Uludere katliamının yıldönümü yaklaşırken vesayetçi devlet mantığını hatırlamak!

Uludere/Roboski’de 2011 senesinde yaşanan katliamın üzerinden 10 yıl geçti...

HAKSÖZ HABER

Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski ya da Roboziq) köyünde PKK militanı oldukları iddiasıyla kaçakçılık yapan insanlar uçak bombaları ile katledildi. Facia o tarihlerde çokça tartışılmış ve medyanın da katkılarıyla(!) olayın vahameti değil kaçakçılık meselesine odaklanılmıştı. Yaşanan katliamın failleri ise hala bulunabilmiş değil.

Kürt meselesinde önemli adımlar atan bir hükümetin döneminde yaşandığı için Roboski faciası üzerinde ciddi anlamda kafa yorulmasını gerektiriyor. Roboski’den sonra 2013 senesinde başlayan çözüm süreci bir nebze normalleşme sağlarken ne yazık ki akamete uğradı. PKK ve onun vahşet ideolojisi tarafından suiistimal edilen süreçten geriye sadece normalleşme adına umut kaldı.

Türkiye’nin milliyetçi-ulusçu devlet cürümleri ile hesaplaşması adına katledilen 34 kişinin hesabının sorulması gerekiyor. Adalet ve hak talebi bunu gerektirmektedir! Zira onurlu ve haysiyetli bir yaşam adına kardeşliği savunmak müminlerin göstermesi gereken erdemli davranışların başında gelmektedir. İçinde çocukların dahi bulunduğu, ailelerinin geçimini sağlamak adına bölgenin bir gerçeği olan kaçakçılıkla uğraşan köylüler sebepsiz yere katledildiler. Onlardan geriye hüzünlü aileleri ve hatıraları kaldı. Bu zulmü kim işlemiş olursa olsun hesap sormak zamanın şahitliğini yapmak adına elzemdir.

Özgür-Der’in o süreçte şubeleri de dahil olmak üzere gösterdiği tutum adil şahitlik sorumluluğunu taşıyan eylemleri içermektedir. Fatih’te katliamın 1. yıldönümünde gerçekleştirilen basın açıklamasında yetkili mercilere yollanan mektubu tarihe kayıt düşmek adına tekrar yayımlıyoruz:

Katliamın Sorumluları Bulunsun, Maktul Ailelerinden Özür Dilensin!

Roboski Kardeş Halklar İçin Yeni Bir Bataklık Olmasın!

34 insanın savaş uçaklarından fırlatılan füzelerle paramparça edilerek katledildiği Uludere/Roboski katliamının üzerinden tam bir yıl geçti. Ancak bir yıllık süreçte bir arpa boyu olsun yol alınmaması yüzünden acılar tazeliğini koruyor.

Uludereli faciası devletin tartışılmazlığı, bürokratik oligarşinin dokunulmazlığı üzerine kurulan teamüllerin yeni kurbanları olarak unutturulmak isteniyor. 34 insanın katledilmesine sebep olan devletin karar mekanizması perdelenerek tartışma dışı tutulmak isteniyor. Buna karşın katır sırtlarında karlı dağları aşarak ailelerinin rızkını temin etme mücadelesi veren insanlar halen suçlu veya şüpheli olarak kamuoyuna lanse ediliyorlar. Bu mantık ve söylemden adalet ve kardeşlik değil, olsa olsa zulüm ve düşmanlık neşet eder.

Genelkurmay’ın bu süreçteki rapor ve belgeler üzerinde sansür uyguladığı bilinmesine rağmen Hükümet ve yargı tarafından gerekli müdahale yapılmamıştır. Tersine AK Parti Hükümeti TSK ve MİT’in faillerin teşhis ve cezalandırılmasına engel olan tutumuna eklemlenmiştir.

