İYİ Parti bugün Ankara’da göçmenler konulu bir çalıştay düzenleyip, Suriyeli muhacirlerin geri gönderilmesi üzerine planlarını açıklayacakmış. Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını cevaplayan Ümit Özdağ her zaman yaptığı üzere ırkçı, şoven tezlerini, bir dizi hayale, yalana sararak aktarmış. Muhabirin sorudan çok yakınmaya benzeyen lakırdılarıyla daha da ateşlendiği görülen Özdağ güya bizzat şahit olduğu bazı görüşmelerde edindiği vahim manzaraları da anlatarak korku atmosferini büyütme çabasına girişmiş. Sadece Suriye meselesinde değil, Ümmeti ilgilendiren her konuda bir ırkçının yapacağı üzere düşmanlığını ortaya koymuş.
Uzun röportajın bazı bölümlerinde şunlar söyleniyor:
“…Suriye böyle bir süreçle karşı karşıya bırakıldı. Kadınlara, çocuklara geçici bir süre için bakmak, yardımcı olmak bir insanlık görevi ama bunun için Suriye’de iç savaşı kışkırtmayacaksınız, taraf olmayacaksınız. Hem Suriye’de iç savaşı kışkırtıp, insanları yerlerinden edilmesine neden olup, hem de “Biz onları burada misafir ediyoruz” derseniz, kimse inanmaz. Buradaki Suriyeliler bile inanmıyor. Gaziantep’te 18 yaşında Suriyeli bir genç kız, yanında çalıştığı Gaziantepli işadamına şöyle söylüyor: “İnşallah bir gün benim ülkemin başına gelenler sizin de başınıza gelir”… Adamın kanı donuyor, sordum diyor, “Kızım niye böyle bir şey söylüyorsun…” Cevabı şu oluyor: Çünkü benim ülkemdeki iç savaştan siz sorumlusunuz. Bunu 18 yaşındaki kız da biliyor. Sanmayalım ki, burada yaşayan Suriyelilerin hepsi bize karşı müteşekkir. Bize karşı kızgınlar… Özetle bu meselenin insani boyutu var. Ama bir insan hakları meselesi değil. Amaç; Suriyelilerin Türkiye’nin dostu olarak geri dönmelerini sağlayacak politik, ekonomik, hukuki, kültürel ve uluslararası ilişkiler düzenlemelerini yapmamız gerekiyor.
Ve mesele sonunda Esad ile el sıkışma noktasında kitleniyor… Ama AKP’nin bunu yapmamak için “gerekçe”leri var...
Efendim ‘eli kanlı katil’… Bize masal anlatmayın. Siz Öcalan ile oturup anayasa yazdınız. Siz Öcalan’ın temsilcileriyle ecdadın sarayında Türk bayrağı önünde fotoğraf verdiniz. Siz uluslararası insan hakları mahkemesi tarafından soykırımla yargılanmış ve mahkûm olmuş bir siyasi liderin; Ömer el-Beşir’in arkasında durdunuz. Onun için Beşar Esad ile bize insan hakları hikayeleri anlatmayın. Bu doğru olmadığına göre, el sıkışmamanın gerçek nedeninin ne olduğunu AKP açıklamak zorunda.
AKP’nin Suriye’de bilinçli bir politika yürüttüğünü söylüyorsunuz, kazancı ne peki?
Stratejik Göç Mühendisliği AKP’nin politikası değil, bunu kucağında buldu ve sonuçlarıyla başa çıkabilecek iradeyi temsil etmiyor. Bu tuzağa düşmeyebilirdi.
O kadar çok tuzak var ki, hangisi?
Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesiydi. Fakat AKP, meseleye Müslüman Kardeşler ideolojisiyle baktığı için Arap Baharı’nın o heyecanlı günlerinde “Mısır’da Müslüman Kardeşler geldi, Suriye’de de iktidara getirelim, biz de zaten buradaki Müslüman kardeşleriz. Böylece Ortadoğu’da bir Müslüman kardeşler hegamonyasını biz oluşturmuş oluruz” mantığıyla yaklaştılar…”
“…Ne ben ne İYİ Parti Türk milletini Suriyelilere karşı kışkırtmıyoruz sadece Türk milletinin haklı istediğini gündeme taşıyoruz. Ancak bir gün yabancı servisler Suriyeliler meselesi üzerinden kışkırtmalar yapacaklar. Ben çok istediğim halde provokasyon ortamı olmasın diye Suriyeliler tarafından öldürülen gençlerimizin cenazelerine dahi katılmadım.
