17 Şubat 2011’de Libya’nın karşı karşıya kaldığı katliam tehlikesi esnasında bir çok ülke, halkın yanında yer aldı ve nihayet diktatörlük devrilene kadar da bu destek devam etti.
Ancak bütün ülkelerin verdikleri desteğin sadece insani ve vicdani görev icabı olmadığı belliydi. Bazı ülkeler için, diktatörlere karşı halka destek vermenin belli amaçların gerçekleşmesi şartına bağlı olduğu Mısır’da darbecilere destek verdiklerinde net olarak anlaşıldı. Libya’da da bu kadar net olmasına rağmen darbecilerin başarısızlıkları bu çevreleri endişelendirdiğinden net tavır almalarını engelliyor. Dolayısıyla burada da yeni bir imtihan süreci başlıyor.
Bilindiği gibi Libya’da 14 Şubat 2014 tarihinde bir darbe girişimi oldu. Bu darbe girişimi ve ona destek veren ülkelerin Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri olduğu ortaya çıktı. Destekleri sadece medya ile kalmadı, geçtiğimiz hafta Trablus’ta bu ülkelerin uçakları islami gruplara ait bazı mevkileri bombaladı. Bu ülkelerin neden darbeye destek verdiklerini anlamak zor değil. Anlaşılması gereken bir gerçek daha var. O da devrimci silahlı grupların bu ülkelerin askeri ve mali yardımlarıyla girişilen darbe teşebbüsünü bu çevrelerin kursağında bıraktıklarıdır. Trablus havaalanı ve Trablus’ta kullandıkları bir çok kışla kurtarıldı. Bingazi’de Benine Havaalanı dışında darbecilerin kontrolündeki bütün bölgeler geri alındı. Çalıntı araç ve silahların, darbe yandaşı suçluların bulunduğu bölgelere doğru operasyonlar devam etmektedir.
Sahada bunlar olurken siyasi alanda aynı başarıların kazanıldığını söylemek kolay değil. Zira Libya’da liberal, laik ve eski düzen yandaşlarının son günlerdeki taktikleri siyasi alandaki istikrar umutlarını alt üst etmiş durumda.
Bu taktiklerin başında 25 Haziran’da yapılan seçim sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra ortaya çıktı. Milli Genel Kongre’nin süresinin bitmesi ve yeni seçilen Temsilciler Meclisi’nin görevi devralması beklenirken, Trablus’ta mı Bingazi’de mi toplanacağı heyecanla tartışılırken, Temsilciler Meclisi’ne seçilen, Kaddafi yandaşı olduğunu ve İslami cemaatleri yok etmek için dış müdahaleye bile razı olduğunu daha önce açıklamış olan bir milletvekili, darbe yanlısı televizyonlar aracılığıyla bütün üyeleri Tobruk’ta ilk toplantıya çağırdı. Bu çağrının hiçbir hukuki dayanağı yoktu. Milli Genel Kongre’den görev devralınmamıştı, meclis üyeleri henüz yemin etmemişti. Çağrıya cevap veren 200 üyeden yaklaşık 150 kişi Tobruk’ta bir araya geldi. Toplantı Tobruk’ta darbeci grupların gölgesi altında yapılmıştı. İddialara göre Sisi’nin desteğini alan ve halen Mısır’da mukim Kaddafi’nin amcazadesi Kazaf el Dem bütün masrafları yüklenmişti.
Bu gayri resmi toplantıda meclis acemiliğini ortaya koydu ve hiçbir derde deva olmayacak adımlar attı. İlk alınan “karar”lardan biri hafta sonu tatillerinin Cuma ve Cumartesi olarak devam edeceği idi. Tek başına bu bile acemiliğin ve aceleciliğin kendilerini düşürdüğü durumu anlatmaya yeter. Bu kararları alan üyelerin bir kısmı öyle görünüyor ki her şeyi sıfırdan başlatmak istiyorlar.
Bu acıklı durumun devamı ise tam bir trajedi idi. Ve Temsilciler Meclisi darbecilerle ilgili en berbat kararını vermişti. Darbeye karşı çıkan silahlı grupları “terör örgütü” olarak kabul etti ve uluslar arası camiayı “müdahale”ye çağırdı. Asıl rezalet darbecilerin, sivil yaşam alanlarına, üniversitelere, plajlara uçaklarla bomba yağdırırken sessiz kalınması ancak bu saldırganlığı durdurmaya çalışanların terör ile suçlanmasıydı.
