Uzaklarda deliller aramaya gerek yok...

Yaşar Değirmenci, insanın yaşadığı tüm krizlerden çıkış yolunun Allah ile doğru bir ilişki kurmasından geçtiğini ifade ediyor.

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Çözüm Allah’a yönelmek

Konumuz insan her zaman insan. İnançlarıyla, aklıyla, fıtratıyla, ruhuyla, duygularıyla, meziyetleriyle-zaaflarıyla, gelişmesiyle, öz değeriyle, acılarıyla-sevinçleriyle, hasretleriyle-mutluluğuyla, denge özellikleriyle mazhariyetleriyle, maddi-manevi bütünlüğüyle “insan” …

Buradaki bütün mesele, o andaki veya o dönemdeki izah ihtiyacının üslubunu ve metodik icaplarını iyi kavrayıp gözetebilmekten ibarettir. Yani zamanın akışındaki sesi iyi dinleyebilmek, kalıcı aktüelin sırrını sezebilmemiz kâfidir. 

Salim bir zihin yapısıyla etrafımıza baktığımızda şu soruları sormak ayrı bir önem kazanıyor. Hayat tarzımız fıtrata aykırı bir faaliyet içinde geçmiyor mu? Üretirken tükenip, temizlenirken kirlenmiyor muyuz? Beslenirken zehirlenip, yaparken bozmuyor muyuz? Dinlenirken yorulup, okurken cahilleşmiyor muyuz? Teşrifat, mefruşat, şatafat, merasim, koşuşturma, gürültü, patırtı, internet, televizyon… Hepimize ayrı bir kompozisyon halinde yüklenmiyor mu? Direncimiz gittikçe azalıp, mukavemet gücümüzü kaybetmiyor muyuz? Düşünerek yaşamadığımız için, yaşadığımız hayatı da düşünmüyoruz. Etkilemekten ziyade etkilenmekteyiz. İç dünyamıza her geçen gün değişik metotlarla müdahaleler devam ediyor. 

Nerede bizim hicranlarımız, acılarımız, umutlarımız, sevgilerimiz, sürurlarımız. Bu gündem oyunlarının süslü püslü, allı pullu, yağlı ballı anlatımlarında biz var mıyız? Kendi içimize bir bakalım. Yaşadığımız hayata, bir de yansıtılanlara. İnsandan hiçbir şey anlatmaz, insana hiçbir şey vermez. Sadece insanın unutulmasına yarar. Ama biz, insanın hayatını parselleyip parçalayarak dağıtmışızdır, güya pratik fayda için. Aslında yaptığımız şey, bütünlüğün haşmetinden, azametinden ve o hakikate bağlı görevlerimizden kaçmaktır. Bir hücrede ilim konuşulur, bir hücrede düşünce, bir hücrede sanat. Vücuttaki organların birbirinden irtibatsız faaliyeti gibi. Ayak başka tarafa gidiyor, göz başka yere bakıyor, el öyle. Beyin maiyetindeki uzuvlara hâkim olamıyor sanki. Hayat da devam ediyor. Mevcudun fotoğrafı bu! İster kabullenin ister kabullenmeyin. Orada insanın unutturuluşu ve insanın kendini unutuşu var sadece. En az rağbet şansı olan bu bahsi her vesileyle canlı tutmalıyız. İpin ucunu oradan çıkarıp yakalayamazsak, meseleleri sahipsizlikten kurtaramayız. Bir başka ifadeyle, okudukça şaşırırız, dinledikçe bocalarız, kurcaladıkça karıştırırız. Çözüm üreteceğimize problem üretiriz. Bilgiyi düşünce cehaletinin bahtsız malzemesi ve mazereti haline getiririz. İnsanlık bizi bekliyor. AmaBiz kendimizin farkında değiliz. Bir düşünür “Gaflette teselli aramak, gafletlerin en büyüğüdür.” Diyor. Bırak yüreğin sızlasın, bırak beynin zonklasın, bırak için acısın! Böylesine bir gafletin bağrında teselli aramak zilletinden çok daha iyidir. İyi niyetle her türlü anlama zorluğu aşılabilir. Başkalarıyla uğraşacağınıza kendimizle uğraşmamız lazım. Kendimize uğraştığımız zaman inanılmaz bir şekilde önümüz açılacak.

İyilik, merhamet, sevgi, aç olanı doyurmak, yetimi kollamak ve benzeri hiçbir değer onlar için kıymet taşımaz. Onlar için helal ve haram da bir kıymet ifade etmez. Kabarmış bir egonun, durmak bilmeyen bir açgözlülüğün, doyumsuz hazcılığa yol açtığı yadsınamaz. Açgözlülüğün, doyumsuzluğun, sınırsız hazcılığın, dünyaya, paraya, şöhrete ve şehvete tapınmanın ilacını yüce Allah kitabında apaçık belirtmiştir: «Haberiniz olsun, kalpler yalnızca Allah’ı anmakla (zikretmekle) mutmain olur.» (13 Râd 28)

Huzur Allah’tadır. Çözüm Allah’a yönelmektir. Doyum Allah’a teslim olmaktır. Allah’a götürmeyen, O’nun bize emrettiği veya yasakladığı ilkelere teslim olmaya götürmeyen her yol çıkmaz sokaktır. Biz İslam’ın etrafında toparlanabildiğimiz zaman, toplumu toparlayabildiğimiz zaman biz yeniden tarihin akışını şekillendirebiliriz.

Yüce Allah herhangi birimize şahdamarımızdan daha yakındır. Kendini arayanlara “Kendinize bakın” diyor. Sağa sola, öne arkaya her yere bakın. Baktığınız her yerdeyim. Sadıkların kalbindeyim. Hatta siz ile kalbinizin arasındayım. Bakara Suresi’nde şöyle deniyor: “Muhammed, sana beni soruyorlar. Şüphesiz ben onlara yakınım!”

Uzaklarda deliller aramaya gerek yok. En büyük delil insanın kendi nefsidir. Kışa bak, yaza bak. Göğe bak, yerde yiyecek arayan karıncaya bak. Bütün bu düzeni kim idare ediyor? Kışın solmuş yapraklar nasıl birdenbire yeşerip serpiliyor.

Bir yağmur tüm canlıları diriltiyor. Diriyi öldüren, ölüyü diriltmeye kadirdir. Mezar âleminden sonra da böyle yağmur çiseleyecek ve insanlar yerden bitkinin bittiği gibi bitecekler. Kuran’ın dediği gibi diyorum: “İla eyne tezhebun? (Nereye gidiyorsunuz?)”

Fani âlemin fani olan sevinç ve zevklerine kapılmayın; baki olan, hüvel baki olan Allah’la ünsiyet kazanın. Yoksa bugün bir günah, yarın bin günah olur.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?