Şebnem Oruç / Yeni Şafak
Amerikan Dolarını tüm para birimlerinden üstün tutan, küresel pazarda petrolün yalnızca bu para birimiyle alınıp satılabilmesidir. ABD'nin 1973'te Suudi Arabistan'la başlattığı müzakereler sonucu 'petro-dolar döngüsü' diye tabir edilen sistemi kurmasıyla, Suudi Arabistan petrol satışlarında sadece dolar kabul etmeye başladı. Sistem oldukça basitti. Suudiler yalnız dolar karşılığında petrol satıyor, petrol gelirlerini Amerikan Bankalarına ve bonolarına yatırıyordu. ABD zenginleşirken IMF de parayı petrol ihraç eden ülkelere borç vermekte kullanıyordu. 1974'te resmileşen bu anlaşmayı hazırlayan dönemin Dış İşleri Bakanı Henry Kissenger'dı. Petro-dolar döngüsü 1975 yılında tüm OPEC ülkelerini kapsayacak şekilde genişletildi. Bu şekilde petrol alım-satımı üzerinden dünya ekonomisi kontrol altında tutuluyor, kimin borç alacağına ve petrol ihtiyaçlarını karşılayabileceğine, kimlerin gelişip kimlerin gelişemeyeceğine bu şekilde karar veriliyordu. Yani dünyanın ipleri bu sayede ABD'nin ellerindeydi. Dünyanın petrole ihtiyacı olduğu müddetçe, petrol ABD Doları karşılığında satılacaktı; enerji ihtiyacını karşılamak zorunda olan ülkeler dolar bulmak zorunda kalacak, böylece dünya hem dolara mecbur hem de ABD'ye bağlı kalacaktı. ABD de hegemonyasını yönettiği küresel pazar sayesinde sürdürecek, hem siyasi hem ekonomik anlamda tüm kararları verebilecekti. Petro-dolar döngüsü, Bretton Woods sisteminin çöküşü sonrası, ABD'nin Dolar üzerinden kurduğu hegemonyanın devamı için kurulan mükemmel bir sistemdi.
Tabi bu sistemle sorunu olanların kaderi hiç de öyle olmayacaktı. Saddam Hüseyin, Irak'ın petrol gelirlerini dolar değil de euro olarak alacağını duyurduğunda yıl 2000'di. Saddam bir diktatördü elbette, lakin Amerika'nın Irak'ı işgal etmesinin nedeni Irak'a demokrasi getirmek miydi yoksa ülkenin petrol sahalarını doğrudan kontrol edip petro-dolar döngüsünün içine yeniden geri döndürmek miydi? Libya'nın eski lideri Muammer Kaddafi, 2009'da Afrika Birliği'nin Başkanı olduğunda birliğin, Avrupa Birliği'nde olduğu gibi ortak ve tek bir kura geçmesi gerektiğini önerdi. Bu da petrol zengini bir ülkenin petro-dolar döngüsüne açıkça meydan okumasıydı. Kaddafi bir diktatördü, ve hiç de iyi bir insan değildi. Ancak ABD öncülüğünde NATO'nun Arap Baharı'nı destekleyerek Suriye'de yıllardır gösterdikleri tutumun aksine Libya'yı hızla bombalaması gerçekten Libya halkının yanında olduğu için miydi yoksa doların hegemonyasına başkaldıran kişiyi elimine etmek için miydi?
