Uluslararası Af Örgütü kayıtlarına göre keyfi tutuklama ve gözaltılarda artış, yürek parçalayıcı işkence olayları ve gözaltında ölümler, Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesini takip eden bir sene içinde insan haklarında bariz bir kötüleşme olduğuna dair kuvvetli bir delil teşkil ediyor.
Farklı rakamlar olmakla birlikte binlerce insan gözaltına alındı. Associated Press tarafından martta yayımlanan resmi tahminlere göre geçen sene Muhammed Mursi’nin taraftarlarıyla diğer gruplar ve eylemcilere karşı yapılan geniş çaplı baskınlarda en az 16 bin kişi gözaltına alındı.
Mısır İktisadi ve Sosyal Haklar Merkezi tarafından işletilen WikiThawra girişimine göre Temmuz 2013 ve Mayıs 2014 arasında 40 binden fazla kişi gözaltına alındı ya da itham edildi, en az 80 kişi gözaltında öldü.
İşkence ve polisle askeri gözaltı tesislerinde kaybolmalar da yaygındır.
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı yönetici yardımcısı Hasibe Hacı Sahroui, “Mısır’ın ünlü devlet güvenlik kuvvetleri -halen Milli Güvenlik olarak biliniyor- de geri döndü ve Mübarek döneminin en karanlık vakitlerinde kullanılanlarla aynı işkence yöntemleri ve diğer kötü muamelelere başvurarak tam kapasite çalışıyor” dedi. “Şimdiki ve eski devlet başkanları tarafından hukukun üstünlüğüne saygı hususunda defalarca söz verilmesine rağmen geçen sene şaşırtıcı bir oranda aşikar ihlaller devam etti. Güvenlik kuvvetlerine fiilen insan hakları ihlalleri için serbesti verildi.”
İşkence ve diğer kötü muameleler
Uluslararası Af Örgütü, polis karakolları ve gayriresmi gözaltı merkezlerinde işkencenin rutin bir olay olduğuna dair kahredici deliller elde etti. Özellikle Müslüman Kardeşler üyeleri ve bunların destekçileri hedef alındı. Milli Güvenlik Kurumu’na ait mekanlar da dahil olmak üzere işkence hem Mısır ordusu hem polisi tarafından işleniyor. Tutuklulara çoğu durumda ya itirafta bulunmaları ya da bunları diğer kişiler hakkında ihbarda bulunmaya zorlamak için işkence yapılıyor.
Başvurulan işkence yöntemleri arasında, Mübarek idaresi zamanında devlet güvenliği tarafından kullanılan teknikler de var. Elektrik şoku vermek, tecavüz, kelepçelemek ve gözaltındakileri açık kapılarda askıya almak da bu tekniklerden. Bir diğer asma yöntemi de “ızgara” olarak biliniyor. Bunda tutuklunun el ve bacakları demir bir çubuğa bağlanır ve çubuk, tutuklunun bacakları uyuşuncaya kadar karşı karşıya duran iki sandalyenin üzerine asılır. Güvenlik kuvvetleri daha sonra kişinin bacaklarına elektrik şoku verirler.
Uluslararası Af Örgütü tarafından belgelenen en şok edici vakalardan biri, Şubat 2014’te Kahire’de Nasr City yakınlarında tutuklanan 23 yaşındaki öğrenci M.R.S.’ninkiydi. M.R.S. 47 gün tutuklu kaldığını, sorgusu sırasında işkence gördüğünü ve tecavüze uğradığını söyledi. Şimdi hapishanede değil ama davası devam ediyor.
O, “Gömleğimi kestiler, gözlerimi kapattılar ve arkadan ellerimi kelepçelediler. Sopalarla her tarafıma, özellikle de göğsüme, sırtıma, yüzüme vurdular. Sonra da sol ve sağ elimin serçe parmağına iki elektrik kablosu bağladılar ve dört ya da beş kere bana elektrik şoku verdiler” dedi.
O ayrıca nasıl cinsel tacize ve tecavüze uğradığına dair dehşet verici açıklamalarda bulundu.
“Milli güvenlik görevlisi testislerimi tuttu ve sıkmaya başladı. Acıdan feryat ediyordum. Testislerimi korumak için bacaklarımı kapattım. Sonra o, anüsüme parmaklarını soktu. Parmaklarında plastik bir şey vardı. Bunu beş kere tekrarladı” dedi.
