Suphi Özbilen’e
Göğsümüze tünemiş bir Şubat debeleniyor
Haylamaz artık gözlerimizde düğümlenen ayrılık
Ey öfkenin yığılmış çocuğu
Ey taşan sular çağlayanı ey
Meydanların ve pankartların gölgesinde yoğrulan
Birkaç mısralık hasret değil bu
Bir ömrün dünyaya fırlatılmış hüznüdür
Göğsünde uçuşan bulutlar
Bitecek, bitecek bu düğün gecesi
Bitecek zulmün eğilen köhne güncesi
Siz eyerlediniz atları bir ölüm denizine
Siz fırlattınız bir hayretin okunu kör geceye doğru
Yazlar yok artık, kışlar uzadıkça uzadı
Direği düştü ocakların gövdemiz üstüne
Bir kancıklık çağında büyüttünüz ellerinizi
Ey yan çizen ağalardan merhamet dilenmeyen yiğitler
Mazgallardan, demir kapılardan, maltadan, voltadan
Döner göğüsleriniz bir yağlı kasketin onuruyla
Kurşunlanarak öğrendiniz aşkla haykırmayı
İşkencelerden sonra sessiz bir çığlık olurdu dünya
Kan kalelerinden bir isyan kurdunuz
Bir şehri gecelerden seyrettiniz
Bir daha, bin daha, milyon defa zindanlara
Siz öldükçe çoğalacak insanlık derslerinde hocalar
Ayak bilekleriniz biraz daha karanlığı sevecek
Beyaz bir kuş anamın yüreği şimdi
Uçtukça kanayan bir ses lekesi
Babamın dinmeyen öfkesi
İpini koparmış bu dünyaya bir sevda bıraktık
İğdiş bir cephede durmadık yufka bakışla
Saçlarımız ağardı mevsimlerin mazgalında
Voltalarda bir ağaç gibi törpülenen yürekler taşıdık
Ey isyan bayrağı
Isırgan otlarına baş eğmeyen gül sevdası
Avucunda düğümlü bir heves kalmıştır geride
Gölgeler çoğaldıkça çocukları severdin
Dönülmez bir akşamın ufkunda yürüyorsun artık
Biz durdukça bu dünyada uçacak sesin
Bir değil binlerce çocuğun yüreğinde saklayacak seni
Sesini düşürdüğün meydanların nefesi