İran ve Venezuela 2005 yılında Amerikan dolarına karşı güçlerini birleştirdi. Hugo Chavez petrol ödemelerini dolar değil euro'yla alacağını duyurmuştu. İran zaten 2003 yılından beri söz konusu ödemeleri Euro olarak talep ediyordu. İran'ın ABD hegomonyasına meydan okuduğu için başına gelenleri ve sonunda rejim değişikliği yaşamasının kapsamlı olarak Pazar günkü yazımda tartışmıştık. Chavez'in Venezuela'sıysa Bush yönetimi sırasında ABD destekli darbe girişimleriyle karşı karşıya kaldı. Chaves'in varisi Yeni Devlet Başkanı Maduro döneminde de Venezuela 'anti petro-dolar' tavrını sürdürünce ne Venezuela sokaklarında 'demokrasi' protestoları eksik kaldı ne de Obama yönetiminin ülkeye yönelik yaptırımları. Türkiye, petrol ihraç eden bir ülke olmasa da, petrol ithal eden bir ülke olarak petro-dolar döngüsüne, İran'dan aldığı petrole HalkBank'ta açılan Türk Lirası hesapları üzerinden ödeme yaparak meydan okumuştu. İran'ın petrol gelirlerini nükleer silah yapımında kullanacağı iddiasıyla 'kara para' olarak niteleyen ABD'ye göre, Halk Bank sadece Türkiye'nin değil aynı zamanda Hindistan gibi İran'dan petrol satın alan ülkeler için de bir bypass mekanizması oluşturmuştu. Bu petro-dolar döngüsüne en net meydan okuma şekliydi. Dolayısıyla cezalandırılmalıydı. İran'da rejim değiştirilirken Türkiye'de de değiştirilmeliydi. Benzer bir durum Brezilya için de geçerliydi. Belki haberiniz vardır, Brezilya'nın gelmiş geçmiş en sevilen lideri Lula da Silva, Brezilya'nın petrol şirketi Petrobras'la ilgili 'kara para' ve 'yolsuzluk' suçlamalarıyla geçtiğimiz günlerde evinden alındı. Suçlamaların Lula'nın varisi yeni Devlet Başkanı Dilma Rousseff'e uzanacağı aşikar, zira Rousseff 2003-2010 yılları arasında Petrobras'ı yöneten kişiydi. Rousseff bir yandan uluslararası medyada istifaya davet edilip baskı altında tutulurken Brezilya sokakları da tıpkı Gezi'deki gibi kaynatıldı, kaynatılıyor. En son hükümetin koalisyon ortağının çıkışıyla hükümetin dağılmasıyla Brezilya hem ekonomik hem de siyasi açıdan çalkantılı günler yaşıyor. Hatırlayalım, Türkiye ile birlikte İran'la Tahran Deklarasyonu'nu imzalayan, BM'de İran'a yönelik yaptırımlara 'hayır' oyu veren Brezilya aynı zamanda petrodolar döngüsünü bypass etmek için birkaç yıl öncesine kadar diğer Güney Amerika ve BRIC ülkeleriyle görüşmeler yürütmekteydi.
Rusya, Çin, Güney Kore, Suudi Arabistan... Kısacası tüm ülkeler doların artık referans para birimi olmadığı bir dünyayı konuşuyor ve buna hazırlık yapıyordu. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu konuda söz sahibiydi, hatta fiili olarak petro-dolar sistemini bypass ediyordu. Dünya finans çevrelerinde, petrolün oluşturulacak bir kur sepeti üzerinden alınıp satılması gibi öneriler 2009-2012 yılları arasında ciddi ciddi konuşuluyordu. Derken ne olduysa oldu ve ABD hepsini susturdu. Hani bazıları 'üst akıl'ın bir safsata olduğunu iddia ediyor ya, bence siz durun ve bir daha düşünün.
***
Sakarya Gençlik Heyeti 2 Nisan günü saat 12:00'de “Suriye İçin, İnsanlık İçin 460 Bin Adım” adlı bir etkinlik düzenliyor ve Atatürk Stadı önünden başlayacak yürüyüşe tüm Sakaryalıları davet ediyor. Çok sayıda sivil toplum kuruluşunun dahil olduğu Sakarya Gençlik Heyeti, Suriye'de savaşın başından bu yana hayatını kaybeden 460 bin kişi için bu yürüyüşü düzenliyor. Sapanca Belediyesi'nin düzenlediği “İslam Coğrafyası ve Türkiye” konulu konferansa katılmak için gittiğim Sapanca'da haberdar olduğum bu etkinliğin duyurusunu ben de bu köşe vasıtasıyla yapmış ve söz konusu yürüyüşe bir adım atmış olayım.