MUSTAFA YILMAZ yazdı:
Hicri 1436 yılındayız. Yani Resul (s)’ün ümmetini inşa etmek için Mekke’den Medine’ye yürüyüşünün 1436. senesindeyiz. O yürüyüşle yakılan kandil yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Ancak!
Yüzyılın başında emperyalist batılı devletlerin saldırıları ile, zaten zayıflamış ve iç çürümeye maruz kalmış birliğimiz dağıldı. Bizler büyük bir parantez içerisinde yaşıyoruz. Coğrafyalarımız yağmalandı. İnsanlarımız katledildi. Bugün bizler kayıp bir ümmetin yetim çocuklarıyız. Allah’tan başka sahibi olmayanlarız.
Rabbimiz yarattığı insanlara yol göstermek ve hidayete erdirmek için vahiy, o vahyi insanlara talim ettirmesi içinde de Resuller ve Nebiler gönderdi. Bu anlamda biz hem Muhammed @ ile gelen son dinin müntesipleri olarak yaklaşık 1450 yıllık bir İslam tarihinin mirasçılarıyız hem de ta Adem @ a dayanan bir insanlık ve tevhid mücadelesi tarihinin mirasçılarıyız. Nevzuhur değiliz ancak mirasyedi de olamayız.
Allah Adem’i, İdris’i, Nuh’u, Hud’u, Salih’i, İbrahim’i, Lut’u, İsmail’i, İshak’ı, Yakub’u, Yusuf’u, Eyyub’u, Şuayb’ı, Musa’yı, Harun’u, Davut’u, Süleyman’ı, Zülkifl’i, Yunus’u, İlyas’ı, Elyesa’yı, Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve Muhammed @ ı gönderdi. [veselamün alel mürselin…]
Gönderen aynı Allah idi, gönderilen aynı mesaj idi, gönderilen muhatap da aynı Ademoğlu insan idi. Mesajın karşısında direnen de aynı küfür, aynı fısk, aynı nifak, aynı şirk, aynı zulüm ve aynı tuğyan idi. İman edenler de, gönül verenler de, imanlarından dolayı zulme uğrayanlar da aynı mü’minlerdi. (...)