Bir başka vakada da 18 yaşında öğrenci Mahmud Muhammed Ahmed Hüseyin, 2011 ayaklanmasının üçüncü yıldönümünde evine giderken öğlen vakti Kahire’de El Mareg’de tutuklandı. “25 Ocak Devrimi” logosu bulunan gömlek giydiği ve “İşkencesiz bir ülke” sloganı yazılı eşarp taktığı için tutuklandığına inanıyor. Onun da gözleri kapatılmış ve saatlerce süren dayak, testisleri de dahil vücuduna elektrik şoku verilmesi ve milli güvenlik görevlileri tarafından sorgulanması sonrasında Müslüman Kardeşler’e ait patlayıcı maddeler bulundurduğuna dair “itirafta bulunmak” zorunda kalmış. Mahmud Muhammed Ahmed Hüseyin halen hapiste.
Hasibe Hacı Sahroui, “Yetkililer Mısır hapishanelerini otel olarak ifade eder ve kötü muameleleri inkar etmekten yorulurken her geçen gün yürek parçalayıcı işkence haberleri gelmeye devam ediyor” dedi.
“Mısırlı yetkililer itibarlarını kurtarmak istiyorlarsa bu tür korkunç uygulamalar derhal sona erdirilmelidir.”
Gözaltında ölümler
WikiThawra’ya göre 3 Temmuz’dan bu yana en az 80 kişi gözaltında öldü.
Hasibe Hacı Sahroui, “İskenderiyeli genç Halid Said’in 2010’da polisin eliyle ölmesi Mısır’daki isyanın arkasındaki itici güçlerden biriydi. Onun öldürülmesinden dört sene sonra Mısır’da gözaltında ölümlerin alarm verici seviyede devam ediyor olması üzücüdür” dedi.
Ahmed İbrahim, Nisan 2014’ten sonra Mattereya polis karakolunda ölen dört kişiden biriydi. Onun, üç senelik hapis cezasının büyük bölümünü tamamlaması sonrasında erken tahliye zamanı gelmişti. Ahmed İbrahim’in tahliyeye hazırlık olarak Mattereya Polis Karakolu’na nakledilmesinden sonra o defalarca gözaltı şartlarının kötülüğünden yakındı. Aşırı kalabalık polis hücresinde kötü havalandırma sebebiyle nefes almakta zorluk çektiğini söylüyordu.
Ahmed İbrahim’in tedavi görmesine müsaade edilmedi.
15 Haziran’da gece 1’de babasına telefon açtı ve “Ölüyorum baba” diyerek yardım istedi. Babası ambülans çağırmaya çalıştı ama daha sonra bu talebin hücreye erişim için polis karakolundan gelmesi gerektiğini anladı. O sabah oğlunun durumunu öğrenmek için karakola gittiğinde kendisine oğlunun öldüğü söylendi. Oğlunun naaşını incelediğinde bedenin üst bölgelerinde morluklar ve boğazında kesikler gördü, bu da oğlunun işkence gördüğünü akıllara getirdi. Uluslararası Af Örgütü tarafından görülen ilk otopsi raporunda vücutta morluklar ve kesikler olduğu ifade ediliyordu. Adli tıp doktorları Uluslararası Af Örgütü’ne şahsın ölüm sebebinin henüz belli olmadığını söylediler.
Keyfi tutuklama ve gözaltılar
Uluslararası Af Örgütü, keyfi bir şekilde tutuklanan ve haklarından tamamen mahrum bir şekilde kanunsuz olarak tutulan onlarca eski tutuklu ve bunların aileleriyle görüştü. Çoğu durumda insanlar ya sokaklardan toplandılar ya da güvenlik kuvvetleri tarafından evlerine zorla girilerek tutuklandılar. Çoğu kişi tutuklandıktan sonra darp edildi, haklarında herhangi bir suçlama yapılmaksızın, tutukluluklarının kanunsuzluğuna herhangi bir itiraz şansı verilmeksizin ve tutukluluk sebebi de kendilerine bildirilmeden uzun süre hapiste tutuldular. Bazıları herhangi bir suç isnat edilmeden ya da yargılanmadan yaklaşık bir sene hapiste tutuldu.
