Ulusçuluğun çare olmadığının kanıtı: Arap Birliği

Ahmet Varol, Arap Birliği'ni kuran mantığı ve Birliği'n işlevsizliğini analiz ediyor.

Ahmet Varol / Yeni Akit

Arap Birliği Zirvesi

Arap Birliği, ulusal kimliği bir güç birliği, ittifak oluşturmak amacıyla değerlendirmek için kurulmuş bir çatı kuruluş niteliğindedir. Etnik ayrışmalara göre küçük devletlere bölünülmesinin ardından bir küreselleşme sürecine girilmesiyle birlikte böyle ittifaklar ortaya çıkarılması suretiyle güç birliği oluşturulması denemeleri yapıldı. Bazıları aynı coğrafyayı paylaşıyor olmayı, bazıları dini kimliği, bazıları siyasi sistemlerin aynı olmasını, bazıları çıkar ortaklıklarını, bazıları da bunların dışında birtakım ortak özellikleri bu tür çatı kuruluşların kurulması için değerlendirdi. Arap Birliği teşkilatı da, Cibuti ve Komorlar’ı da dahil edince 22 devlete bölünen Arap dünyasında bir koordinasyon sağlanması için kuruldu. Ama güç birliği oluşturma konusunda ne yazık ki göz doldurur bir fonksiyon icra edemedi. 

Küresel salgın sebebiyle üç yıldan beri yapılamayan Arap Birliği Zirvesi bu yıl, 1-2 Kasım 2022 tarihlerinde Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Cezayir’de düzenlendi. 

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun ülkesinde düzenlenecek 31. Arap Birliği Zirvesi’ne Suriye’nin de katılmasını istiyordu, ancak birçok ülkenin itirazı sebebiyle Suriye teşkilata henüz geri dönemedi ve Baas rejiminin lideri Beşşar Esed zirveye katılamadı. 

Üye ülkelerin üçte ikisi en üst düzey yöneticileriyle, üçte birlik bir kısmı da daha alt düzeylerde yöneticiler tarafından temsil edildi. 

Bu zirvede en çok dikkat çeken ve gündeme gelen husus Filistin meselesinin hem toplantılarda hem de zirve sonrasında yayınlanan ve Cezayir Deklarasyonu olarak isimlendirilen ortak bildiride ağırlıklı yer tutmasıydı. 

Bunda üç önemli hususun etkili olduğunu sanıyoruz:

Birincisi: Ev sahipliği yapan Cezayir’in Filistin konusundaki duyarlılığı ve bu konuda yaptığı yönlendirmedir.

İkincisi: Cezayir’in bu zirveden kısa bir süre önce de Filistin’de iç uzlaşma sağlanması için düzenlenen bir ortak toplantıya ev sahipliği yapması, bu vesileyle Filistin’de aktif durumda olan tüm grupların ileri gelenleriyle görüşüp taleplerini değerlendirmesidir. 

Üçüncüsü: Bazı Arap ülkelerinin siyonist işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirme rüzgarına kendilerini fazla kaptırmaları sebebiyle Arap dünyasının Filistin meselesine çok fazla ilgisiz kalması sonucu Filistin direnişinin siyasi yönden yeni arayışlar içine girme ihtiyacı duymasının Arap dünyasından uzaklaşmasına sebep olduğunu ve bunun da Arap ülkelerinin bu konuda etki gücünü iyice zayıflattığını görmeleridir. Çünkü Filistin davasında Arap dünyasının etki gücünü tümüyle kaybetmesinin kendilerine siyasi ve stratejik açıdan çok şey kaybettireceğini ve bu konudaki tüm avantajların başkalarına geçeceğini fark ettikleri gözlemleniyor. 

Ancak Cezayir Deklarasyonu’nda Filistin davasının merkezi bir dava olması ve önceliği, Filistin halkının meşru haklarını kazanmak için verdiği mücadeleye destek konusunda çok net bir tavır sergilemelerine rağmen uygulamada bu konuda yeterince samimi olacakları beklentisi içinde olmadığımızı da belirtmek isteriz. 

Deklarasyonda özellikle üzerinde durulan hususlardan biri de her alanda ulusal güvenliğin sağlanması konusuydu. Buna siyasi ve ekonomik güvenlikten, enerji, gıda, su ve çevre güvenliğine kadar bütün alanlarla ilgili çalışmaların dahil olduğu vurgulandı. 

Vurgulanan bir husus da Arap ülkelerine dışarıdan müdahalede bulunulmasına karşı çıkılması ve bu ülkelerin yaşadığı sorunların dışarıdan müdahaleye fırsat verilmeksizin, Arap Birliği teşkilatının daha etkin hale getirilmesi suretiyle çözülmesi gerektiği idi. 

Ancak bu konudaki iddialar şimdiye kadar hep lafta kaldığı gibi bundan sonra da lafta kalacaktır. Arap Birliği, Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesinden kaynaklanan sorunu kendi içinde çözemeyip ABD müdahalesine engel olamadığı gibi Suriye’de de zulüm kaynaklı sorunun çözümü için etkili olarak dış müdahaleyi engellemeyi başaramamış, bilakis Suriye’de zaafını gizleyemediği birtakım yersiz ve anlamsız açıklamalarıyla sorunun bir parçası olmuştur.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!