Üst Kimliğimiz ve Alt Kimlikler

HAMZA TÜRKMEN

Biz Müslümanız.

Tüm bilinçli muvahhid, muslih, şahid, takva ehli Müslümanlar için Kur’an’da bildirilen ve Resulullah’ın örnekliğini sergilediği İslami aidiyet ve kimliğimiz asıldır ve üst kimliktir.

Bizler ancak üst kimliğimize hizmet eden veya alan açan cemaatlere, hareketlere, partilere, yönetimlere adil davranmakla sorumluyuz.

Düşman ve münker davranışlı öznelerle asla dost olamayız.

Bu bağlamda alt kimliklerin yerini göstermek için de birkaç hatırlatmada bulunmalıyız:

‘HERŞEY VATAN İÇİN’ ifadesindeki genelleme Allah’ı, vahyi, Resul’ü, ahireti ikinci plana düşürmektedir. Tabii ki insanın doğduğu, büyüdüğü memleketine veya yurduna sevgisi fıtri ve tabiidir.

İnsan ile memleketin veya vatanın ilişkisinden, çocuk ile ebeveynin ilişkisi çok daha yakini ve önceliklidir. Ancak tufan olayında gemiye inatla binmeyen Nuh’un oğlu için Rabbimizin Nuh aleyhissselama ‘O senin ailenden değildir’ hitabını nasıl okumamız gerekir?

Doğrusu şu olmalıdır: Bizim için daru’l islam tüm ümmet coğrafyasıdır. İslam’ın yaşandığı yer bizim vatanımızdır.

‘BAYRAK NAMUSUMUZDUR’ vurgusu, savaştaki ya da kitlesel bir mücadeledeki birlikteliğimizi temsil ediyorsa, izafi olarak mukaddesatımızı korumaya bir atıf değerinde olabilir. Ama bu vurgu, geniş zaman kalıbıyla kullanıldığında Kur’an dururken, Resul dururken, kendi özelimiz dururken anlam yüklenerek şekillenmiş bir bez parçasına aşırı ve haddi aşan bir anlam yüklemek anlamına gelmez mi?

Doğrusu şu olmalıdır: Ulusal bayrakları, vatandaşı konumuna düştüğümüz ulusal devlet ve toplumları temsil eden bir alt kimlik nişanesi olarak görmeliyiz. Ümmeti yeniden uyandırma mücadelemizin ortak simgelerini ise -kelime-i tevhid, hilal gibi- ortak sembollerimiz haline yükseltmeliyiz.

‘YÜCE MİLLET’ terkibi Kur’an’da ‘millet’ kavramının 15 yerde geçtiği haliyle ‘din ve şeriat’ anlamında ele alınıp İslam’ın yüceliği anlatılıyor ise doğrudur.

Anlaşılan o ki ırk temelli bir ‘Türk milleti’ yani ‘Türk ulusu’ kullanımı yerine, daha kuşatıcı olarak ‘millet’ kavramı kullanılıyor. Bu kaygı önemli, ama hem Kur’ani bir kavram olarak yanlış kullanımdan arınmak hem sosyal gerçekliği daha iyi yansıtmak için ‘Türkiye ümmeti’ veya ‘Türkiye toplumu’ demek daha doğru değil mi?

Ayrıca Türkler ya da Türkiyeliler yüceyse, diğer Müslüman kavimler ve bölgeler düşkün mü?  

Bir de yücelik konusu problemli. Galat-ı meşhur olarak kullanılan ‘Yüce millet’ten ‘Yüce ümmet’ anlaşılacak ise o zaman Resulullah niçin ‘Benim kavmim şu Kur’an’ı mahcur bıraktı (terk edilmiş bıraktı)’ (25/30) desin ki?

Doğrusu şu olmalıdır: Oğuzlar dahil biz Müslümanlar seküler Türk ulus toplumunda tebaa konumuna düşürülen Anasır-ı İslam’ız.  Müslümanlar ve Müslüman kavimler olarak hep birlikte ulusçuluk etiketlerini aşıp fıtri ve vahyi kardeşlik temelinde yeniden İslam ümmeti olmaya doğru yürümeliyiz.

‘DEVLET EBED MÜDDET’ anlayışını çağrıştıracak devlet olgusunu yüceltici bir yaklaşım, bugünkü laik ve ulusal devlet ile Osmanlı’daki dini ve örfi devleti aynılaştırma yanlışını da getirir. Osmanlı devleti anladığı İslam’a göre kurulmuş bir yapı idi ve vahyin bildirdiği toplumsal yasalar gereği tarih sahnesinden silindi (7/34). Türk ulus devleti ise Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte İslam ümmetini tasfiye edip yeni bir Türk ulusu yaratmak için kurulmuş seküler bir örgütlenmedir.

Doğrusu şu olmalıdır: Bizler Türk ulus devletinin hizmetçisi olmaya baş kaldırıp, devleti halkın hizmetçisi haline dönüştürmeliyiz. Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği şekliyle ‘Önce insan sonra devlet’. Yani iktidar erkini ceberut devlet anlayışından uzaklaştırıp, hukukileştirmeli, tarafsızlaştırmalıyız.