Topluma tepeden bakan klasik devlet mantığı ve dilinde ısrar eden AK Parti Hükümeti Roboski katliamına ilişkin tutumuyla, Kürt sorununun çözümünde atılan birçok olumlu adımı berhava etmekte ve ulusalcı ayrışmayı tırmandırmaktadır. Devletin kusurunu inkâr eden, faillerin ortaya çıkışını engelleyen siyaset tarzı ulusalcılık menşeli kan davasının bitmesi için değil azdırılması için bulunmaz bir fırsattır. Zaten katledilen 34 insanın ardından KCK-BDP çevresinin sevinçle yeni bir nefret ve düşmanlık kampanyasına girişmiş olması da toplumu bekleyen tehlikenin boyutlarına işaret etmektedir.

Sadece Uludere’de öldürülen 34 gencin aileleri değil herkes faillerin bulunması ve cezalandırılmasını bekliyor. Ne savcılık soruşturması ne de Meclis Komisyonu mezkûr katliamın aydınlatılabilmesi için sadra şifa bir merhale kat edebilmiştir. Geciken adalet, adalet olmadığı gibi zulüm ve düşmanlık üreten tehlikeli bir zemin inşa etmektedir. Tazminata bağlı bir çözüm, konuyu zamana yayarak soğutmaya dayanan bir kurnazlık ya da salt KCK-BDP çizgisini suçlamaya yaslanan suçluluğu bastırma arayışı hiç kimse için ama özellikle de Hükümet için çıkış yolu olamaz.

Uludere’deki katliamın aydınlatılması adına bir yıldır tutulan yol yanlıştır. Çünkü bürokratik oligarşiye rağmen ayakta durmaya çalışan Hükümet kendisiyle çelişerek bürokratik oligarşiden, yani çıkmaz sokaktan medet ummaktadır. Elbette Kürt sorunun çözümü adına kat edilen mesafe hiçbir biçimde azımsanamaz ancak geleceğe dönük toplumda beliren iyimser beklentilerin üzerine çöken bu türden karabasanlar da görmezden gelinemez.

Uludere’de 34 insanın öldürülmesiyle sonuçlanan askeri operasyon devletin dokunulamazlığı ve insanın değersizliğini ihsas eden açık bir suçtur.

Özürden imtina etme ve faillerin açığa çıkarılması konusunda devletin sabıkasının bir hayli kabarık olduğunu biliyoruz. Fakat buna rağmen devletin özür dilemesi ve faillerin açığa çıkarılması hususunda daha fazla kaçma imkânı kalmadığını bir kez daha hatırlatıyoruz. Hiçbir güvenlik stratejisinin insan hayatına kast edilmesine meşruiyet kazandıramayacağını bir kez daha ilan ediyoruz.

Adalet ve merhamet temelinde tesis edilmiş kardeşliğimizi düşmanlığa tebdil etmeye teşebbüs eden girişimler ister devletin bekası adına olsun isterse küresel stratejik hesaplara karşı bir tedbir almak adına olsun ahlaken ve hukuken gayrı meşrudur. Ahlaken ve hukuken gayrı meşru olan hiçbir eylem cezasız kalmamalı ve AK Parti Hükümeti bürokratik oligarşiye değil toplumsal taleplere göre siyaseti tanzim etmelidir.

28 Aralık 2012

ÖZGÜR-DER

7 Nisan 2012 tarihinde Saraçhane Meydanı'nda gerçekleştirilen başka bir eylemden:

Özgür-Der Siverek Temsilciliği'nin 2013 senesinde gerçekleştirdiği eylemden:

Hukuk Haberleri

Tolmas Tilovov Özbekistan'a teslim edilmemeli!
Yenidoğan Çetesi davasında ara karar açıklandı
Dezenformasyon yayan Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında soruşturma başlatıldı
İşkenceye kılıf: Elektrikler kesilmiş!
Yasa dışı bahis soruşturmasında 7 “fenomen”e yakalama kararı