Unutulan ‘Amude Katliamı’ ve Hatırlattıkları

Bahadır Kurbanoğlu, 17-27 Haziran 2013 tarihinde Suriye’nin kuzeyinde, Batı Kürdistan olarak adlandırılan bölgede PYD-YPG’nin yine Kürtlere yönelik yaptığı katliamı yazdı.

BAHADIR KURBANOĞLU'nun yazısı:

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Milliyetçi/ulusalcı hafıza hepten öyledir. Hedefe yürümede tarihi/geçmiş yalanlar üzerine yaslanmak “ilkesel” bir tutum, tersi ihanettir. Gerçekler sevilmez. Neye inanmak gerekiyorsa ona göre bir kurgu oluşturulur; bu kurguya gölge düşüren hakikatler ise topluca mezara gömülür. Gerçekleri görmezden gelmek, avamdan havassa gözleri kulakları kapamak, dilleri lâl kılmak davaya bağlılığın ve varoluş umudunun bir nişanesidir. (Yalanlar ve zulümler üzerine varolabilmek mümkün müdür? Ulusacılığın tarihi “mümkündür! Neden olmasın!?” dediği için ulusalcılık bile araç olarak kullanılır bu safhada. Stalinist ve Maoist partiler de öyle yapmamış mıydı? Amaç benim hedeflerimdir; hepiniz, hepinizin kanı canı araçtır, dercesine! Kapitalist/modernist bir dünyanın sunduklarının hayaliyle yaşayan liderliklerin halka bakışı, arzularının araçsallaşmış nesnelerine bakıştan bir adım öteye gidebilir mi?)

Bu minvalde özellikle Suriye devriminin başından bu yana bölgedeki (İntifada rüzgarına bağımlı gösterilerde ön saflardaki Kürt gençleri) Kürt siyasi hareketliliğini manipüle eden odakların icraatları ve özelde yazımızın konusu olan Amude katliamı, hem Suriye’de, hem Türkiye’de söylenen yalanlara, yapılan propagandalara tutulan bir aynadır, bir turnusoldur.

Bu satırlar henüz Amude’nin detaylarından bahsetmeye geçmezden evvel, yazıyı okuyan “Milliyetçi aydın zihni”nin içten içe itirazlarını duyar gibi oluyoruz. Kendimizi müslüman kimliğiyle tanımladığımızdan “Ya IŞİD’in yaptıkları” diye iç sesin harekete geçmesi gibi bir durumdan söz ediyoruz. Henüz daha ortada IŞİD yok iken (hatta Nusra cephesi ile çatışmalar henüz başlamamışken) gerçekleşen Amude katliamına karşılık IŞİD’in yaptıkları! Karşılaştırma cazip; değil mi? Bunları anca IŞİD yapar, öyle ya. Ondan pişkince dem vurduğumuzda da bu bizi temize çıkarır! Kime vurmak istiyorsan IŞİD ile bağlantısını kurman bir yana, kendi icraatlarını haklılaştırmada da IŞİD’in vahşetine gönderme yapmak yegane çıkış yoludur. Hatta “görmeyen gözler”e de mahirce şunu sorabilirsin: “IŞİD’in yaptıklarına ne diyorsun peki? Onları neden görmüyorsun?” Daha da öteye gitmende hiçbir sakınca yoktur, ortalık yangın yerine döndüğünde: “Görmüyor ve susuyorsan sen de IŞİD’çisin!

Milliyetçi zihin hazır ve nazırdır olan biteni mazur görmede. (ve ardından Suriye’de muhalifler aleyhinde propagandası bile dile geldiğinde insanlık suçu sayılıp yaygara kopartılan “binanın üzerinden adam atma”, “kafa ve vücut parçalama”, “araba ile üzerinden defalarca geçme” normalleşir: Her üçü de Türkiye’de Yasin Börü’ye yapıldı. Suriye’de ise Esed güçlerince bu suçlar işlendi. Amude’de ise YPG güçleri arabalarını bu amaçla gençlerin üzerine saldı)

İnşai sürecin kendisi meşrudur, bizatihi kimliğinden ötürü. Sorgulamak ne mümkün! Rojava devrimi ve Kobani’de olan bitenlerin ardındaki tüm yalanlara rağmen ulusalcı zihnin mayası, ulusalcı siyasetin meşrulaştırma argümanlarını içinde barındıryordu. “Hele bakalım neler oldu burada?” diyen Kürtlere bile geçit verilmedi o dönemde. Ne Barzani’ye ne de başkalarına.

“Barış”, “demokrasi”, “sakallı yabancı-vesayetçi cihatçıların vahşet öyküleri”, “cici çocuklar”, “Toy Story (Oyuncak Hikayesi) filminin animasyon karakterlerinin sevimliliği”, “PYD/YPG/YDH/PKK’nın Kürt bilinci ve varoluşunun inşasında Ortadoğu’da neşvünema bulmuş tüm etnik-dini yapılar/partiler karşısında biricik ve meşru güç konumunda görülmesinin her türlü mazereti haklılaştırması” (ayakta, otururken, yatarken gerçekleştirilen resmi-sivil ölümler, katliamlar, canlı bomba eylemleri, yol kesmeler, haraç almalar, araç-bina yakmalar, toplu işkence seansları, vesayet haritaları oluşturmadaki heves, dış-bölgesel güçlerle ittifak, vs..vs..) kimin yaptığı, bunları kimin gerçekleştirdiği önemlidir. Önemli olan bunları eyleme dökenin kimliğidir. Neyin nasıl yapıldığı değil.

Müttefiklerinizin kimliği ve haklı olup olmadığı değil, size hizmette kusur edip etmedikleri (onlara hizmette sizin kusur edip etmediğiniz bilahare gündemleşecektir çünkü) önemlidir. Çevrelendiğiniz dost-düşman coğrafyayla gelecekte kuracağınız ilişkilere değil, sırtınızı dayadığınız güçlerin sizi ilelebet koruyacağına dair bir yalancı güven iklimine iman etmiş iseniz (yani kendinizden ziyade, halklarınızı bununla kandırmış iseniz) ipin ucundaki havuca kavuşsanız bile; ya artık siz değilsinizdir o havuca kavuşan, ya da sizi birileri kavuştuğunuza ikna etmiş demektir. Demiş ya tecrübe sahipleri “Kim ki halkına hayındır, herkese haindir!” (...)

YAZININ DEVAMI >>>

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!