Uluslararası Af Örgütü tarafından görüşme yapılan bir tutuklu, güvenlik kuvvetleri tarafından tutuklamak üzere evine yapılan baskın sonrasında El Azuli Hapishanesi’ndeki El Galaa askeri kampında 96 gün tutulduğunu ifade etti. Onun avukatlar ya da nerede olduğuna dair bilgi vermek üzere ailesiyle temas kurmasına müsaade edilmemiş. Hüsnü Mübarek döneminde de keyfi olarak 11 sene idari gözaltında tutulmuş. O, Uluslararası Af Örgütü’ne, “En azından Mübarek’in güvenlik kuvvetleri kimi hedef aldıklarını bilirlerdi, şimdi insanları gelişigüzel tutukluyorlar” dedi.
İskenderiye’de 17 yaşındaki öğrenci Hatem Muhyeddin, 27 Mayıs’ta okuldan eve dönerken İskenderiye’de polis tarafından rastgele gözaltına alındı. Güvenlik kuvvetleri onu dövdü ve beş gün bilinmeyen bir yerde tuttu. Onun ailesi ya da avukatlarla temas kurmasına müsaade edilmedi. Tutukluluğu sırasında savcılık ya da mahkemeye sevk edilmedi. Hatem, güvenlik kuvvetleri onun şiddet ya da isyan olaylarına karışmadığını tespit edince 1 Haziran’da serbest bırakıldı.
Güvenlik kuvvetleri bazı durumlarda da aradıkları kişileri bulamayınca aile fertleri ya da şahsın arkadaşlarını yakaladılar. Bu kez arkadaşlar ve aileler uyduruk suçlamalarla karşı karşıya kaldılar. İki kardeş Salah ve Adil’in aile fertleri, Uluslararası Af Örgütü’ne, üçüncü kardeşlerini arayan güvenlik kuvvetleri tarafından Ağustos 2013’te dövüldüklerini ve tutuklandıklarını anlattılar.
Haksız yargılamalar
Mısır’ın adalet sistemi, son derece siyasi kararlar alınmasıyla geçen sene muazzam gerilemeler yaşadı. Ağustosta şiddet olaylarıyla suçlanan tutuklular için tamamen haksız yargılamalar sonrasında verilen bir dizi kitlesel idam kararı adalet sistemindeki derin hataları gün yüzüne çıkardı. Çoğu davada sanıklar yargılamak için getirilmedi ve avukatlarının da savunmalarını vermeleri ya da şahitleri sorgulamaları defalarca engellendi.
Mahkemeler en önemlisi Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere Mısır’ın iç hukuk ve uluslararası hukuk bağlamındaki mükellefiyetlerini ihlal ederek 18 yaşından küçük çocukları idama mahkum etti.
Diğer örneklerde de sanıklar, tek bir duruşmada ve avukatlara savunmalarını verme ya da şahitleri sorgulama fırsatı verilmeden idama mahkum edildi.
Uluslararası Af Örgütü tarafından elde edilen bilgilere göre Ocak 2014’ten bu yana Mısır adalet sistemi, 1.247 kişi için müftünün dini görüşünü almak üzere idam kararı tavsiye etti, 247 kişinin idam kararını da onayladı. İnsanları idama mahkum etme kararları da tümüyle haksız yargılamalar sonrasında geldi.
Savunma avukatları da Uluslararası Af Örgütü’ne savcılar tarafından yapılan sorgulamalara katılmalarına izin verilmediğini anlattılar ve işkence altında alınan “itirafların” da adli süreçte kullanıldığını ifade ettiler.
Hasibe Hacı Sahroui, “Mısır adalet sistemi adalet dağıtamadığını ya da dağıtmak istemediğini gösterdi” dedi.
“Mısır insan hakları bakımından her kademede başarısız oluyor. Bunu tersine çevirmek de insan hakları ihlalleri hususundaki tüm iddialarda bağımsız ve tarafsız soruşturmalar başlatarak ve insan hakları ihlallerine müsamaha gösterilmeyeceği, artık bunların cezasız kalmayacağına dair kuvvetli bir mesaj vererek Cumhurbaşkanı Abdulfettah El Sisi liderliğindeki yeni hükümete düşüyor.”
--------
Kaynak: Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü)
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu