Uluderenin Askeri Mahkemeye Sevki İçin Ne Dediler?

Savcılığın Uludere katliamıyla ilgili verdiği görevsizlik kararı için kuruluş temsilcileri, gazeteci ve akademisyenler ne dedi?

Uludere Katliamına ilişkin soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı dün "görevsizlik" kararı alarak olayı Genelkurmay Askeri Savcılığına havale etti.

Katliamın soruşturma süreciyle ilgili alınan bu son yargısal karar üzerinden gazeteci, akademisyen ve çeşitli kuruluş temsilcileri konuyu Islah Haber’e değerlendirdiler.

İşte Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, MAZLUMDER Genel Merkez Yön. Kur. ÜyesiNurcan Aktay, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun, Gazeteci-Yazar Aslan Değirmenci, Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Yön. Kur. Üyesi Tuncay Yerlikaya'nın konuyla ilgili demeçleri:

BU TİP TAVIRLAR MEVCUT YARAYI DAHA FAZLA KANATMAKTAN BAŞKA İŞE YARAMAYACAKTIR

RIDVAN KAYA (Özgür-Der Genel Başkanı):

Konunun üzerinden çok uzun zaman geçti. Buna rağmen davayla ilgili soruşturma hala da sürekli olarak oradan oraya gidiyor. Dava adeta yargı koridorlarında bürokrasi arasında sürüklenmeye başladı. Aradan geçen bunca zamana rağmen faillerin ortaya çıkarılması ve yargılanması taleplerinin şuana kadar gereğinin yapılmadığını görüyoruz. Arka arkaya varılan kararlar sonucunda katliamın aydınlatılacağına dair var olan umutlar azaldı. Bu bağlamda varılan son “görevsizlik” kararı ise, gecikmiş de olsa yargının bu konuda bir şeyler yapabileceğine dair taşınan umut kırıntılarını da berheva etmiştir. Askerî Mahkemenin nasıl bir soruşturma yürüteceğini, ne yapacağını ve soruşturmayı ne tür bir zamana yayacağını şimdiden kestirmek tabii ki bilemiyoruz ama üzerinden neredeyse 1,5 yıl geçmiş bir olayın aydınlatılmamış ve faillerinin hiçbir şekilde ortaya çıkarılmamış, sanık sandalyesine oturtulmamış olması üzücü bir durum. Oysa bu vahim olayın vicdanlarda açtığı bir yara var.  Ve bu yara henüz kapanmamış durumda. Bu tip tavır ve tutumlar ise bu yarayı daha fazla kanatmaktan başka bir işe yaramadı, yaramayacaktır.

ASKERÎ MAHKEMEYE SEVK, ROBOSKÎ’NİN ÜZERİNİ ÖRTMEK ANLAMINA GELİYOR

NURCAN AKTAY (MAZLUMDER Genel Merkez Yön. Kur. Üyesi):

Bizim askeri kışlalardaki ölümlerle alakalı oluşturduğumuz bir komisyon var. Bundan örnek verelim. Kışlalardaki şüpheli ölümlerle ilgili kurulan bu komisyonumuzun faaliyetlerinden biri de konuyla ilgili yargı süreçlerini takip etmektir. Biz şu ana kadar bu konuda alınmış iç açıcı herhangi bir karar görmedik. Dolayısıyla askeri mahkemelerin bizatihi kaldırılması gerektiğini savunuyoruz. Öte yandan Uludere soruşturmasını şu koşullarda askeri mahkemeye sevketmek Roboskî’nin üzerini örtmek anlamına geliyor. Kaldı ki barış sürecinde bunun yapılmasını çok riskli buluyoruz. Konu ne mağdur ailelerin ne de vicdanlı kesimlerin gündeminden hiç düşmeyen bir mesele… Bu anlamda savcılığın verdiği “görevsizlik” kararının çok kaygı verici olduğunu düşünüyorum.

