İTÜRektörü Prof. Dr. Faruk Karadoğan önceki gün, “Akıl ile inanç arasında tercihimizi ‘akıl’dan yana koyuyoruz” diyordu Kanal D’de yayınlanan Genç Bakış’ta..
Bilim yarışında iddialı olduğunu ileri süren İstanbul Teknik Üniversitesi’nin öğrencileri ise kuzu gibi dinlediler rektörlerini. Bir tanesi çıkıp da, “Sen ne diyorsun amca? Bilim ile inanç arasında tercih yapmaya mecbur muyuz? İkisi bir arada yürümez mi bunların? Biri olursa, diğeri yok mu olur?Birbirinin düşmanı mıdır bu iki kavram?” demedi..
Rektör efendi inşaatçı!.. Ne anlar bilim ve inanç ilişkisinden. Anlamadığı da, sarfettiği cümleden ortaya çıktı zaten. Öğrencilerinin de, “Bilim nedir, inanç nedir?.. Aralarındaki ilişki nedir” mevzularından haberleri olmadığı için; önlerine konulan ne ise, aynen yuttular, itiraz etmeden..
Konuyu çok felsefi izahlara götürmeye de gerek yok.. Rektör amca, “Akıl ile inanç arasında tercihimizi ‘akıl’dan yana koyuyoruz” cümlesini niçin sarfediyordu? Başörtüye izin vermeyeceklerini anlatmak için!
Peki; üniversitede, bilim ve inanç arasında tercihte bulunmak gerekli ve de tercihimiz bilimden yana olmalı ise, böyle bir durumda başörtü mutlaka yasak olur mu?
Hiç alakası yok! Bilim, başörtünün yasaklanmasını emretmiyor ki!
“Yasaklanmasını emretmediği” gibi, “Benim görüş açıklayacağım bir alan değil” diyor bilim..
Bunun en somut delili, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni cebinden çıkartacak olan Avrupa’daki yüzlerce üniversitenin hiçbirisinde, başörtünün yasak olmaması. Onlar bilim yarışında İTÜ’ye nal toplattıklarına göre, artık hiç kimse kalkıp, “Bilim yapılan yerde, başörtünün yasak olması zorunludur” diyemez/diyememelidir!
Rektörün işkembeden attıklarına itiraz eden çıkmayınca, aynı televizyon kanalının ertesi günkü bir başka programında da, bu sefer CHP’li Gülsün Bilgehan hanım, benzer bir cümle sarfetti: “Üniversitede din kuralları değil, bilim kuralları geçerli olacak!”
Gülsün hanımın da bu cümleyi sarfetmesinin sebebi, başörtünün yasak olması gerektiğini söylemek istemesinden..
Böylece aynı hatayı, Gülsün hanım da tekrarlıyor. Zannediyor ki, “Bilim kuralları, başörtünün yasak olmasını gerektiriyor!”
Yok böyle bir şey..
Olmadığı da, sadece bizim itirazlarımızla değil, dünya genelindeki binlerce üniversitenin tatbikatından açıkça anlaşılıyor!
Ama bizim sahte bilimcilerimizde bunu görecek “göz” yok ki!
Ve maalesef bu yasakçılarda, “bilim ile inancın aynı kulvarın kavramları olmadığı”nı idrak edecek “akıl” da yok!
Ve “küçük bir bez parçası” diyerek hakaret etmeye çalıştıkları başörtüsü, büyük bir ibret vesikası olarak, onların kafalarının ne kadar boş olduğunu bize gösteriyor, ispatlıyor!
Böylece biz de, üniversite dediğimiz sözde bilim yuvalarının, kimlerin elinde olduğunu, net olarak görmüş oluyoruz. Yöneticileri ile, öğrencileri ile..
İzlediniz mi bilmiyorum, gerçekten de; o öğrencilerin perişan halleri ne öyle?
Ezberlemişler, papağan gibi tekrarlıyorlar.. “Erkek çocuğa bakmayan başörtülü doktor, çocuğun ölümüne sebeb oldu”.
Kızım; evladım.. O dediğin olay, Hürriyet isimli devlet gazetesinin “derin operasyon”larından birisiydi. “Testis faciası” başlıklı haberdi.. Çocuğun testisinin ultrasonunu çekmediği ileri sürülen bayan doktorların, o gün nöbetçi olmadığı ortaya çıktı. Sonradan devletin gazetesi de özür diledi zaten. Ama bilim tahsili için üniversitelere kadar gelmiş kızımız, haberin iddia kısmını okumuş da, sonrasındaki özür faslını görmemiş!
Bir tanecik olay olsa, üzerinde durmaya gerek yok diyeceğim. Ama bakın üniversiteli öğrencilere.. Hepsinin tekrarladıkları olaylar, daha sonra tekzip edilmiş yalanlar.. Bir hanım kızımız da, “Tarsus’ta kızların bacaklarına, mini etek giydikleri için şırınga ile kezzap atıldı” yalanını tekrarlıyordu..
Kezzap atan şahsın, dindarlıkla bir ilgisi olmadığı gerçeğinin ortaya çıktığından habersiz kızımız, yalan haber üzerinden, kendine malzeme çıkarmaya çalışıyordu!
Affedersiniz ama, bunlar nasıl üniversite öğrencileri böyle?
Olayların iddia kısımlarını ezberlemişler. Karşı görüştekilerin hiçbirisinden haberleri yok!
Oysa lafa gelince, bize akıl veriyorlar; “Bilimde şüphecilik esastır. Her şeyden şüphe duyacaksınız. Allah’ın varlığından bile..”
Ama kendileri geliyorlar, üç tane ahlaksız kartel gazetecisinin palavralarına, (hâşâ) Allah’ın sözü imiş gibi inanıp, çıkıp milyonlarca insanın önünde tekrarlıyorlar. Ve sonuçta da kendi kendilerini rezil ediyorlar!
Dönelim en başa.. Rektörümüz ne diyordu? “Bilim ile inanç arasında tercihimizi bilimden yana kullandık.”
Ben de diyorum ki; “Hayır rektör efendi, siz tercihinizi bilimden değil (öyle olsaydı, batıdaki gibi başörtü serbest olurdu), inançtan (daha doğrusu ateizm inancından) yana kullanmışsınız. Öğrencileriniz de bunun en güzel delili!”
Vakit