Utanın ey Suudiler, ey Körfez ülkeleri...
"Kediye kedi" dediniz ama darbeye darbe diyemediniz, darbecilere yol verdiniz.
Alın işte koruyup kolladığınız, milyar dolarları akıttığınız darbeciler, önünüze bir Ramazan gecesi, bir sahur vakti 150 (Belki 200) Mısırlı'nın cesedini koydu, 4500 de yaralının kanlı bedenini.
Hepsinde ellerinize kan bulaştı. Üstünüze kan sıçradı.
Hiç sorumluluktan kaçamazsınız.
Aynı sorumluluğu Suriye'de son iki yıl içinde can veren 100 bini aşkın insanın hayatı için de taşıyorsunuz. Orada da kanlıEsed yönetimine göz yumdunuz.
Türkiye'den bir diktatör çıkarabilmek için medyanızla, artistlerinizle, Avrupai kurumlarınızla harekete geçtiniz, beyanat üstüne beyanat verdiniz, tam sayfa ilanlar yayınlattınız ama Mısır'da darbeyi görmediniz, Suriye'de kanlı bir katili görmediniz.
Alın işte paralı (evet paralı, milyar dolarlar akıttığınız gelişlerinin şerefine!) katilleriniz bir gece vakti kan kustu.
Hani irtibat halindeydiniz?
Hani görüşmeler yoluyla terbiye edecektiniz darbeci katilleri?
Ama onlar, sizin tavrınızı, kendilerine destek verdiğiniz şeklinde anladılar ve kanlı sürülerini gönderdiler barış için meydanlarda toplanan sivil insanların üzerine.
Ne istiyordu meydanlardaki insanlar?
Sandığa saygı gösterilmesini.
Yani demokrasiyi.
Yani milletin seçtiği cumhurbaşkanının silah gücüyle devrilmesine karşı çıkılmasını.
Hani bunlar Batı'nın kutsadığı ilkelerdi?
İhvan olmasın diye göz yumdunuz bütün bu cinayetlere.
Suriye'de İhvan gelmesin diye iki buçuk yıldır koca bir ülkenin mahvedilmesine göz yumdunuz, 100 bin insanın katline, 2 milyon insanın mülteci haline gelmesine göz yumdunuz.
Beyaz kefenler bürünmüş onlarca insan ne ifade eder Batı dünyası için?
Bosna'da yeşil tabutlar içinde sıra sıra dizilenler ne ifade eder?
Bunlar Müslüman. Dünyanın gözü önünde hunharca ve kitle halinde katledilen Müslümanlar bunlar.
Batı'nın kodlarında ne ifade eder bir Müslüman kitlenin katli?
Acaba diyorum, kesilmiş başlardan kule yapan Haçlılar'ın yaşadığı duygular içinde mi seyrederler bu manzarayı?
Vahşete vahşet diyebilmek...
Şu anın sınavı bu.
Bu yazıyı yazdığım ana kadar henüz ne Washington'dan bir ses var ne Brüksel'den... İngiltere, Berlin, Paris suskun.
Suudiler ne diyecek bu işe, Birleşik Arap Emirlikleri ne diyecek? Utanç, utanç!
İslam coğrafyasındaki dönüşümün Müslüman karakteri karşısındaki komploya eşlik etmenin utancını taşıyacak bu yönetimler...
Tunus'ta ecinniler iş başında.
Laik bir siyasi lider öldürülüyor ve sokaklar harekete geçiriliyor, devrimden sonra kurulan ve İslami hüviyeti belirgin olan iktidara karşı. Sisi'yi darbeye götüren ve darbeyi havai fişeklerle kutlayan Tahrir Meydanı'nı Tunus'a taşıma hesabı bu.
Suriye'de bir tıkanma.
Mısır'da geri dönüş ve ardından Tunus.
Tarihi geriye döndürmeye çalışan odaklar olmalı.
İslam dünyası büyük bir sınav veriyor. Suriye'de, Mısır'da, Tunus'ta... Belki Türkiye'de...
Bu provokasyonların besini kan olacak. Bekledikleri silahlı çatışma içine girip, cinayetlerine karşıtlık gerekçesi hazırlamak. Mısır halkı ve onun demokrasi mücadelesine öncülük eden kadrolar, bunca tecrübeden sonra bu oyuna gelmeyecek.
Şu anda 150 (belki 200) ceset, 4500 yaralı, Sisi ve destekçilerinin utanç dosyası, Mısır halkının ise haklılık ve mazlumiyet, mağduriyet sembolü halinde ortada duruyor.
Bu kan, elbette ki Sisi'yi boğacak.
Bu kan elbette, tıpkı Bosna gibi, Batı'nın günah galerisinde sergilenecek.
BUGÜN