Uyandık Ama Biraz Geç Oldu!

İbrahim Karagül bugünkü yazısında Kobani’de Türkiye’nin oyuna geldiğini söylüyor. Keşke o dönemde hükümete yakın medyanın ‘Kobani’nin kurtuluşu’ için nasıl canla başla seferberliğe giriştiğini de yazsaydı!

HAKSÖZ-HABER

İbrahim Karagül Yeni Şafak’taki köşesinde bugün kaleme aldığı “Türkiye’yi Kobani’den, Kamışlı’dan vuruyorlar” başlıklı yazıda Kobani’de yapılan yanlışa vurgu yapmış. Şöyle diyor:

“… Türkiye, Kobani'de oyuna getirilmiştir. ‘Tehlike içeride’ derken kastettiğim işte bu tür manipülasyonlardır. Orada Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmış, kendi kurşunuyla vurulmuştur. Şimdi haftalarca operasyon yaptığımız o bölgelerdeki terör sadece Kandil'den değil, Kobani'den de yönetilmektedir. Yine Kobani merkezli bir örgütler çatısı oluşturulmuş, bütün bu örgütler Türkiye içlerindeki hedeflere yönlendirilmiştir…”

Türkiye’nin Kobani’de PYD-IŞİD savaşında gerek Batı baskısı, gerekse de PKK ile süregelen ‘çözüm süreci’ni kazasız belasız götürme kaygısıyla açık biçimde PYD’ye destek verdiği biliniyor. Her ne kadar bu tutumuyla Türkiye’nin hem o dönemde hem de daha sonraları başta PKK çevreleri olmak üzere hiç kimseye yaranamadığı, bilakis her fırsatta “IŞİD’e destek vermek” ile suçlanmasına neden olsa da ‘Kobani hadisesi’nde Türkiye her açıdan PYD’nin hamiliğine soyunmuş gibiydi. Sınıra kadar sıkışmış PYD’liler Türkiye üzerinden silah, mühimmat, asker ve gıda desteği alıyor, yaralılarını tedavi ettirebiliyordu. Hiç kuşkusuz IŞİD’in saldırıları karşısında sıkışıp kalan PYD, ABD’nin hava operasyonlarıyla verdiği destek kadar Türkiye’nin sağladığı yardımlar ve kapıyı açık tutması sayesinde bitmekten kurtulmuştu.     

Türkiye’nin şüphesiz onca kirli icraatından, zulmünden sonra IŞİD’den yana tavır alması söz konusu olamazdı ama en azından tarafsız kalabilir, kendisi için çok daha yakın tehdit olan PKK’ya dolaylı destek anlamına gelecek tutumlara düşmeyebilirdi. 

Aynı süreçte Hükümetin tutumuna paralel olarak Hükümete yakın medya organlarında ‘Kobani’nin kurtarılması’na yönelik yayınlar yoğunlaşmış, konuya ilişkin tanımlama düzeyinde dahi kafa karışıklığı had safhaya varmıştı. Örneğin yaygın bir şekilde televizyonlar, gazeteler ve sanal medyada “IŞİD terör örgütü ile Kürt güçler arasındaki çatışmalar” ya da “Kobani’yi savunan güçler” türünden ifadeler kullanılmaktaydı. 

Yeni Şafak yayın yönetmeni İbrahim Karagül’ün bugünkü yazısı bize ister istemez o süreçte bolca yapılan yanlışları hatırlattı!

*

Söz konusu yazı:

TÜRKİYE’Yİ KOBANİ’DEN, KAMIŞLI’DAN VURUYORLAR

İBRAHİM KARAGÜL / YENİ ŞAFAK

Türkiye'nin Suriye'de PKK/PYD'yi (YPG) vurması birbaşlangıçtır. Devamı gelecektir, gelmelidir de. Sadece Azez-Cerablus arasındaki bölgeyi tehdit eden PYD unsurları değil, Kuzey Koridoru diye çizilen, Kuzey Irak'tan Akdeniz'e ulaşan kuşaktaki bütün PYD unsurları vurulmalıdır. Ne kadar ABD desteği olursa olsun, ne kadar Rusya ve İran desteği olursa olsun bu yapılmalıdır. Türkiye için bu kuşağa yayılan tehditle yüzleşme, onu etkisizleştirmevakti çoktan gelmiştir. Çok az bir gecikme, ihmal bile çok ağır sonuçlara yol açacaktır.

Çünkü bu artık bir terör meselesi değildir. Hem içeride hem de dışarıda verilen mücadele, dar anlamda terörle mücadele değildir. Birulusal savunma refleksidir, içerideki iç işgali sona erdirme meselesidir, Suriye'den gelen ve çokuluslu bir irade ile yönetilen tehdidi ortadan kaldırma meselesidir.

