Uluslararası Kriz Grubu: İdlib’de Kalıcı Çözüm İçin HTŞ de Sürece Dahil Edilmeli!

İdlib’deki son durumu ayrıntılı biçimde ele aldığı raporunda uluslararası bir inisiyatif grubu olan Kriz Grubu HTŞ’nin yok sayılarak bölgede adım atılmayacağını vurguluyor.

HAKSÖZ-HABER

Uluslararası Kriz Grubu (UKG) merkezi Brüksel’de olmakla Bogota, Dakar, İstanbul, Nairobi, Londra, New York ve Washington’da büroları bulunan ve dünyanın beş kıtasından 120 temsilcinin katılımıyla faaliyet gösteren bir kuruluş. 1 Ocak 2018’den beri başkanlığını, geçmişte ABD Başkanı Obama’nın Ortadoğu sorunları hususunda başdanışmanlığını yapmış Robert Malley yürütmekte. AB, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan ve çeşitli devletlerden destek alarak çalışmalarını sürdüren UKG dünyanın çeşitli bölgelerindeki sorunlar üzerine araştırmalar yapıp raporlar yayınlamakta.

UKG 15 Mayıs 2020 tarihinde yayınladığı İdlib’de Silahları Susturmak (Silencing guns in Syria’s Idlib) başlıklı raporunda bölgedeki son duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş. İdib’de, Moskova’da ve İstanbul’da konunun tarafı konumundaki çeşitli kişilerle yapılan görüşmeler neticesinde hazırlanan raporda ateşkes sürecinin kırılganlığına dikkat çekilmekle birlikte, bölgede yaşanan insani felaketin daha fazla derinleşmemesi için sürdürülmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

Bölgede en etkin muhalif savaşçı güç konumunda bulunan HTŞ’nin de mutlaka sürece dahil edilmesi tezi raporun en dikkat çekici hususlardan birini oluşturmakta. Örgütün BM kararınca el-Kaide’nin uzantısı sayılmasına ve Rusya’nın terör örgütü olarak tanımlamakta ısrarına rağmen HTŞ’nin uzun bir süredir Suriyeli bir örgüt kimliğine büründüğüne ve bölgenin en önemli muhalif dinamiğini teşkil ettiğine dikkat çekiliyor.

Raporda ayrıca olası bir rejim saldırısında kendisine yönelebilecek kitlesel göçten zarar görmemesi için rejim ve Rusya karşısında direnişin sürdürülmesine Türkiye’nin de şiddetle ihtiyacının bulunduğu hatırlatılıyor. Ve bunu da ancak HTŞ’nin yapabileceğinin, dolayısıyla Türkiye’nin üzerindeki yoğun baskıya rağmen HTŞ’yi yok saymasının mümkün olmadığının altı çiziliyor.  

*

Aşağıda UKG’nin kendi sitesinde yayınlanan raporun Türkçe özetini okuyabilirsiniz.   

İdlib’de Silahları Susturmak

Suriye rejimi İdlib’e yönelik saldırılarına ara vermişken, direnişçilerin son kalesi olan bölgenin tamamen rejim güçlerinin eline geçmesini engelleyecek kalıcı bir anlaşmaya varılmalı. Mevcut ateşkes kuvvetlendirilmeli, Suriye rejimi, Rusya, Türkiye ve bölgede bulunan Islamcı militanlardan oluşan tarafları dahil edecek şekilde genişletilmeli.

Yeni gelişmeler neler?  Mart ayında Moskova ve Ankara arasında imzalanan ateşkes anlaşması sonrasında, Suriye rejiminin Rusya’nın desteğiyle direnişçi grupların elindeki İdlib’e yönelik saldırısı durdu. Türkiye bölgedeki askeri varlığını güçlendiriyor ve kendisi için ulusal güvenlik tehdidi gördüğü durumlara askeri karşılık sinyali veriyor. Şimdilik Rusya saldırılarını durdurduysa da mevcut durum sürdürülebilir görünmüyor.