ULUDERE OLAYINI GÜNDEMDEN DÜŞÜRMEK ÜZERE VERİLMİŞ OLAN BİR KARAR

VAHAP COŞKUN (Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi):

Kararın hangi gerekçeye dayandırılarak verildiği konusunda henüz bir bilgim yok fakat burada dikkat çekici gördüğüm birkaç hususa temas etmekte fayda görüyorum:

Savcılığın bu kadar uzun bir süreden sonra görevsizlik kararı vermiş olmasının kendisi dikkat çekicidir. Bu kadar uzun bir süre yapılmış incelemeden sonra konu askeri mahkemeye havale ediliyor… Bu daha askeri mahkemeye gidecek, askeri mahkeme de muhtemelen benzeri uzunlukta bir zamana yayarak incelemede bulunacak ve ondan sonra da artık oradan bir karar çıkar mı çıkmaz mı bu da belli olmayacak… Gerçeğe ulaşma ve adaleti gerçekleştirmenin en önemli verilerinden bir tanesi bunun mümkün mertebe hızlı yapılmasına bağlıdır. Maalesef devletin ilgili kurumlarının tamamı Uludere olayında, kendilerinden beklenen bu adaleti gerçekleştirmeye yönelik yeterli bir irade ortaya koymadılar. Mecliste araştırma komisyonu kuruldu ama uzun çabalar sonucunda bu kurulun yazdığı rapor fiyaskoyla sonuçlandı. Alınan bu son kararın toplumdaki algılanması ise yine Roboskî veya Uludere olayının bir şekilde unutulması olacaktır. Bu, Uludere olayını toplumun gündeminden düşürmek üzere verilmiş olan bir karar olarak okunacaktır. Dolayısıyla burada adaletin gerçekleşeceği noktasında var olan umutları da boşa çıkaran ve ek olarak barış sürecinin ruhuyla da uyuşmayan bir karar olduğu söylenebilir.

SİVİLLERE KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇUN, ASKERE HAVALE EDİLMESİ KABUL EDİLEMEZ

ASLAN DEĞİRMENCİ (Gazeteci-Yazar; Milat Gazetesi Ankara Temsilcisi):

Kim suçlu? Dosyayı gönderen savcılık buna neden karar veremedi? Sıradan bir değerlendirme hatası ile bu hatayı yaptığı öne sürülen askerin ifadesi neden alınmadı? Tam bir akıl tutulması yaşanıyor. Askerî yargıçların emir-komuta zincirinde oldukları ortada…  Sonra adalet derken meslektaşlarını korumak adına adil bir işlem yapmalarının garantisini de kimse veremez. Yine bir devlet sırrı ile karşı karşıya kalacağımız ortada… Sivillere karşı işlenmiş bir suçun, askere havale edilmesi kabul edilemez bir durumdur. Bir taraftan çözüm süreci konuşulurken diğer taraftan adalet duygusunun ayaklar altına alınması da manidardır. Bir bütün olarak sistem içerisinde özerk, imtiyazlı ve üstün konumunu muhafaza etmek isteyen ordu, toplumsal ve siyasal alana birtakım müdahalelerde bulunmaya devam ederken dosyanın Askeri Savcılığa yollanmasının hiçbir izahı yoktur. Günümüzün evrensel hukuk değerleriyle ters düşen Askeri Savcılık ne denli tarafsız karar verecek göreceğiz.

KATLİAMIN ÜZERİNİN ÖRTÜLECEĞİ KANAATİ İYİCE PEKİŞTİ

MURAT KOÇ (Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Yön. Kur. Üyesi):

Uludere katliamının üzerinden 17 ay geçti. Katliamın üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen açılan idari ve adli soruşturmaların bir arpa boyu ilerlememesi zaten yeteri kadar kamuoyu vicdanını rahatsız ediyorken, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın aldığı görevsizlik kararı, katliamın üzerinin elbirliğiyle örtüleceği kanaatini iyice pekiştirdi. Olayın yaşandığı ilk günden bu yana başta Başbakan olmak üzere hükümet yetkililerinin birçoğunun meseleye yönelik adaletten uzak yaklaşımları, askeri koruyan söylemlerde bulunmaları, görevsizlik kararı veren savcılık için cesaret kaynağı olmuştur. Bununla beraber Meclis araştırma komisyonunun hazırladığı raporun da olayda “kasıt olmadığı” kararını içermesi Başsavcılığın bu kararı almasını kolaylaştırmıştır.

Sivillere karşı işlenen ve sivil bir mahalde cereyan eden bu hadise ile ilgili soruşturma dosyasının askeri savcılığa sevk edilmesi hiçbir şekilde hukuki bir temele dayanmıyor. Roboski’de askeri yetkililerin verdiği emirle masum sivillerin üzerine askeri uçaklarla bombalar yağdırılmıştır. Emir-komuta sistemi içinde askeri bir mantıkla siviller katledilmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu emri kimin ne maksatla verdiğini araştırması gerekirken, alınan görevsizlik kararında katliamın “taksirler ölüme sebebiyet” vermek şeklinde yorumlanması görevsizlik kararından daha vahimdir. Söz konusu taksirin kimden kaynaklandığına dair hiçbir askeri yetkilinin ifadesine bile başvurulmadan dosya baştan savma bir şekilde incelenmiş ve olayın acemice üstü kapatılmaya çalışılmıştır. Askeri savcılığın her halükarda “vur emri” verenleri koruyacağı, askeri mahkemelerin sicilini bilen herkesin malumudur.

Hali hazırda sürdürülen barış görüşmelerinin, Kürt sorunu konusunda oluşan iyimserlik havasının bu karar nedeniyle zarar görme ihtimali göz önünde tutulmalıdır. Roboski katliamı konusunda açılan soruşturmaların sonuçlarını beklememizi öneren Başbakan, hem Meclis komisyonunun o garip raporunun hem de bu görevsizlik kararının Roboski’nin üzerini örtme çabası şeklinde algılanacağını iyi bilmelidir. Çözüm sürecinin sağlıklı işleyebilmesinin en önemli koşullarından biri de Roboski’de adaletin tesis  edilmesi olacaktır. Bunun için de soruşturmanın; sivil savcılar marifetiyle, hukuka uygun biçimde ve en kısa sürede sorumluların tespiti ile neticelenmesinin imkanları derhal sağlanmalıdır.

YARGI SÜRECİNİN ASKERE HAVALESİ HÜKÜMETİN AYIBIDIR

TUNCAY YERLİKAYA (Özgür Eğitim-Sen Diyarbakır Temsilciliği Yön. Kur. Üyesi):

Bir kere böyle bir olayla ilgili kararı askeri mahkemeye havale etmek hukuki açıdan yanlış. Çünkü olay sivillerin olduğu bölgede ve üstelik de sivillere karşı gerçekleşiyor. Bu son olay bir kez daha sivil mahkemelerin nasıl da militarist baskı altında olduğunu gösteriyor. Onların özgür karar almaktan ne kadar aciz olduklarını gösteriyor. Olay çok basit oysa. Failler belli, mağdurlar belli. Hem siyasi iktidarın hem de bu siyasi iktidarın güdümündeki kurumların artık kendilerine güvenmemelerinden midir, devletin önemli bir ayıbının ortaya çıkmasından korkmaları mıdır olayı böyle geçiştirmeye çalışıyorlar. Diğer yandan askeri vesayete karşı bunca önemli başarılar elde etmiş olan kendisi de 28 Şubat mağduru bir iktidar kadrosunun kendi dönemine rastlayan bu çapta bir katliama karşı sergilediği bu tutum önemli bir çelişki ve acziyet örneğidir. 28 Şubat’la ve ülke yönetimine damgasını vurmuş olan darbecilikle yüzleşen bir iktidarın kendi döneminde icra edilen bu katliama karşı takındığı tavır önemli bir ayıp olarak ortadadır.

(ISLAH-HABER)

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu