“Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Libya”

Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin iki cumarteside bir düzenlediği “Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Müslüman Coğrafya” seminerlerine Libya oturumuyla devam edildi.

Kocaeli Fuarı Sivil Toplum Merkezinde yapılan müzakereli seminere Haşim Ay başkanlık ederken, GÖK-DER Yön. Kur. Üyesive Anadolu Platformu Kocaeli Temsilcilerinden Mehmet Yıldırım tebliğci, İHH Gölcük Temsilcisi ve Özgür-Der gönüllüsü Dinçer Koç da müzakereci sıfatıyla katıldı.

Konuşmasına Libya’nın sınırlarının diğer coğrafyalardaki gibi cetvellerle çizildiğini, İslam orduları tarafından Hz. Osman döneminde Abdullah b.Sad Ebi Serh eli ile ferhedildiğini belirterek başlayan Mehmet Yıldırım, bundan önce Bizans’ın bölgeye hakim olduğunu, 1140’ta Sicilyalı Normanlar, 1553’te de Turgut Reis tarafından Osmanlı hakimiyetine dahil edildiğini belirtti.

1911 yılında bölgenin İtalyan işgaline maruz kaldığını belirten Yıldırım,“Libya’da kıyılarda hâkimiyet sağlanırken işgal orduları iç kısımlarda Senusi hareketine takılıyordu.” dedi. Bu bağlamda Senusi hareketi etrafında dönen rivayet tartışmalara da değinen Yıldırım, hareketin genel olarak sufi karakterde bir tarikat olarak algılandığını belirterek “Senusi hareketi için tarikatçı deniliyor. Ama aslında Afgani ve Abduh’un etkisini taşıyan bir hareket…” dedi.

Senusi direnişinin gelişimi ve direnişe aktif destek veren dönemin Teşkilat-ı Mahsusa içindeki İttihad-ı İslam yanlılarının çabalarına da değinen Mehmet Yıldırım, daha sonra Kemalistlerin Osmanlı’yı ele geçirerek ve Anadolu’da laik cumhuriyet adı altında kurdukları laik diktatörlükle Libya Müslümanlarını da yaraladıklarını belirterek şunları kaydetti:

“Ömer Muhtar ümmet için İtalyan gavuruyla cenk ederken daha önce Trablus cephesinde bulunmuş olan Mustafa Kemal hilafeti kaldırma, İstiklal Mahkemeleri kurma ve muhalefeti tasfiye etmekle meşguldü. Ömer Muhtar’ın katili İtalya’nın ceza hukukunun Kemalistlerce aynı süreçte Türkiye toplumuna bir deli gömleği gibi giydirilmesi aynı zamanda Libyalı Müslümanlara karşı olan vefasızlığın da trajik bir göstergesidir.”

Mehmet Yıldırım sözlerine şöyle devam etti:

“Senusi hareketinde Seyyid Ahmed Şerif ön plana çıkıyor. İtalyanlara karşı Osmanlı döneminde Fuat Paşa’nın desteği ile savaşılırken daha sonra imzalanan antlaşma gereği Fuat Paşa dönmek zorunda kalıyordu. Barış antlaşması imzalandı gözükse de İttihad-ı İslam düşüncesine mensup Teşkilat-ı Mahsusa subaylarının gizli savaşlar yürütmüş olabilir.

Senusi hareketinin başına daha sonra Muhammed İdris geçiyor. Mısır’a giden Muhammed İdris’i ikna etmek için Ömer Muhtar da peşinden gidiyor ama ikna edemeyince geri dönüp direnişi daha geniş çaplı şekilde başlatıyor. 1931 yılında Ömer Muhtar esir alınırken sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanıyor. Seyyid Kutub ve diğer önderlerimize ‘davandan vazgeç…’ gibi tekliflerle gelenler gibi Ömer Muhtar’a da İtalyanlar bazı teklifler sunuyor ama Muhtar bunu reddedip şehadete yürüyor.

1943’te 2. Dünya Savaşı patlak verirken Libya’yı müttefikler ele geçiriyor. İngiliz idaresine giren Libya’nın Fizan Bölgesi Fransız egemenliğine giriyor. İdris es-Senusi bu dönemde bağımsızlık savaşına girişiyor. 1951’de bağımsızlığını ilan ediyor ve ertesi yılda da BM tarafından tanınıyor. 1969’a kadar bu krallık devam ederken sonrasında ordu içerisinde yüzbaşı rütbeli Muammer Kaddafi tarafından bu krallık askeri darbe ile son veriliyor.”

Kaddafi’nin yönetime geldiği ilk zamanlarda İslami söylemlerle halkın sempatisini kazanmaya çalıştığını belirten Yıldırım, kendi rütbesini albaylığa çıkardığını ilerleyen süreçlerde Senusi hareketive İhvan’a karşı tasfiyelere giriştiğini, hatta bir ramazan günü canlı yayınlarda ihvan mensuplarını idam ettirdiğini ifade etti. Kendi Yeşil Kitabını Anayasa olarak koyan Kaddafi, İslami hareketlerin Kur’an’a bağlı olmadığını, başörtüsünün de İslam’dan olmadığını belirterek İslam’ın itibarını milletin gözünden düşürmek için çabaladığı belirtildi.

