İnsan, bir ümidi olsun ister.
Hayatla belki de en kuvvetli bağımız ümidimizdir.
Bir şeylerin olacağını beklemek, o “olsun” diye uğraşmak, çabalamak, o günün hayalini kurmak bizi canlı tutar.
Ve her ümit, içinde kuvvetli bir “değişim” beklentisi taşır.
Ümitlerimizin gerçekleşmesi demek, “bugünün” değişmesi, başka koşulların oluşması demektir.
Gerçekleşmesi için koşulları “değiştirmeye” çalışırız.
Koşulların değişebileceğine inandığımız sürece ümidimiz vardır.
Hiçbir şeyin değişmeyeceğine inandığımızda ise vazgeçeriz.
Ya yeni bir ümit bulur ya da hayatın kenarına çekiliriz.
Benim anlayabildiğim kadarıyla bu ülkede devlet, insanlarının “bir ümidi” olmasına tahammül edemiyor.
Sürekli olarak hep aynı mesajı veriyor, “ümitlenmeyin, hiçbir şey değişmeyecek.”
Zaten bütün kavga da, “bir ümidimiz olsun, bir değişimi bekleyelim” diyenlerle, “hayır, hiç ümitlenmeyin, bir şey değişmeyecek” diyenler arasında geçiyor.
Devlet, değişimin önünü her yandan keserek öyle korkunç bir ümitsizlik, öyle korkunç bir karanlık yaratıyor ki, en cılız ışık bile insanları çevresine toplayabiliyor.
AKP bir ümitti.
İyi bir ümitti.
İnsanları çevresine topladı.
Dindarlar, Kürtler, demokratlar, bu partiyi desteklediler.
Aslında hepsinin farklı bir ümidi, farklı bir beklentisi vardı.
Ama hepsi de bir “değişim” bekliyordu.
Önceleri özellikle dindarlarla Kürtlerde şöyle bir “bencillik” hissediliyordu:
“Benim ümitlerim gerçekleşsin, öbürlerine aldırma.”
Ne yazık ki bu, en kuvvetli bir biçimde dindarlarda ortaya çıkıyordu.
Dindarların derinlerinde bir de “milliyetçi” bir damar atıyordu çünkü.
Kürtlere kızıyorlar, demokratlardan kuşkulanıyorlardı.
Kürtler de dindarların bu “milliyetçi” yanından ürküyorlardı.
“Irkçı şeriat” gibi bir kâbus dolaşıyordu çoğunun kafasında.
Sonunda, hepsi olmasa da çoğunluğu bir gerçeği kavradı:
“Bir tek benim ümidimin gerçekleşmesi mümkün değil, bütün ümitler birarada gerçekleşmeli.”
Devletin sürekli ve ağır baskısı nedeniyle bunalan Türkiye’de bu ümitleri gerçekleştirmek için bir tek olanak görünüyordu.
Avrupa Birliği üyeliği.
AKP’nin bir “ümide” döndüğü nokta da burasıydı.
Avrupa’yla bütünleşmeyi savunan tek parti oydu, “başörtüsüne” serbestlik de, Kürt realitesinin tanınması ve Kürtlere haklarının verilmesi de, inanç ve fikir özgürlüğünün sağlanması da AKP’nin bu yolda yürümesiyle mümkün olacaktı.
Üstelik AKP, ordunun müdahalelerine, muhtıralarına karşı dik ve cesur duruyordu.
Geçen yıl seçimlerde büyük bir oy patlaması yaşadı.
Şimdiyse bu ümidin bitmeye yaklaştığı yerdeyiz.
AKP, Avrupa Birliği’nden vazgeçmişe benziyor.
Askerle ve devletle uzlaştı.
Yeni anayasa rafa kalktı.
Kürt realitesi unutuldu.
Başörtüsünü de kapsayan inanç özgürlüğü bir yana bırakıldı.
Düşünce özgürlüğünün adını anan kalmadı.
Onun yerine MHP’nin bile cesaret edemeyeceği bir “ırkçı” söylem patladı AKP’nin içinden.
Savunma Bakanı, “Ermeni tehcirini” haklı bulan konuşmalar yapmaya koyuldu.
Başbakan, “çoğulculuktan” “tekçiliğe” geçti, istemeyenlere “hadi dışarı” dedi.
Devletin savunucusu kesildi.
O devletin kendi eşinin elini bile sıkmadığını, Kürtleri işkencelerden geçirdiğini, insanları düşüncelerinden dolayı hapsettiğini, başörtülü kızları okulların kapılarından kovduğunu sildi hafızasından.
Anayasa Mahkemesi’nin kararından bu yana yeni bir AKP duruyor karşımızda.
İnanılmaz derecede şoven, ırkçı, hoyrat, asker iktidarının destekçisi, özgürlük karşıtı bir partiye dönüşüyor, kadrolarını da bu yolda yeniden şekillendiriyor.
Yaşadıkları büyük şaşkınlığa, hayal kırıklığına rağmen hâlâ AKP’yi destekleyen yığınlar, son anda AKP’nin yeni bir hamleyle eski yörüngesine oturmasını bekliyorlar.
Ama AKP ve başbakan her yeni açıklamayla bunun olmayacağının işaretini veriyor.
Şimdi elimizde demokrasiden ve Avrupa Birliği’nden yana tek bir parti bile kalmadı.
Bu ülkenin “ezilenlerine” bir değişim vaat eden, bir ümit veren kimse yok artık.
AKP, CHP ve MHP üçlüsü devletin etekleri altında kayboldular, bir karanlığın içinde yaşayıp o karanlığı bütün ülkeye yayıyorlar.
Siyaset sahnesi karanlık.
Bir ümit yok.
Ne yapacağız?
Yetmiş milyon insan, ümidimizi kaybettiğimiz için hayatın kıyısına mı çekileceğiz?
Bu mümkün değil.
Ya AKP yeniden kendini toparlayacaktır ya da bu ülke yeni bir ümit yaratacaktır.
Bu toprakların insanlarına ümit verecek bir hareket çıkacaktır.
Nereden, nasıl, bilmiyorum.
Ama buranın “ezilenleri” biraraya gelip bir ümidin ışığını yakacaktır.
Devlete karşı halkı koruyan, özgürlük, mutluluk, zenginlik vaat eden bir ümit.
Ümidin ortaya çıkmasını ümitle bekleyeceğiz.
Bu ümitten vazgeçmek, hayattan vazgeçmek olacak çünkü.
TARAF