Neden önemli? Bugüne kadar Rusya ile Türkiye arasında İdlib’e ilişkin olarak yapılan bir dizi ateşkes anlaşması kalıcı bir çözüm getirmedi. Bunun başlıca sebepleri şunlar: Tarafların amaçlarının birbiriyle örtüşmemesi, anlaşmalar ile ilgili yorum farkları ve BM’nin yaptırım listesinde yer alan ve direnişçi grupların en kuvvetlisi olan Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) Rusya ve başka ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanımlandığı için ateşkes anlaşmalarına dahil edilmemesi. Rejimin Rusya’nın desteğiyle İdlib’i geri almak için tekrar saldırıya geçmesi halinde büyük bir insani felaket yaşanması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Ne yapılmalı? Yeni bir saldırının doğuracağı ciddi askeri, siyasi ve insani bedeller göz önünde bulundurularak tüm aktörler sürdürülebilir bir ateşkes anlaşması arayışına girmeli. Bu sürece ideal   olarak, hakkındaki meşru endişeler göz ardı edilmeksizin, HTŞ de dahil edilmeli. Türkiye, HTŞ’ye sınır ötesi militanlığa mesafe koymaya devam etmesi ile siyasi ve dini açıdan daha çoğulcu ve hoşgörülü olmasına yönelik baskı kurmalı.

Yönetici Özeti

Esad rejimiyle mücadele eden Suriyeli direnişçilerin son kalesi İdlib, büyük bir insanlık trajedisine dönüşme riski taşıyan uluslararası boyutta siyasi bir bulmacaya dönüştü. Rusya destekli rejim saldırıları direnişçileri sıkıştırdı ve çoğu Türkiye sınırına yığılan korku içindeki yüzbinlerce sivili yerinden etti.  Türkiye ile Rusya arasında yapılan ateşkes anlaşmaları kalıcı olamadı. Mart ayında yapılan en son anlaşma şimdilik çatışmaları dindirmiş gibi gürünüyor. Ancak, bu anlaşma da öncekilere benzer sorunlar içerdiği için yakında bozulabilir. Gerginliğin yeniden tırmanmasını önlemek için Moskova ve Ankara, her iki tarafın temel kaygılarını daha kapsamlı şekilde ele alan kalıcı bir ateşkes anlaşması için uzlaşı zemini aramalıdır. İdlib’de COVID-19’un yayılma riski göz önünde bulundurulduğunda ve salgının ancak görece barışçıl bir ortamda uluslararası çabaların eşgüdümü ile kontrol altına alınabileceği düşünüldüğünde, bir an evvel kalıcı bir anlaşmaya varılması milyonlarca insan için hayati önem taşımaktadır. Son saldırılardan sonra İdlib’de yaşayanların sağlık hizmetlerine erişimi neredeyse tamamen durdu. Nüfusun yoğun olduğu bu bölgede salgının yayılmasının insani sonuçları çok ağır olabilir.

2017 yılında İran’ın katılımıyla başlatılan üçlü Astana süreciyle birlikte Rusya ile Türkiye arasında imzalanan bir dizi ateşkes anlaşmasının başarısız olmasının sebeplerinden biri iki ülkenin, İdlib’in geleceğine dair taban tabana zıt pozisyonlarının bir yansıması olarak, anlaşmalardan doğan taahhütlerini birbirlerinden farklı yorumlamalarıdır. Yapılan en son anlaşma bu farklılıkları gidermeyen sadece askıya alan bir anlaşmaydı: Türkiye, Suriye’nin geleceği ile ilgili  kapsamlı siyasi çözüm sağlanana kadar rejimi İdlib’den uzak tutmaya çalışırken, Rusya Şam’daki müttefikinin ülkenin topraklarının tamamını, mümkünse anlaşma yoluyla ama gerekli görürse güç kullanarak, geri alma hedefini desteklemeye devam ediyor.  

Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmaların sürekli olarak bozulmasının bir başka nedeni, bu anlaşmalarda yer almayan ancak bölgede hakim konumda olan cihatçı grup Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ). Rusya, Türkiye’nin bu grubu durdurmasını, kontrol etmesini ve zamanla tasfiye etmesini istiyor. Ancak Ankara, etkili ve yerel bağları güçlü bir grup olması nedeniyle HTŞ’nin büyük kayıplar verilmeden ve Türkiye sınırına akın edecek yeni bir mülteci dalgası oluşturmadan askeri güç ile yok edilemeyeceğini değerlendiriyor olabilir. Ayrıca, Türkiye İdlib’de en güçlü silahlı direnişçi grup olan HTŞ’yi zayıflatarak rejimin saldırısının önünü açmayı istemiyor da olabilir. Rusya, İdlib’e yönelik saldırıların sebeplerini açıklarken HTŞ’nin BM Güvenlik Konseyi’nin El Kaide veya IŞİD ile ilişkili gruplar listesinde yer alması ve bu grubun Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Hmeimim hava üssüne insansız hava araçları (İHA) ile saldırılar düzenlediği iddiasını vurguluyor. Rusya, askeri olarak muahliflere kıyasla çok daha güçlü ve kesin zafer kazanması için rejime gerekli askeri desteği verme imkanına sahip. Bu nedenle de hep bu yönde hareket etme eğiliminde oldu.

Ancak, böyle bir saldırının siyasi ve askeri olarak bedeli hem Moskova hem de Şam için ağır olabilir. Böyle bir saldırı, insani krizi önemli ölçüde kötüleştireceği gibi Türkiye’nin daha kapsamlı bir müdahalede bulunmasına da yol açabilir. Çünkü Ankara son üç ayda hem askeri olarak bölgedeki varlığını güçlendirdi, hem de İdlib’deki Türkiye destekli muhalif grupların ana ittifakı olan Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne verdiği desteği artırdı; böylece, rejimin İdlib’de ilerlemesini durdurmaya ve yeni bir rejim saldırısının bedelini ağırlaştırmaya hazır olduğunu gösterdi. Yeniden yapılandırılmış, teçhiz edilmiş ve Rusya’nın hava desteği ile güçlenmiş Suriye ordusunun teorik olarak eninde sonunda İdlib’deki muhalifleri yenilgiye uğratacağını söylemek mümkün olsa da, yılın başındaki gelişmeler, rejim güçlerinin Türkiye’nin konuşlandırdığı gelişmiş İHA’lar ve karadan-havaya füze sistemleri gibi ciddi engellerle karşılaşacağını gösteriyor. Ankara, kendi çıkarlarını tehdit ettiğini düşündüğü durumlarda karşı saldırı imkanlarını geliştirmek için İdlib’deki varlığını güçlendirdi. Bu nedenle rejim, saldırılarını devam ettirmesi durumunda önemli oranda toprak kazansa bile, bunun bedelini büyük olasılıkla ağır askeri zayiat ve zaten kısıtlı olan malzeme/teçhizat açısından büyük kayıplar vererek ödeyecektir.

Moskova için belki de daha önemli olan konu ise, rejim güçleri İdlib şehri gibi nüfusun yoğun olduğu yerlere saldırarak sivillerin Türkiye sınırına akın etmesine sebep olursa, Rusya’nın bu saldırıyı desteklemesinin Türkiye ile ilişkilerine vereceği zarardır. Ayrıca, İdlib’in sert askeri yöntemlerle ele geçirilmesi güvenlik açısından yeni zorluklar da doğurabilir. Şu anda bölgede sıkışmış binlerce militanın önemli bir kısmı büyük olasılıkla o bölgeyi terk edecektir. Çoğu, kısıtlı kaynaklarla mücadeleyi sürdüren rejim güçlerine karşı daha geniş kapsamlı asimetrik bir mücadeleye yönelebilir; bazı yabancı savaşçılar ise Eski Sovyet ülkeleri de dahil olmak üzere ülkelerine dönmeye karar verebilir.

Ancak, farklı bir senaryo da mümkün. Kısa veya orta vadede İdlib’in rejimin kontrolüne geçmesini sağlamasa da, bu seçenek hem İdlib’deki direnişçilerin Rusya’nın askeri tesislerini vurma yeteneğini ortadan kaldırabilir hem de Moskova’nın Ankara ile stratejik öneme sahip ilişkisini korumasına olanak tanıyabilir. Bunun için Moskova ve Ankara’nın, kalıcı bir ateşkes anlaşması yapması ve İdlib’i kontrol eden ve atacağı adımlarla anlaşmanın yürümesi konusunda kilit öneme sahip olan HTŞ’nin rolünü gerçekçi ve pragmatik bir biçimde ele alması gerekmektedir.

2016’dan beri HTŞ’nin bir değişim sürecinde olduğuna dair işaretler var. Nusra Cephesi adı altında cihatçı selefi üyelerden oluşan El Kaide bağlantılı bir örgüt iken  2016 yılından bu yana gittikçe Suriyelilerin ağır bastığı, sınır ötesi amaçlarından ziyade yerel devlet kurma projesine odaklanan bir örgüte dönüştüğüne dair emareler  var. Hala katı İslamcı olup baskıcı ve tahammülsüz olarak  görülen, ve Esad rejimi ile mücadele etmeye devam eden HTŞ’nin çatışma sona erince Suriye’de kurulacak düzen içinde yer alabilecek siyasi bir aktöre dönüşüp dönüşemeyeceğini kestirmek şu anda mümkün değil.

Ancak yine de, askeri baskıların getirdiği taktiksel mülahazalarla bile olsa, grup içinde oluşan pragmatizm emareleri test edilmeye değer. HTŞ’nin sınır ötesi militanlıktan vazgeçmesi diğer devletlerin İdlib kaynaklı saldırılar konusundaki endişelerini giderebilir. Grup daha çoğulcu hale gelebilirse ve muhalif görüşlere tahammülkar bir yaklaşım sergileyebilirse, bu Idlib’de uzun zamandır zorluk içinde yaşayan halk için önemli bir kazanım olabilir. Ne kadar hakiki olursa olsun, HTŞ’nin dönüşümü Rusya’yı veya rejimi muhtemelen ikna etmeyecektir. Ancak, grubun son zamanlardaki tavırları, transaksiyonel (al-ver çerçevesinde) ateşkes anlaşmalarına katılmaya hazır olabileceklerini gösteriyor. HTŞ’nin ateşkes anlaşmalarına dahil edilmesi, en azından kısa vadede Moskova’nın Hmeimim hava üssüne düzenlendiğini iddia ettiği saldırılar konusundaki endişelerini giderebilir. Türkiye ise, belki başka devletlerle birlikte, HTŞ’nin – dolaylı bir şekilde bile olsa – bu tür anlaşmalara dahil edilebilmesi için yerine getirmesi gereken koşulları saptayabilir.

Bu seçenek, İdlib’in tamamının kontrolüne yönelik rejimin saldırı gerçekleştirmesi halinde ortaya çıkacak insani felaket ve buna ilişkin siyasi bedeller düşünüldüğünde, taraflar için hepsi kötü olan opsiyonlar arasında nispeten daha iyi olanıdır. COVID-19 nedeniyle İdlib’de yaşayan üç milyondan fazla kişi ve özellikle geçici kamplarda bulunan on binlerce sivil yeni bir tehditle karşı karşıya. Salgınla birlikte daha acil hale gelen uluslararası insani yardımların sivillere koordineli şekilde ulaştırılması için taraflar arasında varılacak kalıcı bir ateşkese her zamankinden çok ihtiyaç var.

İdlib/İstanbul/Brüksel, TK Mayıs 2020

Suriye Haberleri

Ürdün, Suriye'ye elektrik hizmeti sağlamaya hazır olduğunu duyurdu
Suriye'de yeni yönetim, 25-26 Aralık'ı resmi tatil ilan etti
Rejimi deviren Suriyeli gruplar tek çatı altında birleşiyor
Şam ve Halep'te Göç İdaresi Bürosu kurulacak
Suriye devriminin sembolü olan çocuklar