Türkiye, büyük bir nehir gibi yatak değiştiriyor.
Bu kolay bir iş değil.
Sosyal yapı değişiyor, siyasi yapı değişiyor, ekonomik yapı değişiyor.
İki türlü direnç var bu değişime.
Birincisi, her değişimden ödü kopan zavallı küçük burjuvalar.
Tarhan Erdem’in deyimiyle “kararlı korkaklıklarına”, o her zamanki iki arada bir derede kalmışlıklarıyla bir “kahramanlık” madalyası takmaya uğraşıp, bu korkuyu bir “muhalefet” gibi sunmaya çalışıyorlar.
Ne, neye muhalefet ettiklerini biliyorlar, ne de neyin değişmekte olduğunu.
Bir zaman bu şaşkınlıklarını sürdürdükten sonra değişime ayak uydururlar, bütün dünyanın değiştiği bir çağda onların 19. Yüzyıl modeli,”biraz çocuksu, epeyce cahil” duruşlarının bir kıymet-i harbiyesi yok çünkü.
Asıl tehlikeli olanı, ikinci direnç kaynağı.
Bu Kemalist yapıdan, ülkenin sürekli içinde yaşadığı kaostan kendilerine hem iktidar, hem para sağlayan “karanlık bir koalisyon” var.
Gerginlikten, çatışmadan, savaştan, silahtan, uyuşturucudan büyük paralar kazanıyorlar.
Bu “koalisyonun” gücü çok azaldı ama tümden yok olmadı.
Her türlü melaneti yapabilirler.
Son sığınakları Kürt meselesi.
Bu meselenin çözülmemesi için bazen milliyetçilik, bazen ırkçılık adına, her demokratik adıma karşı çıkıyorlar.
Siyasi iktidarı hâlâ korkutabiliyorlar.
Hatta siyasi iktidarın içine bile sızmış olmaları kuvvetle muhtemel.
Biraz bu korkudan, biraz da aralarına sızmış olanların etkisinden, siyasi iktidar kararlı adımlar atamıyor.
Siyasi adımlar atamıyor ama “çözüm için” ciddi görüşmeler sürdürdüğü anlaşılıyor.
Abdullah Öcalan’ın fevkalade ilginç olan son açıklamaları bu görüşmelerin ipucunu veriyor zaten.
Hakkâri’deki “esrarengiz” saldırıya çok öfkelendiği anlaşılan Öcalan, bu “mayının” kendisini hedef aldığını vurgulayarak, “burada hedef, benimle yapılan görüşmeler de olabilir. Burada oldukça anlamlı görüşmeler oldu. Çok anlamlı sonuçları da olabilirdi. Tam bu esnada Hakkâri’de bu patlamanın olması oldukça düşündürücü” diyor.
Bizim ünlü ”balıkçı”, İmralı’daki görüşmelerde bir “barış takviminin” belirlenmesinin söz konusu olduğunu söylüyor.
Anlaşılıyor ki çok önemli gelişmelerin eşiğindeyiz.
Bu eşiği aşabildiğimizde Türk, Kürt herkes rahat bir soluk alıp yeni bir hayata başlayacak.
Bu ihtimal, “barıştan” ödü kopanları hareketlendiriyor.
Dörtyol’da, PKK’nın ve JİTEM’in işin içinde olduğu büyük bir provokasyonla karşılaşıyoruz.
Ardından, Hakkâri’de bir minibüsün havaya uçurulması geliyor.
Minibüsü havaya uçuran mayını kimin patlattığı belli değil.
Bu patlamadan sonra, “saldırganları yakalamak” için hiçbir operasyonunun yapılmaması, devlet tarafından birilerinin bu saldırıyı yaptığını ya da koruduğunu gösteriyor.
Öcalan, bu konuda herkesten daha cesur ve daha net açıklamalar yapıyor.
“Bu olayı PKK’nın içinde de, devletin içinde de birileri gerçekleştirmiş olabilir. Ben iki tarafa da şüpheci yaklaşıyorum. Halkımız çift taraflı provokasyonlara karşı uyanık olmalı, sadece devletten gelen provokasyona değil PKK kaynaklı provokasyona karşı da uyanık olmalıdır.”
PKK’nın kurucusu bundan öte ne söyleyebilir?
“Bizim ordu ne yaparsa doğru yapar, eleştiren haindir” diyen Türk ulusalcıları ile “bizim PKK ne yaparsa doğru yapar, eleştiren haindir” diyen Kürt ulusalcıları arasında, bu savaştan çıkarı olanlar vardır, onlara söylenecek bir söz yok.
Ama barışı samimiyetle isteyenlerin, her silahlı örgüte, her silahlı eyleme kuşkuyla bakması gereken bir dönemden geçiyoruz.
İki taraftan da “provokasyon” yapılabileceği gibi, “birlikte” bu işi kotaracaklar da çıkabilir.
Kürtler Öcalan’ın sözlerini, Türkler “karakol baskınlarıyla” ilgili ortaya çıkan belgeleri unutmasınlar.
Her fikrin, her önerinin, her talebin rahatlıkla konuşulabildiği bir ortamda silahların patlamasına ihtiyaç yok.
Barışı, artık silahsız da elde edebiliriz.
PKK’nın ateşkesi uzatması, devletin Öcalan’la çok ciddi görüşmeler yapması, savaş isteyenler kadar iki tarafta “barış” isteyenlerin de olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin Kürt meselesini eşitlik, özgürlük, adalet ve hakkaniyet içinde çözüp barışa ulaşması için elimizden geleni hep birlikte yapmalıyız.
Yeter ki çeşitli kılıklardaki “insan düşmanı” savaşseverlere karşı dikkatli olalım.
TARAF