Temsilciler Meclisi’nin gayri meşru olarak başlayan ilk oturumundan beri neredeyse bütün adımları bu şekilde yanlış atılmaya devam etti. Bu arada Milli Genel Kongre başkanı Nuri Ebu Sehmen, Kongrenin hala görevi başında olduğunu söylüyordu ancak Temsilciler Meclisi de “çalışmalarına” devam ediyordu. Son olarak Milli Genel Kongre yeni bir hamle yaptı ve darbeci subay ve yandaşı silahlı gruplara karşı hiçbir şey yapmayan, aksine Mısır ve Amerika ziyaretlerinde İslami cemaatlere saldırmak için yardım talep eden Abdullah Sini hükümetinin yerine acil olarak “kurtuluş hükümeti” kurduğunu açıkladı. Milli Genel Kongre’nin bu son hamlesi darbe karşıtı islami grupların son başarılarının ertesinde kamuoyuna açıklandı.
Şimdi uluslar arası camia iki tercihin karşısında bulunuyor. İslami cemaatleri yok etme niyetiyle ortaya çıkarılan ve siyasi gidişatı alt üst eden bir darbeci ve ona destek veren silahlı gruplar bulunuyor. İlk darbe teşebbüsünde ne meclisi, ne anayasayı tanımadıkların ilan etmişlerdi. Ne de olsa taklid ettikleri diğer darbeciler gibi kudretli askerlerdi. Kaddafi yandaşları onlara destek veriyor. Terk ettikleri kışlalarda çok sayıda Kaddafi dönemi bayrak ve çalıntı araba bulundu. Yurt dışındaki Kaddafi yandaşları hararetle onları destekliyorlar. Darbe girişimi esnasında, seçilmiş meclis Milli Genel Kongreyi yok sayan bu gruplar her ne hikmetse Temsilciler Meclisi’ni korumaya almış bulunuyorlar. Yine darbe girişiminde bulunurken hiçbir otoriteyi tanımayan aynı kişiler şimdi devlet otoritesine boyun eğilmesi gerektiğini söylüyor. Yasal olmayan yollarla toplanıp dış müdahale isteyen Temsilciler Meclisi’nin ilk toplantısında yemin eden Murzuk milletvekilinin “17 Şubat Devrimi” diyeceğine Kaddafi’nin darbesini yanlışlıkla anması her ne kadar dil sürçmesi olsa bile bazı meclis üyelerinin eski düzenle ilişkilerini yansıtıyor. Bu meclis üyelerinin bir kısmının seçtikleri meclis başkanı, Mısır’da darbeyle iktidara gelen Sisi ile görüşüyor “terör”le mücadele için işbirliği yapmaya hazır olduğunu gösteriyor. Atadıkları “genelkurmay başkanı” darbeci Hefter’in taraftarlarından olup terör örgütlerine karşı acımasız bir savaş başlattıklarını ilan ediyor. Onlara destek amacıyla Trablus’u bombalayan Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri boş durmuyor.
Bunların karşısında ise darbe karşıtı geniş bir kesim yer alıyor. 17 Şubat devrimini savunan, askeri darbelere karşı çıkan, Fecr Operasyonu adı altında gerçekleştirdikleri başarılardan sonra yasalara uyduğu sürece Temsilciler Meclisi’ne bile karşı olmadıklarını, iktidarın barış içinde devredilmesinden yana olduklarını açıklayanlar. Hiçbir “aşırı” örgüte bağlı olmadıklarını ilan eden Fecr Operasyonu resmi sözcüsü, eski düzen yandaşlarından temizlenen havaalanı ve kışlaları meşru hükümet güçlerine devretmeye hazır olduklarını söylüyor.
Daha önce kendi karakterlerini ortaya koyacak şekilde, Mısır’da binlerce müslümanı katleden bir darbeciyi destekleyen ülkelerin yine aynı saiklerle nasıl bir tavır alacakları tahmin edilebilir. Şimdilik dış müdahaleye karşı olduklarını söyleyen Avrupa Birliği olumlu bir adım atmış olmakla birlikte darbecilere yönelik herhangi bir açıklama yapmış değil. Bu durum darbecilerde hala bir umut ışığı gördüklerine işaret ediyor. Darbe karşıtı güçlerin başarıları karşısında bu ülkelerin tavırları Libya konusunda karşı karşıya bulundukları imtihanın sonucu hakkında ipuçları verecektir.