James Millward’ın Guardian’da yayımlanan “Uygur sorununu çözmenin yolu Çin-karşıtı tutumu terk etmekten geçiyor” başlıklı makalesinin bazı bölümleri editöryal eklemelerle Zeynep Şartepe tarafından fikirturu.com için çevrildi. Uygur Müslümanlarının yaşadıkları zulmün dünya kamuoyu tarafından nasıl ele alındığını inceleyen makaleyi ilginize sunuyoruz.
Uygurlara yönelik zulüm nasıl engellenir?
Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) Uygur Türklerine uyguladığı zorla çalıştırma, ailelerin parçalanması, doğumların engellenmesi gibi politikalar Birleşmiş Milletler’in (BM) soykırım tanımına uyuyor. Bu mezalim karşısında sonradan yaptırım uygulama kararı alan Trump yönetiminin Çin politikası, insani gerekçelerden ziyade ABD’nin kendi çıkarlarına hizmet ediyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’le gerginliği azaltmanın ardından, ABD Başkanı Trump yeni bir soğuk savaş yaratarak COVID-19 krizine yönelik başarısız politikalarını ört bas etmeye çalışıyor. Trump yönetiminin kışkırtmalarına karşılık, diğer ülkeler Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki krize nasıl tepki vermeli? Doğu Türkistan’da yaşananları süper güçler arasındaki savaş tehditleri ve rekabet bağlamının dışında okumak mümkün mü?
Georgetown Üniversitesi tarih profesörü James Millward, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde uyguladığı politikaların terörle mücadeleyle bir ilgisi olmadığını belirtiyor. Yazara göre bu, Çin’in kuzey batısında yer alan Sincan bölgesinin yapısını değiştirme ve bölge halkını ‘Çinlileştirme’ye yönelik on yıldır sürdürdüğü politikaların sonuncusu. Çin yönetimi; çoğulcu ve çeşitlilikleri destekleyen bir politika yerine asimilasyon politikasını tercih etti. Buna göre, Pekin yönetimi homojen bir ‘Zhounghua toplumu’ yaratma amacı güden ve ÇKP Merkez Komitesi genel sekreteri Xi Jinping’in “Çin Rüyası” olarak tasavvur ettiği milliyetçi ve tek bir Çinli kimliği oluşturmayı hedefleyen bir tutum sergiledi.
Pamuk üretimi, ucuz iş gücü ve Uygurlar
Millward, yazısında bugünü değerlendirmek için 2009 yılına gidiyor:
“Uygur Türklerinin 2009 yılında Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’de gerçekleştirdiği barışçıl gösterilerin güvenlik güçlerince bastırılması ve şiddet olaylarının artmasının ardından, ÇKP sanayi parkları ve ticaret bölgeleri oluşturmak üzere Çin’in doğusunda yer alan zengin eyalet ve şehirleri harekete geçirmiş ve bölgedeki yatırımlarını artırmıştı.
Çin’in geri kalanında işçilik giderleri arttığı için, devlet pamuk üretimi ve düşük katma değerli üretimleri Çin’in kıyı şeridinden Sincan bölgesine taşımıştı. Böylece, yoksul Uygur çiftçileri fabrikada iş bulabilecek, Çinli üreticiler de ucuz iş gücüne erişmiş olacaktı.
“Yol Ayrımında Avrasya: Sincan Tarihi” (Eurasian Crossroads: A History of Xinjiang) kitabının da yazarı Millward’a göre, Çin Hükümeti’nin uyguladığı politikalar, Uygur Türklerini Çinli fabrika işçilerine dönüştürmekle kalmadı, aynı zamanda Komünist Parti, Uygur kimliğinin sembollerine de saldırdı. Kaşgar ve Hotan gibi eski şehirleri yerle bir ederken, kadınlarda peçe ve baş örtüsünü genç erkeklerde de sakalı yasakladı, toplu namaz, Ramazan oruçları ve alkolden uzak durmaya da karşı çıktı. Ayrıca, Uygur dil ve kültürünü yok etme girişimlerini de hızlandırdı. Öyle ki, Sincan bölgesinde Uygur dili okuyan öğrenciler, Beowulf’tan bile daha eski olan ilk dönem Uygur metinleri yerine, Çin klasiklerinin Uygur diline çevirisi üzerine çalışmak zorunda kaldı. Çin Komünist Partisi bununla da yetinmedi, evlerde Kuran bulundurmak gibi “dini aşırılıkçılık” izlerini sürmek ve hatta Uygur Türklerinin evlerinde yaşamak üzere polis ve denetleme birimleri gönderdi.”
