Umran dergisinin önsözünü ilginize sunuyoruz:
Yaklaşık üç asırdır Müslümanlar, çağlarının bağlarına ve mahkûm edildikleri süreçlere maruz kalarak kendilerine ait bir anlam dünyası kuramamışlar, nihayetinde inşa etmedikleri bir dünyaya maruz kalarak varoluşlarını zedelemişlerdir. Bu maruz kalma durumu, failliği değil edilgenliği başka bir deyişle nesneleşmeyi beraberinde getirmiştir. Günümüzde tüm toplumlarda bencillik, atomizasyon ve narsisizmin yükselişi küresel bir olgudur. Sosyal medya dinden siyasete, eğitimden kültüre toplumu ve topluma ait olan her şeyi tüketen ego kültürünü küreselleştiriyor. Sosyal medyada kendimizi üretiyoruz ve sürekli teşhir içindeyiz, Egonun bu süregelen “teşhiri” bizi yoruyor ve bunalımdan bunalıma sürüklüyor. Mevcut krizlerin sebebi esas itibariyle insanoğlunun gaybî olanla alakasının koparılmasıdır. Bu krizlerden kurtulmanın yolu ise asli mercie, insana varlık bahşeden Yaradan’a dönmektir.
Korona salgını ile ilgili esrarengiz olan durumlardan biri hastalığa yakalananların aşırı yorgunluk ve hâlsizlik çekmesi. Kimileri buradan kimileri başka göstergelerden hareketle din yorgunluğu söylentisini dolaşıma soktular ve bu kavram oldukça rağbet gördü.Fakat şu soruları gündeme getirmediler: İnsanlar yorulabilir, dindar yorulabilir, dinî odaklı kurumlar yorulabilir. Yorgun insanı, yorgun toplumu anlarız da ne demek yorgun din? Dini hesaba çeker gibi din yorgunluğundan bahsetmek idraksizliğin de ötesinde meseleyi tam anlamıyla kavramamaktır.
Yorgunluğun olması için belli bir dönemde ciddi anlamda dinle hemhâl olmak, onunla uğraşmak ve onun gündelik hayatın repertuarına dâhil etmek gerekir. Yorgunluk tartışmalarındaki kasıt dinin modern bağlamdaki sorunlarına göndermede bulunmaksa şayet, dinin üç yüz yıldır yorgun olduğu söylenebilir. Ki sekülerleşme tezleri zaten bunu ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle din yorgunluğu bu hâliyle sekülerleşme tezlerinin yeni bir versiyonu gibi durmaktadır. Dolayısıyla yorgunluk dinde değil, Müslümanlardadır ve bu yorgunluğun önemli nedenlerinin başında moderniteye uyarlanma konusu gelmektedir. Zira modernite, sunduğu konforla insanlığı yorup ırmaktadır.
Konu üzerinde duran bazı yazarların da altını çizdiği gibi retorikten ilk anlaşılan, mevcut modern kültür ortamında dini anlama ve güncel sorulara cevap vermede çekilen sıkıntılar ve özellikle yeni nesle dini sunma noktasındaki eğitim sorunlarıdır. Bir önceki dindar kuşaktan farklı olarak ülkedeki düzenin normalleşme momentine girmesiyle beraber iyi eğitim alan, çeşitli imkânlara kavuşan ve uzun süreli bir muhafazakâr iktidarla yönetilen Z kuşağının kendinden önceki kuşaklardan farklı alanlara yönelmesi, dindarlıklarının içerisinde keskin olmayan birtakım tipolojiler sergilemeleri beklenilebilecek bir durumdur. Bu bakımdan mesele, Müslümanların İslâm algısının yetersizliği, mevcut dünyada kendini konumlandırmadaki sıkıntısı, dolayısıyla yeni nesli yetiştirmedeki başarısızlığıdır, krizleri çözme imkânlarını barındıran vahiy temelli bir ahlakın inşa edilememesidir. Gençlerin dindar görünümlü bazı büyüklerinin dine aykırılık teşkil eden davranışlarından olumsuz etkilendiği de bir başka gerçek.
Bazı Başlıklar:
Din Yorgunluğu Ne Demek? Biz Dini mi, Din Bizi mi Yoruyor? / Mustafa AYDIN
Dinin Diriliği ve Umudun Tazeliği / Temel HAZIROĞLU
Denizin Salyasından Düzenin Salyasına Sistemik Deprem / Metin ALPASLAN
Boğaziçi Kadife Darbe Süreci-2 Dördüncü Aşama: Sedat Peker Aşaması-I / Burhanettin CAN
Mısır Devrim Liderlerinin İdam Kararı / Gülden Sönmez
Koronavirüs: Unuttuğumuz Pek Çok Hakikati Bize Hatırlatan Uyarı! / Seyyid Hüseyin NASR