Umran dergisi Eylül 2024 tarihli 361. sayısında dünya düzeni tartışmalarını merkeze alan bir manşetle çıktı. Dergide 11 Eylül sonrası gelişmeler, güç mücadelesi, Filistin’deki soykırım, küresel şirketler, çözülen bağların arka planı, İslâm dünyasının durumu üzerinde duruluyor.
Dünya ve Türkiye gündemi
Derginin gündem sayfaları Ortadoğu’dan dünya meselelerine uzanan çevirilerle başlıyor. Faslı yazar Kemal el-Kasir “Filistin Sorunu ve Bölgede Yeni Bir Ana Akıma” başlıklı yazısında Filistin sorununun yüz yılı aşkın bir süredir maruz kaldığı ideolojik istismardan büyük oranda kurtulduğunu belirtiyor. Ziyad Berekat Amin Maalouf’un ne yazarken ne de konuşurken uzun zaman Gazze’yi hatırlamamasının altında yatan kimlik problemini analiz ediyor. Hayrullah Hayrullah Yahya Sinvar’ın Tahran’da suikasta uğrayan İsmail Haniye’nin halefi olarak HAMAS’ın siyasi büro başkanlığına seçilmesini değerlendiriyor. Kutub el-Arabi “Mısır’ın Laik Muhalefeti: Uyum mu Yoksa Daha Fazla Parçalanma mı?” başlıklı yazısında Mısır’da Ocak Devrimi akabinde ve şu ana kadar, siyasi hayatı şekillendiren keskin kutuplaşmadan uzak yeni pozisyonların oluştuğunun altını çiziyor. Mervan Kaplan ise “Suriye-Türkiye-İran Üçgeni Hakkında” yazısında yeni bir revizyon ve dalgalanma aşamasındaki ilişkileri değerlendiriyor.
Ercan Yıldırım “Eskişehir Olayı Göstergeleri: Yeni Ulusalcı-Laik Sosyopati, Gerçek-Dijital Dünya Çelişkisi, Ailenin Gerekliliği” yazısında Eskişehir olayının faili üzerinden devlet, toplum ve ailelerin büyük ders çıkarması gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Kendi lümpen klanının dışında başka hayatları görmemek, hele üstün vasıfları bulunanları tehdit diye kodlamak Batı yeni sağı ile Türkiye’deki İslâmsız Türklük peşindeki laik-seküler ilkelliğin ve yeni ulusalcılığın ana ideolojisi ve motivasyon kaynağı. Çocukların dünyası ve ihtiyaçları sanıldığı gibi küçük ve az değil; aksine her gördüklerini, duyduklarını mutlaklaştıran, doğru ve hakikat gören bir benlikleri olduğundan o dimağın sahih ve sahici bilgilerle, en önemlisi duygularla doldurulması gerekir.”
Byung-Chul Han ise “Mülteci Kimdir?” yazısında Hannah Arendt’nin Menora dergisinde 1943’te yayımlanan “Biz Mülteciler” makalesinden hareketle kendi mültecilik tecrübesini ve Avrupa’nın durumunu yorumluyor. Özetle şöyle diyor: “Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki mülteci akışı karşısında tekrar alevlenen yabancı düşmanlığı konusunda endişeliyim. Başlangıçta, her iyimser mülteci gibi, ben de sosyal yalıtılma ile yüzleştim. Acı verici. Bu yüzden bugünün mültecilerinin acısını derinden hissediyorum. Onlarla birlikte acı çekiyorum.”