Türkiye intihar etmez, gerekeni yapacaktır
Bir ülke, göz göre göre gelen bu tür bir tehdide karşı savunmasızbırakılamaz. O ülkenin geleceği böyle bir çokuluslu müdahale ile belirsizleştirilemez, karartılamaz. Hiçbir devlet, böyle bir tehdidisınırının sıfır noktasında karşılayamaz. Karşılarsa o tehdit o ülkenin içlerine kadar yayılacak, iç işgal Güneydoğu'daki ilçelerle sınırlı kalmayacaktır.

Hiçbir devlet, ulusal savunmasını, ülke bütünlüğünü, toplumsal barışını uluslararası ittifaklara havale edemez. Ederse intihar etmeye hazırlanıyor demektir. Böyle bir vesayeti bu ülke de millet de artık kaldıramaz.

Türkiye önceki akşamdan bu yana Azez-Cerablus arasında kalan bölgeyi tehdit eden PKK/PYD hedeflerini vuruyor. Bir hafta içinde muhaliflerin denetimindeki bu bölgeye saldırılar başlayacak, muhalifler tasfiye edilip bölge Rusya-İran ve rejimin denetimine geçecekti.Plan bu şekilde hazırlanmıştı. Suriye ile ilgili ateşkes konusu da buna göre biçimlendirilmişti.

Bölge Türkiye'ye tamamen kapatılacak, sonrasında da içerideki muhalifler imha edilecekti. Türkiye için Suriye kapısı ebediyyen kapanmış olacaktı. Suriye meselesi de böylece Rusya ve İran'ın istediği şekilde kontrol altına alınacaktı. Türkiye devre dışı bırakılacak,en büyük kaybeden olarak tarihe geçecekti.

PYD de işte bu amaçla saldırıya hazırlanıyor, yığınak yapıyordu. Yavaş yavaş, kendilerine açılan alanlara ilerliyor, alan genişletiyor, oçokuluslu koalisyondan işaret bekliyordu. Bu işaret de saldırı da bir hafta içinde başlayıp bitecekti. PYD unsurları hedef alınırken örgütün mühimmat yığınağının da vurulması bu açıdan dikkat çekici.

Kobani, Kamışlı hedef olacaktır
Artık o mühimmat depolarındaki silahlar ABD'den mi geldi Rusya'dan veya İran'dan mı geldi, bilmiyoruz. Bu üç ülkenin de açık açık destek verdiği PKK unsurlarının vurulması sadece bölgenin korunmasının ötesinde anlamlar içeriyor. Onların verdiği mühimmat depoları ve çizdikleri sınırlar vuruluyordu.

Bu, Türkiye'nin meşru ve en doğal refleksidir. PKK ile nasıl mücadele ediliyorsa, Cizre'de nasıl bir süpürme harekatı yapılıyorsa Suriye tarafında olanlar da aynı şekilde Türkiye'yi tehdit ediyordu veaynı operasyona maruz bırakılmalıydı. Çünkü Kamışlı'daki hazırlık, Kobani'deki hazırlık, diğer bölgelerdeki hazırlık sadece Suriye'nin kuzeyinde bazı bölgeleri denetlemekle sınırlı değil, doğrudanTürkiye ile büyük bir hesaplaşmanın hazırlıklarıydı.

Gelişmeler bu yönde seyrederse Türkiye, çok yakında Kamışlı'yı da, Kobani ve diğer bölgelerdeki PYD unsurlarını da vurmak zorunda kalacaktır. Çünkü bütün bu bölgeler Türkiye'ye karşı cephelere, askeri üslere ve eğitim kamplarına dönüştürülmüştür.

Kobani, Kamışlı ve diğer bölgelerden Türkiye içlerine insan ve silah sevkıyatı yapılması, hazırlığı yapılan savaşın sınırlarını ortadan kaldırmıştır. Cizre ne ise Kobani o olmuşKamışlı ne ise Nusaybin o olmuştur. Ve durum güvenlik tehdidi olmanın da ötesine geçmiş, bir savaş durumuna dönüşmüştür.

Türkiye için de harita çiziyorlar
Çok büyük bir oyun oynanıyor. Coğrafyamızda hiçbir ülke bu yeni oyunun dışında kalamayacak. 20. Yüzyıl'ın başlarında yaşadıklarımızın hemen hemen aynısını bir kez daha yaşıyoruz. Ülkeler, milletler birbirine düşüyor, sonsuz savaşlara kapı aralanıyor. Bu savaşlar, bunalımlar kimlik savaşları değildirEtnik ve dini değerlerle pazarlansa da çok büyük bir paylaşım mücadelesidir, yepyeni birharita çalışmasıdır.

Coğrafyanın haritası yeniden çiziliyorsa, bazı ülkelerin parçalanması ve bazı ülkelerin genişletilmesi planlanıyorsa bölgedeki hiçbir ülke güvende değildir. Bu büyük tasarıma ortak olanlar, yarının tarihinde çok acı bir gelecekle yüzleşeceklerdir.