Tebliğinin son bölümünde İntifada dönemine ayıran Mehmet Yıldırım, Arap Baharı’nın ülkede 17 Şubat 2011 yılında başladığını ve Kaddafi döneminin 20 Ekim 2012’de onun öldürülmesi ile kapandığını belirtti. Arap Baharının ilk dönemlerde ‘Bahar’ olduğunu ifade eden Yıldırım, Libya’da Adalet ve İnşa Partisine fırsat verilmeyip Bingazi ve Tobruk yönetimlerini ortaya çıkararak ‘Kışa’ çevrilmeye çalışıldığını belirtti. Yıldırım, özellikle de batılıların çeşitli desiselerle ve planlarla Libya’da İslamcıların yükselişini önlemeye çalıştığını kaydetti.

Mehmet Yıldırım tebliğini şu vurgularla tamamladı:

“Arap Baharı sevinç ve ümit doğurdu. İlkin bahardı ama sonra maalesef kışa çevrildi. Ulustan Ümmete Programı çerçevesinde Hamza Türkmen’in koordine ettiği Gezi ve Diyalog Heyetinin gözlem ve değerlendirmeleri de İslami yönde kendini inşa etmeye yönelik bu özlem ve umutları ortaya koyuyor… Ama emperyalistler bu özlemlerin gerçekleşmesine fırsat vermediler. Ümmet yeniden dirilirse başlarına iş açılacağını ve çıkarlarının sarsılacağını bildikleri içinbaharı kışa çevirmek üzere duruma müdahil olmaya ve ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

Bu bir hak-batıl savaşı. Türkiyeli Müslümanlar olarak bizim sorumluluklarımız daha ağır. Müminlerin liderliğine özlem var. Oradaki Müslümanlar buna hasret. Bu nedenle Türkiye’deki seçim süreçlerinde en çok da onlar ayaktalar. Bugünkü her şey tüm fitneler bizim yeniden dirilmememiz için. Ne ABD, Rusya ne de doğulu emperyalist İran’dan bize dost olmaz.

Emperyalistler mezhep savaşları, IŞİD, Sünni-Şii gerilimi vs. marifetiyle ümmetin yürüyüşünü durdurmaya çalışıyorlar. Mezhep, bölge ve ırk taassubundan arınmış bir ümmet bilinciyle düze çıkabiliriz. Bu bağlamda ne bu hendeklere düşerek, ne grupçuluk zindanına haps olarak ne de sorumluluklarımızı salt iktidara havale ederek kurtulamayız. Tümbunları aşarak, ümmet perspektifiyle donanarak ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak kendimize bir istikamet belirlemeliyiz.”

Mehmet Yıldırım'ın konuşmasının ardından müzakereci sıfatıyla söz alan Dinçer Koç, Mehmet Yıldırım’ın tebliğinden öne çıkan olumlulukları özetleyerek birkaç hususun tekrar altını çizdi.

Kaddafi’nin iktidarının Nasır yönetimindeki ordu desteği ile oluşturulduğunu ifade eden Dinçer Koç, Amerikalıların civa adam dediği Kaddafi’nin kendi koltuğundan etmeyecek herkese açık olduğunu, Afrika ve diğer ülkelerdeki muhalif örgütlere destek verdiğini belirtti. Kaddafi’nin bununla birlikte önce Libya’nın sonra Afrika’nın daha sonrada dünyanın kralı olma idealini taşıdığı ve bunun için hatta IRA’ya bile desteği olduğunun altını çizdi.

Kaddafi’nin hastalıklı kişilik yapısını çeşitli örnekler üzerinden tasvir eden Dinçer Koç, sentez ürünü Yeşil Kitap’tan da pasajlar aktararak bilgi aktarımlarında bulundu.


Devrim sonrası Libya’nın hâlihazırda emperyalistlerin de kışkırtmasıyla önce 2’ye, daha sonra IŞİD bağlantılı Ensaru’ş-Şeria’nın da devreye girmesiyle fiilen 3’e bölünmüş durumda olduğunu belirten Koç; Bingazi’de İhvan ve yaklaşık 600 mücahit gruptan oluşan bir parlamentonun, Tobruk’da ABD’de eğitim almış ve hava kuvvetlerine sahip olan General Hafter’in ve Sirte’dede IŞİD’e biat eden Ensaru’ş Şeria’nın varlığından bahsetti.


Son bölümde müzakereci seminerin oturum başkanı Haşim Ay konuşmacılarla birlikte kürsüye geçerek üçlü bir forum zemini oluşturdu. Dinleyicilerin de interaktif olarak konuya katıldığı bu fasılda; Libya’daki mevcut durum, İslami hareketlerin konumu ve geçtiğimiz günlerde yapılan barış antlaşması ışığında Libya devriminin muhtemel geleceği ekseninde müzakereler yapılarak açılımlarda bulunuldu.

 

Haber: Ömer Deniz Övün

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi