Türkiye tarihinde bir askerî müdahalenin uluslararası medya tarafından desteklenmemesi vaki değil.
Hatırlayalım:
Hem 27 Mayıs, hem de 12 Eylül için kamuoyu sadece içeride değil, dışarıda da hazırlanmıştı. Uluslararası medyada darbe öncesi iktidardaki siyasetçileri suçlayan dil, yerini darbe sonrası cunta rejimi övgüsüne bırakmıştı.
27 Mayıs darbesinden sadece bir ay önce (25 Nisan 1960), New York Times gazetesinde "Menderes Rejimi" başlıklı bir yazı yayınlanmıştı. İnönü'nün "liberal" politikaları sayesinde seçildiği iddia edilen Menderes'in basını ve muhalefeti baskı altına aldığı vurgulanmıştı. Asker içinde bir muhalefetin oluşabileceğini belirten makale, İnönü'nün "sizi ben bile kurtaramam" sözlerine yer vermişti. 30 Nisan 1960 tarihinde New York Times gazetesindeki haberin başlığı, "Mederes'in sözleri Amerika'yı endişelendiriyor" oldu. ABD dışişleri bakanlığından uzmanlardan görüş alınmış ve Menderes'in öğrenci eylemlerine karşı gösterdiği uzlaşmaz tavrın rahatsızlık oluşturduğu belirtilmişti.
Menderes'in öğrenciler için kullandığı "maşa", "komplocu" ve "fanatikler" ifadeleri vurgulanmıştı. Darbeden üç hafta önce (1 Mayıs 1960) tarihli New York Times makalesinin başlığı ise "Menderes 'yalancıları' suçluyor" idi. Hikâyenin geri kalanını bilmeyenler, Menderes'in kendisini devirmeye çalışan yalancı ve provokatörlerle sarıldığını zanneden deli bir diktatör olduğunu düşünebilirdi bu yazıları okuduktan sonra. Darbeden iki hafta önce (5 Mayıs 1960) yine New York Times'ta Türkiye üzerine bir makale çıkacaktı. "ABD Türkiye'de rol aldığını reddediyor" başlıklı makalede, dönemin Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren'ın, Adnan Menderes ile görüştüğü iddialarının kesinkes yalanlandığı vurgulanıyordu. Amerikan Dışişleri, Menderes ve muhalifleri arasında tarafsız olduklarını beyan etmişti. Makale Menderes'i şöyle tarif ediyordu: "Başbakan Menderes'in hükümetine karşı güçlü bir muhalefet geçen sene başladı ve kendisini Osmanlı'nın değil Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin vatandaşı olarak gören Türkleri mutsuz eden şekilde bastırıldı."(1)
Darbe, 27 Mayıs 1960 Cuma sabah saat 5.25'de Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in okuduğu kısa darbe bildirisi ile duyuruldu. Ancak bu kısa metinde ihmal edilmeyen bir vurgu vardı, "NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız." Darbeden bir gün sonra ABD büyükelçisi Fletcher Warren, cunta lideri Cemal Gürsel'i ziyaret etti. Warren, özellikle Güney Amerika'da görev yapmış ve darbeler konusunda ihtisası olan bir diplomattı. Gürsel'e mimarı olduğu darbenin, bugüne kadar gördüğü “açık ara en titiz, en etkin ve en hızlı” darbe olduğunu söyledi.
Darbeden 2 gün sonra, New York Times gazetesine göre, Türkiye'de bir bahar havası esiyordu, 29 Mayıs 1960 tarihli haberin başlığı, “General Gürsel kabineye başkanlık ediyor, baskıyı kaldırıyor: İnsanlar [yeni] rejimi mutlulukla övüyor. Gazeteciler ve öğrenciler hapishaneden serbest bırakıldı” olacaktı.
15 Eylül 1966'da Gürsel'in ölümü üzerine New York Times gazetesinde çıkan bir yazıda, Gürsel'in siyasi görüşü “ılımlı” olarak tanımlanacak ve 1960 darbesi için “kansız darbe” ifadesi kullanılacaktı. Gürsel aynı zamanda ödüllü New York Times muhabiri ve köşe yazarı Cyrus L. Sulzberger tarafından da göklere çıkarılacaktı. İlginçtir, Sulzberger hakkında, Watergate skandalını çıkaran gazetecilerden biri olan, Washington Post muhabiri Carl Bernstein CIA ile gazetecilik ilişkisini aşan bir bağlantısı olduğu yönünde 1977 yılında bir haber yapacaktı. 13 Şubat 1966 yılında Sulzberger, “Türkiye ordusu her zaman önemli rol oynadı, fakat siyasi etki kullanması için çağrıldığını hissettiği anlarda, hep liberal bir istikamette hareket etti” diye yazdı.