Sadece Irak'ın, sadece Suriye'nin haritası yeniden çizilmiyor.Türkiye için de bir harita tasarımı var, S. Arabistan için de bir harita planı var. Artık bütün bölgeye bir yabancı, işgal gücü gibi operasyon çeken İran için de bir harita tasarımı var.

Mesele terör değil derken bunu kastediyorum. Türkiye bu harita planlarına karşı durmayı bilecektir. Harita dayatanlara kendi haritasıyla cevap verecek birikime ve güce sahiptir. Bunu da yapacaktır. Tarih yapıcılık böyle bir şeydir ve bugünkü olumsuz görüntüye rağmen işler bu şekilde seyredecektir. Önceki günkü müdahale işte böyle bir cevabın işaretleri niteliğindedir. Devam edecektir, etmelidir de.

PYD'nin en büyük müttefiki içeridedir
Türkiye'nin bu refleksini, aklını sabote edecek olan Rusya, İran ya da ABD değildir. Bu yönde devlet aklını sabote edenler içeridedir. İç işgal kadar tehlikeli bu engelleme hali Türkiye'yi yokoluşun sınırlarına sürüklemek istemektedir. Bu yüzden dePYD'nin en büyük müttefikinin Rusya ve ABD değil, içeride bu zafiyeti oluşturan çevreler olduğunu düşünüyorum.

Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde oluşturulan çokuluslu koridoru engelleyemezse, bu bölge en az yirmi yıl Türkiye'ye karşı savaşın ana cephesi olacaktır. PKK'dan kat kat büyük bir tehdidin oluşmasına, olgunlaşmasına ve ülkemizi istikrarsızlaştırmasına hattaparçalamaya teşebbüs etmesine seyirci kalmış olacaktır.

Bugün bölge haritalarını yeniden çizmeye çalışanlar uzun yıllar boyunca Türkiye haritasına işte bu bölgeden müdahale edecek, bizi nefes alamaz hale getirecektir. Bugünkü kadar bile gelişmelere müdahil olma şansımız olmayacaktır.

Türkiye Kobani'de oyuna getirilmiştir
Sadece Azez-Cerablus arası değil, sınırın elli kilometre Suriye derinliğine ulaşacak biçimde, Kuzey Irak'tan Akdeniz'e uzanan koridor boyunca müdahale edilmelidir. O kuşakta Türkiye karşıtı dokuz yüz kilometre cephe inşa edilmesinin önüne geçilmeli.

PYD'nin bulunduğu her bölge, her mevzi, her yığınak bu anlamdahedeftir. Çünkü yarın Halep çizgisinden sınırlarımıza kadar her bölgeden Türkiye'ye saldırılar başlayacak ve bizler bunu yıllarca önleme imkanı bulamayacağız.

Çünkü yarın savaş, Türkiye içlerine elli kilometre değil, yüzlerce kilometre sokulmuş olacaktır. Cizre ve Silopi'de yapılan, şimdilerde Nusaybin ve İdil'de karşı karşıya bulunduğumuz durumla, sınırın Suriye tarafındaki durum arasında bir fark yoktur ve aynı mücadele o tarafta da verilmelidir.

Türkiye, Kobani'de oyuna getirilmiştir. “Tehlike içeride” derken kastettiğim işte bu tür manipülasyonlardır. Orada Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmış, kendi kurşunuyla vurulmuştur. Şimdi haftalarca operasyon yaptığımız o bölgelerdekiterör sadece Kandil'den değil, Kobani'den de yönetilmektedir. Yine Kobani merkezli bir örgütler çatısıoluşturulmuş, bütün bu örgütler Türkiye içlerindeki hedeflere yönlendirilmiştir.

Biz bu yüzden hedef oluyoruz
Hala PKK-PYD bir mi yoksa farklı mı tartışmasının dayatılması, hepimizin gözlerini kör etmeye dönüktür. Bu abes tartışmayla ilgili tek cümle sarfetmek bile zulümdür. Bu saçmalıklarla kaybedecek vakit kalmamıştır. S. Arabistan'dan Türkiye'ye kadar herkesi içine alan büyük bir hesaplaşma kapımıza dayanmıştır. Hal böyle iken, zihinleri bulandırmanın anlamı yoktur.

Haritayı, yapılmak isteneni net bir şekilde ortaya koymak, savaşı Türkiye içlerine servis edenlerle açıkça hesaplaşmakzorundayız. Bu hesaplaşma hem sınırın iç tarafında hem de Suriye tarafında olmak zorundadır. Çünkü artık Türkiye'ye karşı başlatılan savaşın sınırları kalmamıştır.

“Çok büyük bir oyun oynanıyor” demiştik. Oyunu bozacak Türkiye'den başka da kimse kalmamıştır. Öyleyse bu bizim boynumuzun borcudur.

İşte biz bunları yazdığımız, söylediğimiz için hedef oluyoruz.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm