Uludere katliamının üzerinde altı ay geçti. Geçim kaygısıyla gittikleri K. Irak’tan dönerken F16’larla katledilen çoğu genç 34 insan… Savcılık soruşturma açtı. Meclis, araştırma komisyonu kurdu. Devlet bu olayın üzerinin örtülmeyeceğine, faillerinin en kısa zamanda bulunacağına dair söz verdi. Uludereli anneler Meclis’e geldi. Ankara’daki liderlerin eşleri Uludere’ye gitti. Sonuç: Sıfır.
Bu katliamın sorumlularını ortaya çıkarmak öncelikle mevcut iktidarın sorumluğundadır. CHP ile Dersim tartışmaları içine giren iktidar partisi, kendi iktidarında Dersim provası yapıldığını gözden kaçırıyor. AKP, Kemalist CHP zihniyetinden farkının olduğunu ortaya koymak istiyorsa bir an önce failleri ortaya çıkarmalıdır. Suriye’de Baas diktasını kendi vatandaşlarını öldürmekle suçlarken kendi ülkesinde “kaza” ile öldürülen insanların hak ve hukukunu savunmaktan geri durmak çok büyük bir çelişkidir.
Medyanın gündemi değiştirme, manipüle etme yeteneği olduğunu ve bunu yıllardır kullandığını biliyoruz. Ne yazık ki T. Erdoğan da benzer bir yeteneği sergilemeye başladı. Gündemi değiştirmede, yönlendirmede “bir kısım medyanın” ekmeğini pazara çıkarıyor. Bunun örneğini başkanlık sistemi ve şehir tiyatroları ile ilgili tartışmada yaşamıştık. Son örneği ise kürtaj tartışmaları oldu. Uludere konuşulurken AKP Kadın Kollarının bir toplantısında “Her kürtaj Uludere’dir” diyerek bir anda gündemi değiştirdi. Bununla beraber Uludere’nin istismar edildiğini, PKK-BDP tarafından kullanıldığını, bu konunun artık kapatılması gerektiğini ifade etti. Bunu yaparken de basına karşı çok ağır bir benzetme yaparak “Bizim iktidarımızda tasmalarınızı çıkarmadık mı?” diye sormayı ihmal etmedi.
Öncelikle iktidar bu işin bir kaza olduğunu, sorumlusunun kendisi olmadığını söylüyorsa adam gibi özür dilemelidir. “Hatayı açıkladık, tazminatsa tazminat” demek özür dilemek değildir. Herhalde Tayyip Erdoğan klasik fıkıh kitaplarından öğrendiği kelime oyunlarını yapıyor. Bunu köşesinde yazan Yeni Şafak yazarı Ali Akel ise gazeteden kovuluyor. Generallerin icazeti ve korkusuyla yazı yazanlara “tasmalı” diyerek “köpek” benzetmesini yapmaktan kısa bir süre sonra, Başbakan’ı Uludere üzerinden eleştiren bir yazısından dolayı bir gazeteci kovuluyor. 16 yıl hizmet verdiği gazeteden kendisi istifa etmediğine göre ya patronu tarafından kovuldu ya da kovduruldu. Eğer kovuldu ise kraldan çok kralcı geçinen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu durumda acaba tasmalar çıkmadı da sahipleri mi değişti diye sormadan edemiyoruz. Boyunlarına tasma takmayanların durumlarını ise darbe günlerinden, Şemdinli ve şimdi Uludere’den çok iyi biliyoruz.
Uludere katliamını PKK-BDP istismar ediyor diye bu hukuksuzluğun devam etmesine razı gösterilmesi bekleniyorsa o günlerin geride kaldığı hatırlatılmalı. Eğer istismar edilmesini istemiyorsanız sorunu çözmelisiniz. Altı aydır çözmeden bekletilirse PKK da ABD’deki güç odakları da “istismar” eder. Peki, bu konu yargıya intikal etti, durup bekleyelim anlayışı ne kadar doğrudur. Doğru ise Hrant Dink davasının sonucunu nasıl açıklayacağız? Çünkü olayın içinde devlet görevlileri olduğunda yargı kamu vicdanını hiçe sayan birçok karara imza atmıştır. Durup beklemek yerine bu konunun aydınlatılması için kamuoyu baskısının taze ve güçlü tutulması gerekmektedir.
Erdoğan önemli bir konuyu yanlış bir zamanda talihsiz-uygunsuz bir benzetme ile gündeme getirmiştir. Kürtaj konusunda Batılı (ki başta ABD olmak üzere çoğu ülkede önemli tartışma konusu), liberal ya da sol (insan hakları ya da hukuk bağlamında kadına verilen bir tercihtir diyen), feminist (beden benim, her istediğimi yaparım, kürtaj haktır diyen) bakış açısı ile bizim İslami ve Kur’ani duruşumuz farklıdır. Ancak burada AKP’nin bu klasik sağcı, muhafazakâr bir bakış açısı ile Büyük Türkiyeci ve her şeyi komplolarla açıklamak isteyen tavrını da göz ardı etmemeliyiz. Biz kürtaj konusuna Türkiye’nin ekonomik kalkınması ve gücü bağlamında nüfus (nicel-sayısal çokluk) makro planlar üzerinden de bakamayız.
“Her kürtaj Uludere” sözü ise bence çok talihsiz ya da zamansız bir sözdür. Biliyoruz ki, bu söz asıl “Her kürtaj bir cinayettir, katliamdır!” şeklinde ifade edilmek istendi. Kürtaj ile cinayet arasında bağ kuruldu. Peki, Uludere bir cinayetse neden katilleri altı aydır ortalıkta dolaşıyor. Bizim dönemimizde faili meçhul yok deniyorsa bu katliamın failleri nerede? Kürtaj yaptıran kadınlara Uludere üzerinden, orada oğullarını, çocuklarını kaybetmiş anneler üzerinden “Bu bir cinayettir” mesajı verilirken Kürt illerindeki anaların ne hissettiği düşünülüyor mu?
AKP kadrolarının İslami çevrelerin Uludere rahatsızlığını örtmek için kürtaj üzerinde bir taraflaşmaya gittiğini düşünebiliriz. Uludere üzerinden yapılan eleştirileri başka alanlara kanalize etme çabası olarak algılandığında gündeme taşınan konu ne kadar haklı da olsa değerini yitirecektir.