Ahmet Varol / Yeni Akit
Ümit ticareti yine felakete yol açtı
Dün yani 14 Haziran Çarşamba günü Yunanistan’ın güneybatısındaki Mora Yarımadası açıklarında sığınmacıları taşıyan bir teknenin batması sonucu, bizim bu yazıyı yazmamızdan önce verilen son rakamlara göre 78 kişi hayatını kaybetti. 100 kişinin de sağ kurtarıldığı açıklandı. Ancak yetkililerin açıklamalarında teknede 700 civarı yolcu bulunduğunun tahmin edildiği ve ölü sayısının artabileceği dile getirildi.
Geminin Mora Yarımadası kıyılarından 47 mil uzaklıkta, uluslararası sularda battığı bildirildi. Kurtarılanların teknelerle, acil durumda olan bazı kişilerin de helikopterle Yunanistan’ın Kalamata limanına ve bu şehirdeki hastanelere nakledildiği belirtildi.
Yunanistan Sahil Güvenliği yetkilileri tarafından yapılan açıklamada teknenin battığı sırada içindeki yolcuların hiçbirinin can yeleği giymediğinin tespit edildiğine dikkat çekildi.
Avrupa Sınır Güvenliği Ajansı’na (Frontex) bağlı bir uçağın sığınmacıları taşıyan söz konusu tekneyi bir gün önceden takibe aldığı yardım teklifinin yolcular tarafından reddedildiği bu gelişmeden birkaç saat sonra da teknenin sert dalgalar arasında kalarak takla attığı ve yolcuların da denize saçıldığı belirtildi.
Teknenin, yolcularını İtalya’ya götürmek üzere Libya’dan yola çıktığının belirlendiği ifade edildi.
Ne yazık ki Akdeniz’de ve ona bağlanan ara denizlerde bu tür facialar artık iyice rutinleştiği için insanların çok da fazla dikkatini çekmez hale geldi. Ama gerçekte korkunç felaketler yaşanmakta ve insanlar bir ümidin peşine takılarak büyük tehlikelere yelken açmakta, bunu yaparken de hayata hiç değer vermeyen ümit tüccarlarına hayatlarını teslim etmektedirler.
Daha önce de birçok kez buna benzer olay yaşandı ve çok sayıda insan benzer tekne facialarında hayatını kaybetti. Biz de değişik vesilelerle bu konuya temas etmiştik.
Bu bir ümit ticaretidir. Bu ticaretten gelir elde etmek için insanın hayatını ciddi şekilde tehlikeye sokan yöntemlere başvuranlar da insan hayatını tamamen değersiz sayıyorlar. Ne yazık ki, insana değer verdiği iddiasındaki modern dünya da bunun sebeplerini ortadan kaldırmak ve ümit ticaretiyle insanların hayatlarıyla oynayanların oyunlarını bozmak için söze gelir bir çalışma yapmıyor.
Bu tehlikeli yolculuklara çıkanların bir kısmı ülkelerindeki krizlerden, savaşlardan, çatışmalardan kaçanlardan, bir kısmı da Avrupa’da daha müreffeh bir hayata kavuşma ya da Avrupa ülkelerinde daha iyi gelir elde ederek ailelerinin geçimlerine katkıda bulunma, onların sorunlarının çözülmesine yardımcı olma beklentisi içinde olanlardan oluşuyor.
Ümit ticareti yapanlar açısından önemli olan ise elde edecekleri gelir. O yüzden çoğu zaman Akdeniz’in dalgalarını aşması son derece şüpheli teknelerine, kapasitelerinin de üzerinde insan doldurarak ümit yolculuğuna çıkarıyorlar. Onların kaybedeceği bir şey yok. Teknelerinin batmasının sebep olacağı maddi kaybın belki kat kat fazlasını zaten ümit yolculuğuna çıkardıkları kişilerden almış oluyorlar. Denize düşmeleri durumunda nasıl hareket edeceklerini bildikleri gibi kıyıya çıkıp canlarını kurtarmalarına imkan verecek teçhizatı da üzerlerine geçirmiş oluyorlar. Dolayısıyla olan ümit yolcularına oluyor. Onlar bu yolculuğa çıkabilmek için yüklü miktarlarda para verdikleri gibi bindikleri deniz aracının alabora olmasından dolayı hayatlarını kaybetme riskini de göze almış oluyorlar. Tekne sahiplerine; “Hiç olmazsa şu araca kapasitesinin üstünde yolcu bindirmeyin!” diye itirazda bulunma imkanları da yok.
Teknelerin veya dar kapasiteli gemilerin denizi geçip Avrupa kıyılarına yanaşmaya çalışması durumunda, oranın sahil güvenliği fark ederse yanaşmalarını engelliyor. Hatta saldırıda bulunanlar bile oluyor. Yanaşmalarının engellenmesi ve sahil güvenliğinin saldırısı sebebiyle batan tekneler de olabiliyor.
Bütün bu tehlikelere rağmen yine de o insanlar Akdeniz’de ümit ticareti yapanların ağına kendilerini teslim etmeyi kabul ediyor ve böylece ümide canlarını feda edebiliyorlar.