-Korkunuz Türklerin zamanla azınlığa düşmesi mi, demografik yapının bozulması mı, iç savaş mı?
Hepsi bir arada olacak süreçler. Hacettepe Üniversitesi, cumhurbaşkanlığının fonladığı bir araştırma yaptı. Suriyeli kadınlar 5.3 doğum hızına, Türk kadınlarıysa 2.3 doğum hızına sahipler. Bu nüfus artışı devam ettiği takdirde 20 sene sonra Türkiye’de 10.5 milyon Suriyeli olacak. Türklerin oranı da düşecek. Suriyelilerin Türkiye’nin belirli yerlerinde yoğunlaştığını düşünürseniz nüfus üstünlüğü, Hatay’da mesela Suriyeliler’e geçiyor. Gaziantep’te yüzde 50’ye yakın oluyor. Kilis’te zaten şimdiden yüzde 70. Bugün geçici olduklarını düşünerek, bu ülkenin vatandaşı olmadıkları için dikkatli davranan insanlar yarın vatandaşlık aldıklarında gerilim yükselecek. Türklerin kızgınlığı, onların da özgüveni artacak. Daha bugünden Hatay’da bir Suriyeli öğretmen, Suriyeli öğrencilere şunu söyleyebiliyor: Külek Boğazı’na kadar bizim. Biz gitmiyoruz, Türkler gidecek! Bir şey daha var. Arap mafyası Türkiye’nin başına dert olacak.
Türk halkı Suriyeliyi istemiyor mu?
İstemiyor. AKP seçmeninin istemediğini de anketler gösteriyordu. Ama ilk gösteren doğrusu Bilgi Üniversitesi’nin ‘Ayrışan Türkiye Raporu’ydu. Seçmen her konuda ayrışmış ama bir tek konuda uzlaşmış. Suriyeliler geri dönmeli. Hayatta ise İstanbul seçimleri gösterdi.
Peki diyelim ki; seçmeni tepkili, Suriyeliyi istemiyor. Büyük para harcıyor, çok ciddi tepki çekiyor, güvenlik riski var. Madem hepsi doğru, öyleyse neden vatandaşlık konusunda ısrar ediyor?
Erdoğan, meseleyi ensar-muhacirlikle açıklamaya çalışıyor. Ama buna gerçekten inanıyor mu bilmiyorum. Fakat bu paradigma da doğru değil. Ensar-muhacire baktığımız zaman Mekke o dönemde 25 bin, Medine 12 bin nüfuslu. Muhacirlerin sayısı 180. Üstelik muhacirler Medine’ye geldikleri zaman Medine’de kalın, geri dönmeyin, biz size burada bakarız şeklinde yaklaşım yok. Amaç, muhacirin geri dönmesi üzerine kurulu, öyle de oluyor, Mekke’ye geri dönüp, fethediyorlar. Bu mantıkla bile bakılsa yapılması gereken geri dönüş. Ama öyle değil, Suriyelilere vatandaşlık verilmek üzere bir siyaset izleniyor. Bu Türk toplumunun millet toplumundan ümmet toplumuna dönüşmesi için tasarlanmış bir çözümleme olabilir. Bu ümmet rüyasından ancak iç savaş kâbusu çıkar.
- Cumhurbaşkanı “vatandaş” Suriyeli sayısını 110 bin olarak açıkladı. “100 binin üzerinde de ikame verildiğini söyledi ve “vatandaşlık sürecini daha da arttırma konumundayız” dedi. Gerekçesi de “Bu insanlar benim ülkemde kaçak göçek yaşamasın, işini bulsun” oldu…
- İç savaşına taraf olarak katılmaya hazırlandığımız bir başka ülke de Libya. Suriye bataklığından sonra başımızı yine derde sokmuyor muyuz, ne dersiniz?
Olacak şey değil. Daha Suriye meselesinde girdaptan çıkmadan, Türkiye’nin kaynaklarının denizaşırı bir ülkede kullanmaya, bir iç savaşa müdahil olmaya kalkmak bir stratejik çılgınlıktır. Türkiye ile Libya arasında yapılan kıta sahanlığı anlaşması doğru bir anlaşmadır. Ama bunu imzaladık diye Libya’da iç savaşın parçası olacak şekilde Türk ordusunu Libya’ya angaje etmek kabul edilebilir değildir…”