Tek kutupluluktan çok kutupluluğa
Dünya düzeninin geleceği kesinlikle belirsiz fakat dış hatları insanların mücadelesi ile liderlerin cesaret ve yaratıcılıklarıyla şekillendirileceğinden, tartışmaya girmek ve bunu kararlılık ve eylemle sürdürmek için her türlü gerekçe mevcut. Dünya düzeni çerçevesinde üzerinde en çok durulan husus bir üçüncü dünya savaşının çıkma ihtimalidir. Görülen o ki savaş yeni bir virüs salgını adı altında yeni bir biyolojik savaşla daha ileri bir aşamaya taşınmak istenmektedir. Ama işin gerçeği savaş zaten devam ediyor. Dünyanın iki belirgin yeri Filistin ve Ukrayna merkezli ve özellikle Batı kutbunun topyekûn katılımıyla gerçekleşen savaşlar iki komşu ülke arasında vuku bulmuyor. Eğer üçüncü dünya savaşından kastedilen normal askerî bir harekât değil de kimyasal silahlarla yapılacak eylemlerse bu bir savaş değil bir küresel cinnet olayıdır ki bu yola girenler insanlığı kırarken kendisi de intihar ediyor demektir.
Derginin bu çerçevede hazırlanan dosyasına Mustafa Aydın “Küresel Gerilim, Çok Kutuplu Siyaset ve İslâm Dünyası”, Burhanettin Can “Üçüncü Dünya Savaşı için İkinci Küresel Biyolojik Savaş Hazırlıkları”, Ömer Behram Özdemir “Gazze’deki Ateşin Bölgesel Bir Çatışmaya Dönüşme İhtimali ve Olası Sonuçları”, Muhammet Furkan Ören, “Şirketokrasi Çağında Evi Korumak”, Joseph Mossad “Siyonist Sömürgeciliğin Sadizmi”, Kamil Ergenç ise “Çağdaş Haramiler Evimizi Yağmalarken Beyaz Adamdan Medet Ummak” başlıklı yazılarıyla katkı sunuyor.
Sorunlarımız, hafızamız, aramızdan ayrılanlar ve hüzünlerimiz
Derginin kritik bölümünde Yusuf Ziya Gökçek’in “Geride Kalanlar Üzerine: Filistin’i İmajlaştırmak” ile Mustafa Akman’ın “Arapkirli Hüseyin Avni” başlıklı yazıları yer alıyor. Yakup Çetinkaya “İslâm Geleneğinde Kitaba Başlamanın Sanatı” yazısında İslâm medeniyetinin kitapla münasebetini farklı bir noktadan hareketle ortaya koyuyor. Aytaç Ören “Yaşayan İslâm” bölümündeki Cuma kayıtlarını “Güvenilmez Anlatıcı” başlıklı yazısıyla sürdürüyor. Ceydanur Yıldırım’ın “İslâm Ekonomisi, İslâmî Ekonomi ve Kalkınma” başlıklı yazısı hayli önemli hatırlatmalar içeriyor.
Derginin kültür sanat sayfaları ise ağırlıklı olarak kendi varoluşlarımıza, yalnızlıklarımıza, hüzünlerimize, sorunlarımıza, özlemlerimize, heyecanlarımıza, hayatın kendi içerisinde kendi başımıza bir yer/yol bulmaya çalıştığımız zamanlarda aramızdan ayrılanlara hasredilmiş. Metin Önal Mengüşoğlu “Âlim, Cesur, Şair ve Dost: Mikail Bayram” yazısında merhum tarihçiyle dostluklarını ve eserlerini hatırlatıyor. Abdurrahman Güner ise Batılılaşma İhaneti adlı öncü eserinden itibaren yabancılaşmaya karşı mücadele eden rahmetli D. Mehmet Doğan’ın düşüncelerini güncel gelişmeleri de dikkate alarak yorumluyor. Ömer Kantarcı, Mustafa Ruhi Şirin’in genel yayın yönetmenliğinde hazırlanan Türkiye Çocuk Yıllığı 2023’ü “Türkiye’nin 100 Yıllık Çocuk Gerçeği” başlıklı yazısında değerlendiriyor. Halim Sezer ise merhum Ersin Nazif Gürdoğan’ın hayat serüvenini anlatırken, dostluklarını ve eserlerini ana hatlarıyla ortaya koyuyor.