Gelelim 12 Eylül'e...
Bugün, New York Times gazetesinin bu konudaki çizgisi farklı, Kenan Evren'in ölümünden sonra yayınlanan yazıda Evren'i neredeyse "İslamcı" olarak takdim ediyordu. Lakin darbe olduğu zaman bambaşka bir yayın politikası izliyordu.
New York Times gazetesi Türkiye'deki darbeye bir sayfa ayırmıştı, 13 Eylül 1980 tarihli nüshasında. Kenan Evren, "Batı'nın Dostu, Türk teröristlerin düşmanı" olarak takdim ediliyordu. Evren'i "yumuşak üslubu ile bilinen", "güçlü bir Batı dostu", "sessiz aile babası" olarak tanımlayan gazete, Evren'in siyasi hırsları olmadığı, temkinli ve istikrarlı olduğunu, katiyen Brezilya ve Arjantin'deki cunta liderlerine benzemediği yönündeki yorumları Türk diplomatlardan alıntılıyordu. Evren'in üç kızının üniversitede okumasını, diktatör olamayacağına dair bir delil olarak gösteriyordu. Bu epey tuhaf mantık silsilesini ise Türkiye'nin NATO ile ilişkilerinin darbeden zarar görmeyeceği vurgusu izliyordu.(2)
27 Mayıs ve 12 Eylül'ü alkışlayan uluslararası medyanın, 28 Şubat'ı es geçirmesi düşünülebilir mi?
Uluslararası medyada çıkan Türkiye haberlerindeki maddi hatalar ve ideolojik çerçeveyi tespit etmek amacıyla kurulmuş, Kebab and Camel sitesinin editörlerinden Enes Çallı, 28 Şubat sürecinde uluslararası medyada çıkan haberlerin izini sürdü.
Tıpkı 27 Mayıs ve 12 Eylül'de olduğu gibi, New York Times gazetesi darbeyi meşrulaştıracak bir yayın çizgisi darbeden çok önce başlamıştı.
Türkiye'nin İslami bir uyanış yaşadığı endişesi gazetenin 1994'ten itibaren Türkiye konusundaki yayın politikasının ana omurgası olacaktı.
1995 seçimlerinden hemen önce Batılı bir diplomata atıfla, “Türkiye'nin seküler devlet yapısının koruyucusu olan ordunun” hâlâ bir aktör olduğu hatırlatılıyordu.(3)
Seçimlerden hemen sonra Stephen Kinzer imzasıyla yazılan bir makale ise Refah Partisini şu cümle ile tanımlıyordu: “Refah Partisi kampanyası Türkiye'nin problemlerinden dolayı dünya emperyalizmi, Siyonizm, İsrail ve bunları destekleyen şampanya içen işbirlikçileri sorumlu tutuyor.”(4)
Bu epey sofistike analiz, Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin'in, “olabilecek en kötü senaryo oldu” yorumu ile devam ediyordu.
Kinzer, 1996 yılında Erbakan için “fanatik pragmatist” ifadesini kullanarak takdim edecek, Alan Makovsky'nin “belki de o bir kibar şeytandır” sözlerine yer verecekti.(5)
1997 yılına gelindiğinde “Türkler sekülerizmi korumak için yürüyor” manşeti ile çıkacaktı Kinzer. Kadınların ağırlıkta olduğu bir hükümet karşıtı gösteriden bildiriyor, sendikalar, muhalif partiler ve sivil toplum örgütlerinin bu gösterilere yoğun desteğinden bahsediyordu. “Kara çarşafa girmek istemiyoruz” diyerek alıntıladığı göstericilere karşı, o dönemin mağdurlarına göstermediği bir empati yazının üslubunu domine ediyordu.(6)
Kebab and Camel editörü Enes Çallı daha ilginç bir noktaya da temas ediyor. Bu dönem New York Times gazetesinin yayın çizgisi Türkiye'nin İran'laşacağı ve hükümetin İran'la gelişen ilişkilerine yönelik kaygılarla biçimleniyor.
Acaba şu an İran rejiminin apolojisti rolüne soyunan Kinzer ve New York Times gazetesi bugün de böyle düşünüyor mu?
***
(1)http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ceren-kenar/586395.aspx
(2)http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ceren-kenar/586128.aspx
(3)http://www.nytimes.com/1995/12/22/world/turkey-s-islamic-party-knocks-on-door-in-sunday-vote.html
(6)http://www.nytimes.com/1997/02/16/world/turks-march-in-campaign-to-preserve-secularism.html