Endişeli değilim, korkuyla filan da hareket etmiyorum. Neticede bir toplum kendi geleceği hakkında karar verecek. Ortaya çıkacak sonuç bir aldatmaca veya dayatma sayılamayacağına göre mevcut kaideler dâhilinde meşrudur. Esasen önemli olan da bu meşruiyet durumu olmalıdır.
Ne çıkarsa çıksın fark etmez umursamazlığı değil vurgulamak istediğim. Aksine çıkan her sonuçtan siyaset kurumundan daha çok toplumun sorumlu olduğudur. Daha önce pek çok kez vurgulamıştım; bölünme-parçalanma, ihanet, ülkeyi işgale açık hale getirme veya nükleer saldırının hedefi haline sokma gibi söylemleri tespit değil üstü örtülü tehdit kategorisinde görüyorum. ‘Hayır’ çıkacak sonuç daha kötüye gidişatı değil olsa olsa mevcut sorunlarla yola devam etmenin zorluklarını teyid eder. Tabi üstüne derin bir moral bozukluğunu bindirir. ‘Evet’ sonucuysa ön açmaya, atak davranmaya, kudret ve güvenlik teminine, dostları sevindirirken düşmanları öfkelendirmeye sevk edecektir.
Boğulmamak ve Boğdurmamak İçin
Anayasa değişim paketini idari çerçeveyle sınırlı olması ve resmi ideolojiyle hesaplaşmaktan imtina etmesi yönüyle yetersiz gördüm ve eleştirdim. Milliyetçi söylemleri hatta yer yer erken dönem Kemalist aktör ve pratiklere yapılan referans vermeleri hem siyasal duruş hem de ahlaki temeller bakımından yanlış görüyorum. Çünkü AK Parti bu acı veren ve toplumu kendi içinde çatıştıran politik bariyerleri aşmanın en önemli adreslerinden biridir. Kimi büyük risk ve acil beklentilere rağmen böyle olmak durumundadır. Ciddi bir siyasal muhasebe yapılırsa AK Parti’yi cazibe merkezi kılan temel unsurlardan birinin söz konusu hesaplaşmaya dair sergilenen yumuşak fakat istikrarlı pratik karşımıza çıkacaktır yine.
Amerika ve Avrupa’dan neşet eden kimi medya ve diplomasi kimi ekonomi ve istihbarat merkezli ‘evet’ karşıtı operasyonların hedefi ne olursa olsun Kemalist statükoyu ve aktörlerini korumaya endekslidir. Kemalist statükoyla Amerika ve Avrupa bütün sorunlarına rağmen yakın akrabadır ve Erdoğan’ın temsil ettiği değerlere karşı birbirilerini koruyup kollarlar. Bu ideolojik ve sınıfsal bloğun talepleri, ortak paydaları ‘hayır’da birleşiyorsa o ittifakın planına yönelik ‘evet’i desteklemek icap eder. Hiç değilse Suriye’den, Irak’tan, Mısır’dan ülkemize sığınan muhacir kardeşlerimizin selameti için böyledir durum.
Rusya ve İran’ın pozisyonu da bu haliyle hiç de diğerlerinden farklı bir yere oturmuyor. Lakin PKK ve FETÖ’nün veya ulusolcu-Kemalist cephenin durduğu yerin aksini işaret etme sorumluluğu, konu Rusya ve İran’ın temsil ettiği çizgi ve pratiklere gelince nedense derin bir sükût haliyle temayüz ediyor. Referandum konusunda Rusya ve İran’ın içeriye ne şekilde nüfuz etmek istediği müphem sayılmaz. Kaldı ki Suriye ve Irak meselesinde gerildikçe her iki devletin ürettiği düşmanlık katsayısı son derece hızlı bir biçimde yükselişe geçmiş durumda.
Ancak bütün meselenin karşı tarafın istek ve arzularının hilafına kurulmasını öneriyor olmak da başlı başına bir sıkıntı kaynağı olur. Burada en önemli konulardan biride şudur: 15 yıllık olumlu icraatların daha ileriye nasıl taşınacağına dair samimi ve tutarlı bir yol haritası çizmek. Bir taraftan üretimin diğer taraftan da sosyal paylaşımda yaşanan problemlerin çözüm yolları tartışmaya açılmalı değil mi? Mesela temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması yolunda atılacak adımlar, öncelenecek alanlar bir takvime bağlanarak ilan edilirse varlık sebepleri statükoya bağlılık olan çevrelerin samimiyetsiz çıkışları hepten geçersiz, müşterisiz kılınabilir elbette.
Korku Değil Ümit Esastır
Türkiye’nin öteden beri maruz kaldığı korkuya dayalı, endişeyi teşvik ederek merkezi tahkim etme politikaları bir daha tedavüle sokulamayacak şekilde imha edilmelidir ki bunun için önemli bir fırsat yakalanmıştır. Siyaset ve toplum için endişe ve korku üzerine politik söylem geliştirme kolaycılığı dönülmemek üzere terk edilmelidir. Önceliği dayanışma ve ümit üzerine kurmak esas alınmalıdır. Çok boyutlu tehditlere maruz kaldığımızı izaha bile gerek yok. Ancak bu uzak-yakın tehditleri bertaraf etmek üzere toparlayıcı politik söylem ve pratikler üreterek aşma yolu tercihe daha şayan tutulmalıdır.
Zayıf halkaları güçlendirmek tuzakları boşa çıkarmanın, türlü operasyonlarla ötekileştirilmişleri kazanmak ayrışma ve çatışmaları engellemenin olmazsa olmazları sayılır. Çok kötü günler görmüş, büyük musibetler atlatmış, dehşetli belalar savuşturmuş bir toplumuz. Sadece kendimizden değil bize ümit bağlayanlardan da sorumluyuz. İrademiz basit bir mühür basımından ibaret değil aksine çıkacak sonuca bağlı olarak devasa sorumluluklar altına sokacaktır bizi. Allah hiçbir durumda mahcup etmesin bizi ve bize ümit bağlayanları.