Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Siyasetin yörüngesi ve Türkiye’de siyasi partiler
Yeni yasama yılının başlaması ile birlikte, siyaset kurumuna yönelik beklentiler de arttı. İktidar ve muhalefetin siyaset yapma tarzlarında temel farklılıklar olsa da meclisin ilk günü verilen sıcak kareler, yakın coğrafya-mızdan kaynaklı jeopolitik riskleri algılama ve ona göre pozisyon almak açısından oldukça önemli. Yeni anayasa gündemi başta olmak üzere dışarıdan kaynakları tehditleri asgari düzeye indirme adına iç cepheyi tahkim etme arayışları, Türkiye’nin geleceği açısından hayati öneme sahip. Bu sebeple yeni anayasa başta olmak üzere önümüzdeki dönemin siyasetinde ortak kimlik ve perspektiflere olan ihtiyaç çok daha belirgin biçimde hissedilecektir.
Türkiye’de bir yandan iç cephenin tahkim edilmesi gerekliliği diğer yandan ise siyasetin kendi mecrasında işleyişi söz konusu olacaktır. Son dönemde siyaset kurumundan beklenti ve siyaset yapma noktasındaki eksikliklerle ilgili eleştiriler sadece muhalefetin değil iktidarın da muhatap olduğu bir konu. 31 Mart seçimleri sonrasında iktidardan değişim talebi ve ekonomi ile ilgili rehabilitasyon beklentileri, sorumluluğun ağır olduğunu göstermektedir. Diğer yandan muhalefet ile ilgili beklentilere bakıldığında, muhalefetin Türkiye’yi yönetme anlamında bir alternatif olup olamayacağı sorusu etrafında dönen bir tartışma olduğu görülmektedir.
Siyasette bir boşluk var mı?
Son günlerde sıklıkla dile getirilen fakat bölge kaynaklı çatışmalar nedeniyle ertelenen bir tartışma konusu da merkez sağ ve muhalefette yeni birleşmeler olabileceği ihtimali. İYİ Parti’nin çağrısı ile Türkiye’nin bir merkez sağa ihtiyaç duyduğu, merkezdeki bütün eğilim ve kimliklerin izdüşümü olabilecek bir siyaset anlayışının gerekliliği ifade edilmektedir. Genel başkan düzeyinde dile getirilen bu çağrının temel argümanı ise merkezde bir boşluk olduğu ve bu boşluğun doldurulması üzerine. Fakat gerçekten de ifade edildiği gibi Türkiye’de siyasetin merkezinde herhangi bir boşluk var mı?
Anlık tabloya bakıldığında, AK Parti ve MHP’nin ittifakıyla hayat bulan siyaset tarzının merkezi kapsama noktasındaki iddiasına sahip çıktığı görülmektedir. Cumhur İttifakı’nın her ne kadar belirli sınırlılıkları olsa da seçmenin önemli bir bölümüne hitap etme ve onların taleplerini siyasete aktarma noktasındaki öncü rolü sürmektedir.
Ekonomideki belirsizliklerle birlikte siyasi istikrar ile ilgili tartışmalara da konu olan AK Parti’nin her ne kadar 31 Mart seçimleri sonrasında ivmesini kaybettiği görülse de siyasetteki kapsama alanında bir değişiklik olduğu iddia edilemez. Bu nedenle AK Parti’nin temel meselesi, ittifaktan bağımsız olarak üstlendiği hükümet etme sorumluluğunu yerine getirmek ve ekonomik istikrarla zedelenen siyasi istikrarını tahkim etmektir.
Siyasetin merkezinde bir boşluk olduğu iddiası muhalefet açısından da gerçekçi bir zemine oturmamaktadır. İktidara alternatif olma iddiasını 31 Mart seçimlerinde göstermiş olan CHP’nin, seçmenin önemli bir bölümüne hitap ettiği ve merkezde konumlanma anlamında iktidara talip olduğu görülmektedir. Her ne kadar, normalleşme çabalarının tartışıldığı ilk günlerden bu yana parti içerisinde bu yaklaşıma sıcak bakmayan aktörler olsa da temel izlek merkezi kapsama yönündeki hareketliliğin varlığıdır. Bu nedenle AK Parti ve CHP’nin temel aktör oldukları bugünkü siyasi ekosistemde, herhangi bir muhalefet partisinin merkezde bir boşluk olduğu ve o boşluğu kendilerinin dolduracağı iddiası gerçekçi olmaktan uzak.
Muhalefetin diğer bileşenleri açısından da bakıldığında, mevcut ekosistemde bu bileşenlerin siyasete yön verebilecekleri kanaatinde değilim. 2023 seçimleri öncesinde risk alıp toplumsal alandaki karşılığını görme noktasında ürkek davranan partilerin, Türkiye siyasetinin geleceğinde aktör olabilmeleri oldukça zor bir ihtimal. Bu nedenle, partilerin 2028 ya da daha erken bir tarihte siyasetimizde yapısal bir dinamik olan ittifaklar siyasetine dahil olabilmeleri ve siyasi ömürlerini bu şekilde sürdürebilmeleri daha kuvvetli bir olasılık. Her partinin kendi asabiyesi olduğu gerçeği de hatırlandığında, etki ve oy açısından birbirine yakın olan partilerin birleşme ihtimalleri de oldukça güç. Çok yakın bir tarihte deneyimlediğimiz bu tablonun yakın gelecekte değişmesi de olası görünmüyor.
Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi sıcak bir gündemin beklediği aşikar. Başta yeni anayasa tartışmalarının ön planda olacağı bu dönemde, Türkiye’nin dış politikası da sıklıkla gündem edilecektir. Bölgesel gerçeklikleri okuma ve küresel beklentilere göre hareket edebilme kapasitesi, siyasetimizin bütünü açısından oldukça önemli. Yakın coğrafyamızda Irak, Suriye ve Lübnan’da deneyimlenen yakıcı gerçeklikle muhatap olmama adına, bütün tartışmalardan bağımsız biçimde iç cephenin güçlendirilmesi gerçeğine odaklanmalıyız.