Kürt halkı, Türk ulusalcılarının inkârcı politikalarından çok çekti.
Müslüman Türk halkını İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışan ulusalcılar, Kürt halkını hem İslâm’dan hem de ırksal aidiyetlerinden soyutlamaya çalıştı. Bir anlamda çifte zulüm. Her türlü asimilasyon dayatmaları sonunda geri tepti, devlet inkârcı politikalarından vazgeçmek zorunda kaldı.
Bu inkârcı uygulamaların ortaya çıkardığı Kürt ulusalcı hareketi ise, uluslaşmak amacıyla varlık nedeni olan Türk ulusalcılarının iflas etmiş yöntemlerine sığınıyor.
BDP’nin bütün Kürt halkının temsilcisiymiş gibi tek devlet çatısı altında “iki ulus teorisi” kapsamında özerklik talebi, Türkiye bütünü içinde çözüm öneriyor gibi yaparak birlikte yaşama azmini dinamitlemeyi hedefliyor. Çünkü onlar, özerkliği, ulus temelli ayrışma planlarını gerçekleştirmek üzere istiyor izlenimi veriyorlar.
Kürtleri, Türkiye’nin Kürt olmayan bütün halklarıyla ayrıştıracak politikalar izlemelerini buna bağlıyorum. Bunun için de halkları bir arada tutan “ortak din ve ortak tarih bilinci”ni özellikle hedef almaktalar.
Türk ulusalcıları cumhuriyet sonrasında halkın İslâm’la bağlantısını kesmek için radikal uygulamalara imza atmıştı. Modernleşmenin ve uluslaşmanın önünde en büyük engel olarak İslâm’ı gördüklerinden Türklerin İslâm öncesi dini olan Şamanizm’le ilişki kurmayı denemişlerdi.
Bugün ise Kürt ulusalcıları Kürtlerin İslâm öncesi dini olan Zerdüştlük’le ilişki kuruyor, İslâmlaşmayı; önce Arapların ve Farisilerin sonrasında da Türklerin 14 asırdır kölesi olmanın sebebi olarak gösteriyorlar. Ulus bilinci inşa etmeyi mümkün kılmayı başarmak için de İslâm’dan kopmayı hayâl ediyorlar.
Türk ulusalcıları din dili olan Arapça’ya husumet beslediler, Türklerin Arapça’yla olan bağlarını koparmak istediler hep. Öyle ki Namaz ve Ezan-ı Muhammedî dilini dahi Arapça’dan Türkçe’ye çevirerek halkı bunu kabule zorladılar. 28 Şubat dönemindeki Türkçe ibadet tartışmalarını da unutmuş olamazsınız.
Ulus devletlerin kriz yaşadığı bu dönemde Kürt ulusalcıları Kürtçe ibadet ve ezan çağrıları yapıyor. Bunu yaparken de Türk ulusalcılığının saplantılarından medet umuyor.
Türk ulusalcıları İslâm tarihini unutturma yolunu benimsemişlerdi. Bu yüzden de okul derslerinde Osmanlı genelde kötülenmiş, Selçuklular üstün körü öğretilmişti, kendisinden nefret eden bir içerikle. Harf devrimi bile Selçuklu ve Osmanlı döneminde oluşmuş muhteşem yazılı medeniyet birikimini kökten unutturmayı öngörüyordu. Türk halkının maziyle ilişkisi radikal bir şekilde kopartılıyordu. Yani halkın geleceği hâfızası silinerek geçmişinden dil üzerinden kesiliyordu.
Kürt ulusalcıları da Osmanlı’yı sevmez. Onlar da harf inkılâbını destekler. Çünkü batılılaşma ortak ülküdür. Tek fark, biri batılılaşmayı Türk eksenli kurarken Türk olmayanları “ötekileştirmekte”, diğeri bunu Kürt eksenli kurmakta ve Kürt olmayanları ötekileştirmektedir.
Türk ulusalcıları “derin devlet” yapılanması üzerinden şiddet uygularken Kürt ulusalcıları “derin çeteler” üzerinden terör estiriyor. İkisi de muhaliflerini korku atmosferinde sindirmekte ve hatta tasfiye etmektedir.
İki ulusçu hareketin ortak bir diğer noktası ise adına mücadele ettiklerini söyledikleri halklarını küçümsemeleri, onların ortak değer yargılarını aşağılamalarıdır.
Burada şunun altını da çizmek isterim:
“İki ulus teorisi” Hindistan’ı, Pakistan ve Hindistan diye din temelli bölmenin açıkça ilan edilmiş meşru gerekçesiydi. BDP’nin özerklik talebiyle ortaya koyduğu “iki ulus teorisi” ise, Türkiye’yi ırk temelli bölme hayâllerinin örtülü gerekçesidir. Bunların görmek istemediği, Kürt halkının kahir ekseriyetinin buna geçit vermeyeceği gerçeğidir.
YENİ AKİT