerde planlar hazırlayan bir taraf var.
İkinci olarak hürriyet, adalet, refahtan adil pay, onuruyla var olmak ve huzur isteyen büyük bir halk ve okumuşlar çoğunluğu var.
Üçüncü olarak her ne pahasına olursa olsun iktidarı yıkmak ve kendileri iktidara gelmek isteyen, bu yüzden iktidarın yalnızca yanlış olan icraatını değil, doğru olanını da ya tenkit eden veya görmezlikten gelen siyasi partiler var.
Bütün bu ahval ve şerait (durum) içinde halkın iktidara getirdiği hükümetlere bir vazife düşüyor:
Yapılması gerekli olan icraat ve düzenlemeleri önce muhaliflere ve sivil toplum kuruluşlarına sunmak/anlatmak ve görüşlerini almak, sonra da eğer kendi programlarına, hukuka, çağdaş demokrasiye uygun ise ve milletin yararına olduğuna kanaat getiriyorsa gürültüye pabuç bırakmadan yolunda yürümek ve işi sonuçlandırmak.
Demokrasilerde en büyük hakem millettir ve belli süreler sonunda seçimler yapılır. Kimse kendini milletin yerine koyamaz.
Buna yargı da dahildir. Yargı milleti temsil eder, ama onun yerine geçemez.
YENİ ŞAFAK