Ürdün ve Körfez’deki Selefilerden IŞİD’e Tenkitler

Fetvalar ve cihadi Selefi âlim ve teorisyenlerin eleştirel tutumları IŞİD taraftarlarının Suriye’deki çetin savaşta saf değiştirmelerini sağlayacak mı?

Abdullah el-Duheylan / Al-Monitor 
Kısaltarak Çeviren: Salih Orhan / Haksöz-Haber

Ürdün ve Körfez’deki Selefilerden IŞİD’e Yönelik Tenkitler Artıyor

Suriye’deki gelişmelerle sadece etkileri bölgenin her yerinde hissedilen mezhep konusu patlak vermedi; aynı zamanda İslami cihad alanında bir örnek oluşturacak şekilde fikrî çelişkiler de meydana geldi. Belki en mühim çelişki, düşman tarafından “hançerlenme” ihtimalinin, kardeşler tarafından “hançerlenme” ihtimaline dönüşmesi. Bu durum, cihadî gruplar, özellikle bu grupların en büyüğü ve en önemlisi olan El-Kaide için kritik bir duruma tekabül ediyor.

11 Eylül olaylarından beri El-Kaide sert bir medya saldırısıyla karşı karşıya. Bu saldırı El-Kaide’yle işbirliği yapanları itibarsızlaştırmayı hedefliyor ve bu kişilerin yaklaşımlarının şeriata aykırı olduğunu vurgulamaya çalışıyordu. Söz konusu saldırı; ne bu gruplarla ilişkisi olan ne de onlara fikren yakınlık duyan, bir gözlemci konumundaki, sadece medyayı takip eden sıradan kimselerde olumlu karşılık buldu. Bu bir başarı olarak görülse dahi; bu başarı yalnızca, bu ideolojiden korkan insanların üzerinde gerçekleşmiş bir başarıydı. Medya yoluyla gerçekleştirilen bu saldırılar, El-Kaide’ye yakınlık duyan dinî grupların katı temellerinde herhangi dikkate değer bir etki oluşturmuş değildir. Bu yakınlık ister Amerika’ya karşı yürüttüğü “küresel cihad” sebebiyle olsun, isterse Filistin sorununun anlaşma yoluyla değil silahla çözülebileceği söylemi sebebiyle, fark etmez.

Milenyumun ilk beş senesinde Suudi Arabistan’ı tarumar eden terörist saldırılardan bu yana her şey aynı kaldı. Medya makinesi yoğun ve sürekli bir şekilde çalışmaya devam etti. Bu medya kampanyasının yanı sıra bir grup vaiz ve şeyhlerin üzerinden El-Kaide’nin benimsediği söylemi eleştiren yeni bir dinî söylem ortaya atıldı. Ne var ki bunların hiçbiri bir taraftan vaazlar ve derslerle teorisyenler eliyle, diğer taraftan kanaat önderi şeyhlerin eliyle işlenen “cihad fikrine”  inanmış kesimlerin bu gruplara olan toplumsal desteğini sarsamadı.

Suriye’deki olaylar, Mart 2011’de ilk olarak ortaya çıktığında; medya “özgürlük”, “tiranlığa karşı savaş” “mazlumları müdafaa etmek” gibi başlıklarla konuyu sınırladı. Bu, Suriye’nin toplumsal bileşenleri arasında radikal bir ideolojiyi benimseyen silahlı unsurların da sahada olduğunu görmezden gelme çabasıydı. Haber bültenlerinde bu görüş dillendirilmiyordu. Ancak ne zaman El-Kaide’nin birinci dereceden bir kolu olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Suriye sahnesinde gözüktü, işte o vakit El-Kaide’ye karşı geliştirilen eski söylem geri döndü. İster Suriye vatandaşlarına karşı isterse diğer gruplara karşı [El-Kaide’nin yaptığı] hatalar vurgulanır oldu.

Ama “ana organizasyon” olan El-Kaide’nin temsilcisi IŞİD ile Suriye’de oluşturduğu Nusra Cephesi arasındaki savaş yeni bir söylemin de doğmasına sebep oldu. Bu söylem, cihadın destekleyicileri ve teorisyenlerinin eleştirilerinden oluşuyordu. Bu söylemle insanlar IŞİD sancağı altında savaşmamaya çağırılıyor ve IŞİD’in yaptığı hatalar yüksek sesle dillendiriliyordu. Bu durum, IŞİD Emiri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin, çalışma sahalarını Irak’la sınırlayan ve Suriye’yi terk etmelerini emreden kararı reddedip lideri Eymen ez-Zevahiri’ye isyan etmeden önceydi.

