"Ümmet Şuuru Nerede Kaldı?"

Hayrettin Karaman, bugünkü yazısında Arap Birliği'nin neden Suriye'de işgalciliği ve katliamlarıyla meşhûr olmuş Rusya ve İran'ı değil de Türkiye'yi kınadığını sorguluyor.

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Arap Birliği'nin yaptığına bakın, bir de Türkiye'nin yaptığına; bunların hangisi ümmet şuuru ve ortak düşmana karşı birlikte hareket vazifesine uygun düşüyor?

Ortak düşman kim?

Diğer mazlum ve mağdur halklar yanında Müslüman ülkelerden de ellerini ve ayaklarını bir türlü çekmeyen, önce açıkça sömürgecilik yaparak, sonra da bunu üstü kapalı hale getirerek bu ülkelerin maddi ve manevi varlığını har vurup harman savuran, insanların ellerine İncil verip petrol, elmas ve altınlarını alan, sözde demokrasi havarisi kesilirken pis ve haram emelleri (çıkarları) söz konusu olduğunda askeri darbeleri ve diktatörleri destekleyen, İslam'ın sertine de yumuşağına da, ılımlısına da radikaline de razı olmayan, “İslam olmaktansa maddeci-solcu-ırkçılar olsun” diyebilen “büyük” değil, “iri” devletlerdir ortak düşman.

Son zamanlarda bunlardan biri (Rusya) topu, tüfeği ve askeriyle bağıra bağıra Suriye'de at oynatıyor, Müslüman Suriye halkını temsil eden mücahidleri değil, yüzbinlerce insanın katili Esed'i destekliyor.

Sözde Müslüman olan, ilim adamları ve kanaat önderleriyle konuştuğumuzda ümmetin birlik, beraberlik ve kardeşliğinden bahseden İran da Rusya ile işbirliği yaparak Suriye'de Esed'i destekliyor, mazlum ve mağdur Suriye halkını Ruslarla birlikte öldürüyorlar. Irak'ta Rusya nispeten gizli ve dolaylı, İran ise apaçık olarak var; neredeyse ülkeyi o yönetiyor.

Öte yandan hala ümmet yerine Arap halkları ve ırkçılığı davası güden “Birlik” toplanıyor ve Rusya'yı, İran'ı, diğer işgalcileri ve sömürücüleri değil de Türkiye'yi kınıyorlar; ilgili haber şöyle:

“Arap Birliği'nde dışişleri bakanları seviyesinde düzenlenen olağan dışı toplantıda, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak topraklarındaki varlığının kınandığı bildirildi. Toplantının ardından basına dağıtılan sonuç bildirgesinin ilk maddesinde, 'Türk askeri birliklerinin Irak topraklarına girmesi, Irak'ın egemenliğine karşı düşmanca tavrı ve Arap milli güvenliğine tehdit oluşu itibarıyla Türkiye hükümeti kınanmıştır' ifadesine yer verildi. Bildirgenin ikinci maddesinde de Türk hükümetinden Irak'taki güçlerini kayıtsız şartsız derhal çekmesi çağrısında bulunuldu.”

Toplantıda İran'ın da içişlerine müdahale etmemesi istenmiş, ama hem ifade daha yumuşak hem de “askerini, komutanlarını, silahlarını oradan al ve çık” diyen bir ifade yok.

Vahim duruma bakar mısınız: Gayrimüslim sömürücüler İslam ülkelerinde at oynatıyorlar, doğrudan savaşa katılarak Müslümanları (ümmetin çocuklarını) öldürüyor, ülkelerini harabeye çeviriyorlar, Arap Birliği ise toplanıyor, bunlara karşı çıkacak ve ümmeti birliğe ve yardımlaşmaya çağıracak yerde ümmet için orada olan Türk askerine karşı çıkıyorlar, onları işgalci sayıp derhal çekilmelerini istiyorlar!

Halbuki bu Türk birliği, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi'nin daha önce Türkiye ziyaretinde destek talep etmesi üzerine Peşmerge ve yerel grupların eğitimi için Musul'a bağlı Başika bölgesine gönderilmişti. Bu birlik işgalci değildi, çağrıldığı için oradaydı, masum Müslümanları öldürmüyordu, yabancı veya sapkın işgalcilerin zulmünden ümmeti korumak için orada bulunuyordu.

Peki bu işte Türkiye'nin hiç mi milli (ulusal) menfaati yoktu?

Elbette vardı, sınırlarının güvenliğini sağlamak ve ümmet ile bağının koparılmasını engellemek için de oradaydı; keşke diğer “Müslüman uluslar” da böyle bir bilinçle hareket etselerdi; işte o zaman yapay uluslara bölünmüş ümmet için yeniden toparlanmanın yolu açılmış olurdu.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!