ÖZ’E DAİR BİR GİRİŞ
Genelde insanlığın özelde de Müslümanların karşılaştıkları sorunlara yönelik başvurdukları en önemli hata sorunların sonuçlarına yoğunlaşma yanılgısıdır. Oysa sağduyulu yaklaşım sorunların sonuçlarını ortadan kaldırmak için sorunların sebeplerini ortadan kaldırmaktır. Çünkü arızî olarak sorunun sonucunu belli bir dönem ortadan kaldırsanız da şayet sebepler halen var ise sonuçlar yeniden ortaya çıkacaktır. Bu durum Kürt sorunu için de Başörtüsü sorunu için de Kapitalizm sorunu için de geçerlidir.
Kapitalizm’e yönelik oluşturulması elzem olan muhalif duruşun teorisi ve pratiği hangi zeminde inşa edilmelidir? Kapitalizmin Modernite’nin bir sonucu olduğunu biliyoruz. Modernist din-insan-toplum algısı doğal olarak materyalist bir çerçeve ve epistemolojiden hareket edecektir. Etmiştir de. Kendi kendine yeteceği vehmine kapılan modern insan hayatından gaybı, ruhu, maneviyatı kovmuş, hayatın anlamını kazanma-yeme-içme-cinsel ilişki kurma gibi hayvanî düzleme indirgemiştir. Dolayısıyla modern insanın “Tanrıyı Öldürdüğü” ve dolayısıyla kendini öldürdüğü bir çağdayız. Bu durum “Vahşi Kapitalizm” gibi bir sonuç ortaya çıkartıyor. Ama bu sonuç sadece sonuçlardan biri. Aynı sebep, bireycilik, ben-merkezcilik, çoğulculuk/ hakikatsizlik-görecelik, tarihselcilik gibi başka sonuçlar da ortaya çıkartıyor. Kapitalizme karşı olmak bu bağlamda tek başına bir anlam ifade etmiyor. Kapitalizme karşı çıkış şayet sadece böylesi bir “iktisadi tepkisellik” ise ana sebebe dair bir sorgulaması yoksa her tepkisellik gibi tepki gösterilenin belirlediği bir manüplasyona dönüşür. Yani sorunun özüne dair itirazı olmayanların sorunun sadece bir sonucuna yönelik tepkisellikleri sorunun belki bir an olsun ortadan kalkmasına sebep olsa da bu denizin üstündeki köpük mesabesinde kalacaktır. Bu açıdan “Sol” itiraz sağı da solu da üreten modernite sorununu ıskalayan bir manüplasyondur.
Batı, kendi içinde bunları sürekli tartıştığından sol itiraza da ciddi eleştiriler gelmiş, sol kendi içinde reformize olurken sol itirazın yetersizliğini gören kimi çevreler daha köklü arayışlar içine girmişlerdir. Örneğin Anarşizm bu köklü sorgulamaların adresi durumuna gelmiş durumda bugün. Materyalist paradigmayı aşamasa da tarihsel anarşizmi aşarak ekolojik anarşizme dönüşen ve bugün “Küreselleşme karşıtlığı” genel tanımlamasıyla karşılaştığımız pek çok düşünür ve çevrenin doğrudan Endüstriyel Toplum ve Modern İnsan’ı sorguladığına şahit oluyoruz. Örneğin Theodore John Kaczynski’nin Manifesto metni bu sorgulamaya örnek verilebilir. Yine bu sorgulamaların hedefinde Ulus Kimliğin ve modern ikonların reddi olduğunu da belirtmek gerekir.
Doğu’ya özelde de İslam toplumlarına geldiğimizde İslâm’ın başlı başına bir hayat tarzı ve dünya görüşü olduğu gerçeği Modernite’nin anlam dünyasından çok farklı bir yerde konumlanması Onu Modernitenin Kapitalizm Sosyalizm gibi tüm türevleri karşısında özgün kılmaktadır. Bu bağlamda Aziz “İslâm”, kategorik olarak Sosyalizmle mukayese bile edilemez. Peki o zaman “İslâm Sosyalizmi” söylemi nerden çıkmıştır? Sosyalizm ile İslam’ı aynı terkib içinde kullanabilmeniz için İslâm’ı bir yaşam tecrübesi, bir Âlem tasavvuru bir gayb-şehadet dengesi olmaktan çıkartmanız gerekir. Zaten öyle de olmuştur…
Şayet sorunu Modernite sorunu olmaktan çıkartıp yani sebeplerden kopartıp sonuçlara yoğunlaşırsanız tersinden Kapitalizme hizmet eden bir ekonomik itiraza indirgemiş olursunuz.
Son günlerde popülerleşen yeni bir söylemle karşı karşıyayız. Kendilerine Müslüman Sosyalistler, İslâmî Sol, Sol İslam gibi tanımlamalar getiren, İslam’dan Sosyalizm çıkar diyen bir söylem. Şahsî ahlâka yoğunlaşmayan, moderniteyi temellerinden sorgulamayan, Ulus kimlik ve ikonları konusunda özde bir kavgası olmayan bir söylem…
Bahsini ettiğimiz söylemin Kur’ân’a yaklaşımda, hayatı algılamada materyalist, modernist ve natüralist olduğunu, gaybı tipik aydınlanmacı önyargılarla dışladığını, İslam tarihini cımbızlayarak kurgusal argümanlar geliştirilmesini de eklemek gerek.
Nasıl ki bugün “Türk Solu” “Ulusal Sol” Sosyalizmin kötü bir karikatürüyse “Din Solu/ Solcu Din” gibi söylemler de ne Solu ne de Dinin sağlıklı tanımlarından ortaya çıkmış Terkiplerdir… Peki “Dinî Sol” ile “Türk Solu” indirgemeciliği arasında paralel tezlerdir. O halde Dinî Solcularla Ulusal Solcuların kesiştikleri aynileştikleri noktalar nelerdir? Bu sorunun cevabını “Din Solu”nun fikri temellerine eğilerek cevap bulabiliriz.
Bu teorik giriş sonrası aslında “sol” olarak ta tanımlanamayacak olan “İslâmî Sol” terkibiyle kendisini anlatan Ulusal Din Solunun oturduğu zemini diğer yazımızda irdeleyeceğiz…
Selam ve Dua ile…