Unutturulmaya çalışılan Türkiye gerçeği: Kemalist darbeci gelenek

103 ismin altına imzasını koyduğu bir bildiri bir gecede hazırlanmış olamaz, bu süreci gizlilik içinde yürütenlerin yarın öbür gün şartlar da kendileri için olgunlaştığında başka hazırlıkların içine girmeyeceklerinin bir garantisi var mı?

Salih Orhan / Haksöz Haber

103 emekli amiralin gece yarısı yayınladıkları bildiri unutan herkese bir Türkiye gerçeğini hatırlattı: Kemalist darbe geleneği. Bu ülkede bütün darbelerin tek bir ideoloji adına yapıldığı gerçeğine rağmen orduya sızan –ki onlar da bunu kimliğini gizleyip Atatürkçü kisvesi altında başarmıştı- Gülen cemaatinin  15 Temmuz darbe girişimi; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbe süreçlerinin faillerini birileri için unutturmuştu. Emekli amirallerin yayınladıkları bu son bildiri 28 Şubat’ı hatta 12 Eylül’ü bile Gülencilerin üstüne yıkarak Kemalist darbeci geleneği aklama yarışına giren iktidar mensupları ve iktidar destekçisi medya için takkeyi önlerine koyup düşünme zamanı geldiğini de gösteriyor.

Türkiye’de bütün darbeler kurucu iktidarı yeniden -tam manasıyla- hakim kılma adına yapılmıştır. Öyle ya 15 Temmuz’da darbe yapmak için harekete geçen Gülencilerin bile cuntalarına koydukları isim “Yurtta Sulh Konseyi”ydi ve TRT’de okutmayı başardıkları bildirileri Türkiye’deki bütün Kemalistlerin altına imza atabilecekleri türden Atatürkçü bir bildiriydi. Niçin? Çünkü Gülenciler de iyi biliyordu ki Türkiye’de darbe ancak ve ancak Mustafa Kemal ve inkılapları adına yapılabilir.

Bu darbeci gelenek devletin esas sahibi olarak kendisini görür ki bu konuda anayasa ve kanunlar bakımından ellerinde yeterli derecede delil de bulunmaktadır. Her daim güçlü olduğu asker, yargı, sivil bürokrasi alanlarındaki gücünün yanında darbeci Kemalist zihniyetin ciddi bir toplumsal desteğe de yaslandığını unutmamak gerekir. Ancak bu toplumsal yapının her zaman asli görevi darbelere sivil destek sağlama şeklinde olmuştur yani her zaman yardımcı roldedir. Bu anlamda görevini de konumunu da bilen sivil görünümlü militarist ruhlu bir yapı vardır karşımızda.

Kemalistler için darbe yapmanın ahlakiliği ve meşruiyeti değil imkanıdır her zaman esas mesele. İmkan dahilinde değilse iktidarı seçimler yoluyla devirmek yolunu kerhen tutarlar. Asli yol ve yöntem olan darbe ihtimali gündeme geldiğinde heyecanlanmaları da bu yüzdendir ne de olsa su bulununca teyemmüm bozulur!

Bu arkaplan çerçevesinde 103 emekli amiralin bir gece yarısı “Yüce Türk Milletine” hitabıyla yayınladıkları bildiriyi sadece görüşlerini beyan etmişler şeklinde değerlendirmek saflık olur. Tabii ki emekli askerlerin de diğer vatandaşlar gibi fikirlerini ifade etme, eleştirilerde bulunma hakkı vardır. Ancak bunun yolu askeri darbeleri, muhtıraları hatırlatır şekilde bir gece yarısı bildiri yayınlamak olmasa gerek. Kullanılan dil ve üslupla aba altından sopa gösterilmesi de “ne var canım emekli paşalar endişelerini dile getirmiş” diye geçiştirilemez. Bu olaya esas anlamını veren ise yapılan işin mahiyetinin yanında o işi yapanların kimliği yani Kemalist olmalarıdır. Kemalizm darbecilik demektir. Bu bakımdan bu bildirinin ne anlama geldiği biraz yakın siyasi tarih bilen aklı başında herkes için çok açık.

Burada sorulması gereken esas sorulardan biri “bu bildirinin altına imzasını atamasa da hazırlanmasına katkı sunan, bu işin içinde yer alan muvazzaf askerler de var mıdır?” şeklindedir. Yani bildirinin emekli askerler tarafından yayınlanması olayın gelişimi itibariyle midir yoksa bir taktik-strateji dahililinde gerçekleşen bir ilk adım mıdır?

9 subay olayı gibi yakın tarihteki hadiseler bu anlamdaki askeri hareketliliklerin hafife alınmamasını yeterince gösteriyor. Ya da şöyle düşünelim 15 Temmuz 2016 Cuma günü gün içinde biri bize akşam darbe olabileceğini söylese buna ihtimal verir miydik. Ama o günün akşamında halkın sokağa inmesiyle engellenmese dört başı mamur bir darbe planı hayata geçirilmeye çalışıldı. Yine emekli amirallerin bu bildirisinin hazırlanma sürecinden kamuoyunun haberi yoktu peki iktidarın haberi var mıydı? Neticede 103 ismin altına imzasını koyduğu bir bildiri bir gecede hazırlanmış olamaz, bu süreci gizlilik içinde yürütenlerin yarın öbür gün şartlar da kendileri için olgunlaştığında başka hazırlıkların içine girmeyeceklerinin bir garantisi var mı? Akıllı kimse düşmanını hafife almaz.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!