Uygur insan hakları ihlalleri ve BM’nin soykırım tanımı
Uygurların son yıllarda yaşadıkları zulüm, insanlık dışı uygulamalar, Çin’in kademe kademe artan yoğun baskısı yazıda şöyle anlatılıyor:
“2013-2014 yılındaki küçük çaplı terör eylemlerinin ardından, Sincan bölgesindeki yeni parti sekreteri Chen Quanguo, yüksek teknoloji denetim ve zabıta ağlarıyla şüphelenilen alanlara yoğun bir şekilde polis karakolu ve kontrol noktaları yerleştirdi. Yeni yapay zekâ istihbarat sistemi, davranış ve biyo verilere dayalı geniş bir veri tabanından oluşuyor. Bu sistem, radikal fikirlere sahip olduğu düşünülen yaklaşık 2 milyon Uygur Türkünü hapis cezasına çarptırmak veya mahkeme kararı olmaksızın göz altına almak üzere sınıflandırma temelinde çalışıyor. Tutuklanan kimselerin çocukları, birer Çinli olarak yetiştirilmek üzere yetimhane ve yatılı okullara gönderiliyor.
Aynı zamanda, Çin Komünist Partisi (ÇKP) Çin’in etnik çoğunluğunu oluşturan Han ırkını daha çok çocuk sahibi olmaya teşvik ederken, Uygur Türklerindeki doğumları da baskılamaya başladı. Zorla rahim içine araç yerleştirme (2018 yılında, bu uygulamaların %80’i nüfusun yalnızca %1,8’ini oluşturan Sincan bölgesinde gerçekleştirildi), kısırlaştırma ve toplu olarak göz altına alma gibi uygulamalarla, ÇKP Uygur nüfusun yaşadığı yerlerde 2015-2018 yılları arasında nüfus artış hızını %84 oranında düşürdü. Bir gruba mensup çocukları başka bir gruba nakletmek ve doğumları engellemek üzere alınan tedbirler BM’nin soykırım tanımı içinde zikrettiği beş unsurdan ikisine uyuyor.”
Uygur Türklerinin zorla çalıştırıldığı sistemde yer alan 83 küresel marka
Tarihçi Millward makalesinde Uygur Türklerinin çalışma koşullarına da değiniyor:
“2019 yılından bu yana, ÇKP kalkınma projesinin bir parçası olarak yüzbinlerce Uygur Türkü ile birlikte Sincan bölgesindeki diğer insanları toplama kampları ve köylerden alarak Çin’in doğu eyaletlerince inşa edilen sanayi parklarına getirdi.
Buna ilaveten, on binlerce Uygur Türkünü Çin’in doğu kesimlerindeki fabrikalara getirerek, adeta askeri disiplinin hüküm sürdüğü evlere yerleştirdi. Bu sayede, ÇHC Sincan bölgesine yatırım yapan yüzlerce şirket ile Çin eyalet ve şehirleri kurdu, Sincan bölgesindeki çalışma kamplarına (gulag) ilaveten toplama kamplarını da oluşturmuş oldu.
Yapılan son araştırmalara göre, tedarik zincirlerindeki en az 83 küresel markanın bu zorla çalıştırma rejimiyle bağlantısı bulunuyor.”
Yeni soğuk savaş: ABD-Çin rekabeti
Sistem yıllardır bu şekilde ve herkesin gözü önünde işlerken, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e yönelik pragmatik öfkesi bir anda Uygur Türklerinin dünya gündeminde daha çok yer almasına kapı açtı. Millward da bu son süreci yazısında şöyle anlatıyor:
“Amerika Birleşik Devletleri, bu tedarik zincirlerinden ihraç edilen ürünleri inceleme, yasaklama ve yalnızca Sincan bölgesi değil Çin’deki herhangi bir bölgeden tedarik sağlayan şirketlerin ayrıntılı inceleme aşamasını iki misline çıkarmakta haklı. Aynı şekilde, Uygur insan hakları ihlallerine ilişkin yasa ile küresel Magnitsky İnsan Hakları Sorumluluk Yasası’nı uygulayarak, Chen ve diğer Sincan yetkililerine yaptırım uyguladı. Bununla, Çinli güvenlik kurumları ve şirketler ABD Sanayi ve Güvenlik Dairesi’nin (BIS) kara listesi ‘Entity List’e alınarak ABD teknolojisine erişimleri kısıtlandı. Trump’ın bir buçuk yıldır ertelediği Uygur insan hakları ihlallerine ilişkin yasayı uygulaması, iyi hesaplanmış ve yerinde bir adım. ABD yönetimi bu sayede Çin’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, Jinping’in Başkan Trump’ın yeniden seçilmesini kolaylaştıracak ikili bir ticaret anlaşması yapmayı ümit ediyor.
