Medyaya yansıyan, DTK çerçevesinde saptanmış Kürt taleplerinden bir tanesi de resmen tanınan bir “Kürt bayrağı” olması. Dünkü yazımda buna değinmek istediğimi söylemiştim. “Bayrak” konusu, bu ülkede, milliyetçilikle ilgili her ayrıntıda olduğu gibi, abartıla abartıla akılcılıktan uzaklaştırılmış bir kavram. Zaten her türlü simge ile çok tuhaf ilişkisi olan bir toplum bu.
Böyle olduğu için Kürtlerin bir de bayrak talep etmiş olmalarının çok ateşli tepkilere yol açacağını tahmin ediyorum. Başta MHP (ama arkasında hemen CHP ve hattâ “suikast” terminolojisiyle AKP) şimdiden bu talepler üzerinden bir cadı kazanı kaynatmak üzere faaliyete geçmiş durumda. Cephanelerinin önemli bir kısmını bu “bayrak” konusunun oluşturacağını tahmin ediyorum.
Tabii bu, gerçek düzeyde baktığınızda, “olmayan” bir şey, “olmayacak” bir şey değil. Burada konuya değinenler, “Galatasaray bayrağı, Fenerbahçe bayrağı var” diyorlar ya da “Karayolları bayrağı” gibi şeylerden söz ediyorlar. Bunların bir kısmı “bayrak”tan çok “flama” denecek şeyler ki, Fransız Devrimi öncesinde zaten “bayrak” kavramı bilinmezdi, flama da tanıtıcı olduğu için işlevsel bir şey olarak vardı. Ama yaşadığımız ulus-devletler çağında ve bildiğimiz “bayrak” anlamını kazanmış bayraklar da geçerlidir. En başta Britanya’da.
Biz kendi siyasî kültürümüzün tuhaflıklarından ötürü Britanya’ya Britanya demekte zorlanır, “İngiltere” deriz. Oysa İngiltere, Britanya’yı oluşturan dört parçanın yalnızca bir tanesidir. Britanya bayrağı ise bu dört parçanın “ulusal” bayraklarının üst üste konması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bayrağın lacivert zemin rengi ve üstünde çapraz beyaz haç, İskoçya’nın bayrağıdır. İskoçya’nın koruyucu azizi. St. Andrew’un adını taşır. İngiliz bayrağı ise beyaz zemin üstünde kırmızı bir haçtan ibarettir (St. George).
Bilindiği gibi bu dört birimin ayrı futbol takımları vardır, seyircileri ellerine ulusal bayraklarını alarak takımlarının maçlarını seyretmeye giderler. İskoçlar bu maçlarda herkesin bildiği ve sevdiği “Flower of Scotland” şarkısını “ulusal marş” niyetine söylerler. Bu “ulusallık” alanında en ileride olan İskoçya’nın bir meclisi olduğu, Bank of Scotland’ı olduğu ve kendi parasını da bastığı bilinir. Bu saydıklarım henüz Kürt talepleri arasına girmemiş.
Bayrak, son kertede bir simge. İskoçlar. Galliler gibi, Kuzey İrlanda gibi, İskoç vb. olduğunuzu anlatan bayrağınız bulunur, ama siz “Britanya” denen daha büyük birimin bir parçası olarak yaşamayı tercih edersiniz. Bu daha büyük birime böylece katkıda bulunmuş olursunuz, ama o daha büyük birim, kendi başınıza kaldığınızda tadını çıkaramayacağınız, yararlanamayacağınız birçok imkân sunar. Önemli olan bir bayrağınızın olması veya olmaması değil, birlikte yaşama iradeniz olması veya olmamasıdır. Bu da, bu “birlikte yaşama”nın “güzellikle” temelinde kurulmasına, kimsenin bundan ötürü özgürlüğünün veya onurunun zedelendiğine inanmamasına, buna benzer şeylere bağlıdır.
Bunları düşündüğünde, akıl ve mantık çerçevesinde baktığımda, Kürtlerin “ulusal bayrak” talebinin “ayrılıkçı” değil, “birlikte yaşama” kararına bağlı bir talep olduğunu düşünüyorum. Bizden olmayan herkesin, her söylediğinin, dinî ya da seküler bir “takiye” olduğuna inanmamız öğretilmiş bize. O çerçevede, “bayrak”, “Bağımsız Kürdistan”a giden yolda bir aşama. Oysa bir etnik topluluğun büyük birimden kopup bağımsız bir birim haline gelmek için “resmen tanınmış” bir bayrağa falan ihtiyacı yok. Şimdi, bugünün o koşullarında, öyle bir bayrağa bakıp zihninden “Bağımsız Kürdistan” idealini geçirecek çok sayıda Kürt bulunduğundan hiç şüphem yok –yüzlerce yıldır St. Andrew bayrağına bakıp aynı rüyaları gören bir yığın İskoç olduğu gibi. Ama siz “barış içinde” ve “onurlu” bir ortak hayatın temellerini kurmayı başarmışsanız, “birlikte yaşama”nın maddi ya da manevi düzeylerde bir kayıp getirmediğini, tersine imkânları zenginleştirdiğini somut örneklerle kanıtlamışsanız, “bayrak” da ayrılığa değil, ortak hayatın devamına katkıda bulunur.
Bunun anlaşıldığı gün, zaten, Türkiye sorunlarının büyük kısmını çözmüş olur.
TARAF