Ramazan vesilesiyle Müslümanların kanayan yaralarından olmakla birlikte çok fazla gündeme gelmemesi sebebiyle unutulmaya terk edilen Arakan meselesinden de söz etmek istiyoruz.
Bir meselenin unutulması, gündemden düşmesi sonuçlanması, çözüme kavuşturulması anlamına gelmez. Ne yazık ki Arakan davası da öyledir.
Arakan meselesi, geçmişte Burma ve Birmanya adını taşıyan Myanmar adlı ülkenin Müslüman topluma ait Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutması sebebiyle Müslümanlara alt sınıf muamelesi yapmasından, aşırı derecede zulmetmesinden kaynaklanıyor.
Önce meselenin genel çerçevesini ortaya koymak istiyorum.
Arakan bölgesini hâkimiyet altında tutan Myanmar bundan iki yıl önce Mayıs 2008 başlarında maruz kaldığı büyük bir kasırga felaketiyle dünya gündemine gelmiş ve Türkiye’de de bu hadiseyle birlikte tanınmıştı. Fakat aradan geçen zaman içinde çoğunluk tarafından yeniden unutulduğunu sanıyoruz.
Bu ülke, Budist görünen fakat ülkedeki Budist çoğunluğa da zulmeden askerî cunta yönetimindedir.
Budizmin aslında derli toplu bir dinî doktrini olmadığını, Buda’nın felsefesiyle temelleri atılmış ve tarihte ortaya çıkmış öncülerinin görüşleriyle şekillenmiş bir inanç felsefesi olduğunu daha önce dile getirmiştik. Akidevi temelleri olmadığından coğrafi bölgelere ve oralardaki siyasi otoritelere göre şekil almıştır. Örneğin Tayland budizminde kral bir tanrı gibi kutsanırken, diğer bölgelerdeki Budistlerce Tayland kralının bir itibarı yoktur. Hatta çoğu onu bir sahtekâr olarak görür ve aşağılar.
Myanmar Cuntası ise Budizmi kutsamak ve ona sahip çıkmak yerine askerî şiddetinde yönlendirme ve baskı aracı olarak kullanır. Müslümanlara zulmünde de Budistlerden yararlanmakta, onların Müslüman azınlığa karşı şiddet uygulamaları için dinî kimliklerinden yararlanmaktadır. Yani Budizmi bir hayat nizamı ve inanç felsefesi olarak kabul etmekten ziyade cuntanın kılıcı ve baskı aracı olarak kullanmaktadır. Cuntanın bu tutumu da Müslümanların devletten gördükleri şiddet ve zulme ek olarak bir de Budist mutaassıplardan, saldırganlardan eziyet çekmesine sebep oluyor. Budistler de normalde ülkedeki yönetimi benimsememelerine ve zaman zaman Budist rahipler cuntaya karşı başkaldırılara öncülük etmelerine rağmen Müslümanlara yönelik haksızlıklara da araç olabiliyorlar.
Myanmar’daki Müslümanların ülke nüfusunun % 9’unu oluşturdukları ve sayılarının da 5 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Ama cunta rejimi Müslümanların gerçek sayısını vermediği için resmî istatistiklerde % 4 oranında gösteriyor. Fakat normalde dinî veya etnik azınlıkların gerçek oranlarının saklı tutulmasında genellikle sayı oyununa başvurulur, gerçek sayılar istatistiklerde gizlenir. Bunun için de çoğunlukla nüfus kayıtlarına dinî ve etnik kimlik yazılmaz, azınlıkların dinî kültüre ya da etnik unsurların dillerine ait isimler almaları engellenir. Myanmar’da ise tamamen farklı bir uygulamaya başvurularak Müslümanların bir kısmı nüfusa kaydedilmiyor. Bu yolla sadece sayılarının ülke nüfusundaki oranlara yansıması engellenmiş olmuyor, aynı zamanda muhtelif resmî hizmetlerden yoksun bırakılıyorlar. Böyle “kayıt dışı nüfus” durumunda kalmaktan dolayı çok sayıda Müslüman eğitim ve sağlık hizmetlerinden yoksun kalıyor.
Myanmar halkının ulusal etnik kimliği Burmalıdır. Ülke nüfusunun üçte ikiden fazlası da Burmalıdır. Burmalıların Moğol asıllı oldukları tahmin ediliyor ve ülkenin resmî siyasetinde de bu görüş esas alınıyor. Müslümanlar arasında Burmalı oranı ülke genelindeki orana kıyasla daha azdır ve % 37’de kalmaktadır. Bu ülkedeki Müslümanların büyük çoğunluğu Arakanlıdır ve % 51’i buluyor. Arakanlılar ayrı bir etnik unsurdur. Fakat cunta yönetimi Arakanlı kimliğini kabul etmediğinden onları Güney Asyalı olarak nitelendiriyor. Tıpkı eski Yugoslovya Federasyonu’nun Bosnalı kimliğini kabul etmemesi gibi. Güney Asyalıların da Moğol kökenli, fakat Müslümanlaşmış bir etnik unsur olduğu iddia ediliyor.
Bu ülkedeki Müslümanların % 11’i Malay kalanı da Huidir. Malay, Malezya kökenli, Hui de Çin asıllı Müslüman bir etnik unsurdur.
Arakan Müslümanlarının özgürlük mücadelesinin büyük ölçüde zihinlerden silinmiş olduğunu düşündüğümüzden biraz ayrıntılı olarak kendilerinden söz etmenin yararlı olacağını düşündük. Ondan dolayı bugünkü yazımızda genel çerçeve hakkında ayrıntılı bilgi verdik. Yaşadıkları coğrafya, maruz kaldıkları zulüm ve sürdürdükleri özgürlük mücadelesi hakkında da müteakip yazımızda bilgi vereceğiz inşallah.
VAKİT