Söz konusu yasa ve küresel Manitsky yaptırımları, Beyaz Saray’ın Çin ve Çinlilere karşı yürüttüğü diğer düşmanca eylemlerden farklı değil. Çin ürünlerine milyar dolarlık kapsamlı gümrük tarifelerinin uygulanması, küresel pandemiyle mücadelede iş birliği yapmak yerine COVID-19 virüsünden ‘Çin virüsü’ gibi ırkçı bir ifadeyle söz edilmesi, Çinli öğrenci ve akademisyenlerin ajan olarak adlandırılması, ÇKP üyeleri ve ailelerinin seyahat yasağı konularak alıkonulması ve Texas Houstan’da bulunan ÇHC konsolosluğunun kapatılmasını bu uygulamalar arasında saymak mümkün.”
Çin düşmanlığıyla mücadele neden önemli?
Millward’a göre, halihazırda ABD-Çin rekabetini körükleyen yapısal meseleler olmasına rağmen, liderlerdeki iktidar hırsı ve çılgınlığın da iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırdığını dikkate almak gerekiyor.
“Ülke olarak ABD ve Çin mevcut liderlerinden daha iyi durumda. Diğer ülkeler, çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları ile ABD ve Çin hükümeti dışındaki kimseler, bu soykırımın durdurulması için hızla hareket ederek soğuk savaşın da önüne geçmelidir. Bu kapsamda, tedarik zincirlerinin önlenmesi, Sincan bölgesindeki toplama kamplarıyla bağlantısı olan şirket ve yetkililerin kınanması ve yaptırım uygulanması ve benzeri tedbirler oldukça önemli olacaktır. Ayrıca, Uygur, Kazak ve diğer Sincan sürgünlerine destek ve yasal iltica sağlanması da oldukça elzem bir mesele.
Sincan bölgesindeki mezalimi, BM İnsan Hakları Konseyi’nde yer alan bazı demokratik ülkeler kınadı. Buna karşılık, Trump yönetimi Konsey’den ani bir şekilde ayrılma kararı alarak Çin’in Konseyi amacından saptırmasının önünü açmış oldu. Aralarında Britanya, Avrupa ülkelerinin birçoğu, Kanada, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin olduğu 22 ülke sayıca Pekin yönetimini destekleyen ülkelerden daha az olsa da, bu ülkelerin Sincan bölgesindeki toplu tutuklamaları kınayan ortak bir açıklama yapması büyük önem taşıyor.
Aynı zamanda, Trump’ın Çin’e yönelik kontrolsüz politikaların yavaşlatılması, ırkçılıkla ve Çin düşmanlığıyla mücadele de aynı şekilde önemlidir. Birleşik Krallık, Avrupa Birliği (AB) ve diğer demokratik müttefiklerin ABD-Çin arasındaki soğuk savaşın arasında kalması halinde, Huawei anlaşmazlığı yaşanacak sıkıntıların başında gelecektir.
Beyaz Saray’daki yabancı düşmanlarının Çinlileri sınır dışı etmeye çalıştığı şu günlerde, Çin’le kültürel ve akademik ilişkilerin sürdürülmesi hiç olmadığı kadar önemlidir. Her ne kadar ABD Başkanı Trump’ın tavsiyelere itimat etmediği bilinse de Trump yanlısı çevrelerden gelecek uyarı niteliğindeki söylemler, ikili ilişkileri daha geniş surette etkileyerek Çin-düşmanlığı (sinophobia) çılgınlığının koronavirüs kriziyle birlikte büyümesini de engelleyecektir.”