En ağır tenkit, Ürdün’de hapishanede tutulan cihadî Selefilik hareketinin teorisyenlerinden aynı zamanda Ebu Muhammed el-Makdisi olarak tanınan İsam el-Barkavi’ye atfedilen bir mektupta yapılıyordu. Bu mektupta Barkavi, Suriye’deki muhaliflerin birbirleriyle savaştıkları haberlerini işittiğini, gerilime ve hizipçiliğe son vermek için büyük çaba sarf ettiğini söylüyordu. Olan biteni, (özellikle de IŞİD’i kastederek) Müslümanların, silahlarını Allah’ın düşmanları ve suçlulara doğrultmayı bırakıp birbirlerini öldürmeleri şeklinde betimliyordu. Barkavi, Müslümanların birbirleriyle savaşmalarına, bombalama eylemlerine ve mücahidlerin karargâhlarının hedef alınmasına icazet veren fetvalara dikkat çekiyor; bunların gerzekçe olduğunu, gerçek bir âlimin böyle fetvalar vermeyeceğini söylüyordu. Aynı zamanda IŞİD’e biat etmeyen birinin öldürülmesine izin veren fetvaları da kınıyordu.

IŞİD’e karşı Ürdün’den gelen fetvalar devam etti. Bir diğer cihadî Selefi Ebu Katade lakaplı Ömer Mahmud Osman Ürdün’deki mahkemesinin üçüncü duruşmasında gelişmeleri değerlendirdi: “Ebu Bekir el Bağdadi’nin, adamlarını Suriye’den çekmesi ve Nusra Cephesi adı altında faaliyet göstermesi üzerine dinî bir vazifedir.” Osman, mücahid gruplara -bilhassa IŞİD’e- “Ellerinizdeki bütün tutukluları serbest bırakın. Size silah doğrultmayan -Müslüman olsun olmasın- kimseyi öldürmeyin!” diye çağrıda bulunuyordu.

Suud cephesinden ise Suriye’deki silahlı güçlerin büyük saygı duyduğu Suudi vaiz Şeyh Süleyman el-ElvanIŞİD’in Ahraruş Şam karargâhlarına saldırmaya hakkı yok. Çünkü o yerler Ahraruş Şam’ın malı. Bir yere önce gelen o yeri mülkiyetine geçirir, üzerinde rüçhan hakkı olur.” diyor ve şöyle devam ediyordu:

Lideri Eymen ez-Zevahiri, Bağdadi’nin yaptıklarından memnun değil. Bağdadi nasıl oluyor da başkalarından kendisine biat etmelerini isteyebiliyor? Bağdadi, Müslümanların halifesi falan değildir; böyle bir sorumluluğu taşıyamaz. O, tıpkı diğer grupların emirleri gibi yalnıza bir grubun emiridir. Başkalarına kendisine biat etmelerini söylüyor, etmediklerinde öldürüyor. Bu, firavunların işidir, salihlerin değil.

Diğer bir Suudi vaiz Abdulaziz et-Tarifi ise yayınladığı fetvada “IŞİD, Allah hükmünü kabul etmedikçe IŞİD sancağı altında savaşılmaması gerektiğini” söylüyor ve IŞİD’in savaşçılarına sesleniyordu: “IŞİD’den ayrılın ve diğer gruplara katılın!

“Ayrılık” fikri Suriyeli muhaliflerin en önemli destekçilerinden biri olan Kuveytli vaiz Huccac el-Acemi’den geldi. Kendi kişisel hesabından “IŞİD’le beraber değilim. Bütün buluşmalarımızda sadece öğüt verdim ve değerlendirmede bulundum. Onları ya da Suriye halkına karşı savaşan herhangi bir grubu desteklemedim.” açıklamalarını yaptı. Bu “Suriye halkına karşı savaş” suçlaması IŞİD’i seven ya da destekleyen herkesi içine alan bir konuydu.

Cihadı teşvik eden şiirleriyle tanınmış bir şair olan Abdurrahman el-Aşmavi bile IŞİD tehlikesine karşı yapılan uyarılara katılıyor. Yakın zamanda “Ah ne kadar çok IŞİD (üyesi) var ülkemde” başlıklı bir şiir yayınladı. “Bizim sevgili Suriyemizde bir grup insan var / Bizi kandırmanın ve nifak çıkarmanın keyfini sürüyorlar / Barış anahtarlarını çalıp, kırıyor / Silahlarını barışa doğrultuyorlar / İsyan tohumları eken bu adamlar nereden geldi? Nasıl geldi? / Hile örtüsüne büründüler ve aramıza girdiler / Türlü şekillerde geldiler ve niçin? / Suriyemize girdiler ve dostlarımızı öldürdüler.” diye devam ediyor şiir.

Şimdi sorulması gereken soru şu: Fetvalar ve cihadi Selefi âlim ve teorisyenlerin eleştirel tutumları IŞİD taraftarlarının Suriye’deki çetin savaşta saf değiştirmelerini sağlayacak mı? Ya da 1980’lerden bu yana devam eden El-Kaide’nin Cihad tarihi bunu önleyecek mi? IŞİD’e yönelik bu keskin eleştiri ve Bağdadi’nin Zevahiri’nin emirlerine aleni itaatsizliği, “cihadî taban”da gerçek bir aşınmanın işareti mi, yoksa sadece geçici bir durum mu?

------


 

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!