Kampüs merkezindeki Mediko Kırmızı Salon’da gerçekleşen programda, topluluk başkanı Tuğba Garip’in kavramların oluşumu ve tarihsel sürecinden kısaca bahsetmesinin ardından sözü konuşmacı Av. Behiç Turhan aldı
Liberalizm kavramı ile konuşmasına başlayan Turhan, bu kavramı başlangıçta kilise despotizmine, feodalizmin oluşturduğu toprak köleliğine engizisyon işkencelerine karşı ortaya çıkmış fıtri bir özgürlük arayışı olması saikıyla önemli ve anlamlı olduğunu ifade etti. Ancak liberalizmi ölçüden yoksun bir ideoloji olarak tanımlarken; bunu haklı bir şekilde zulme başkaldırmış olan Avrupa insanının bizim şahitlik ettiğimiz ‘La ilâhe illallah’ şiarından bihaber olmasına bağlayarak açıkladı.
Birey, bireysel özgürlük, insan hakları, sınırlı devlet, serbest ticaret/ piyasa ekonomisi ilkeleriyle liberalizmin zamanla hayatın ahlâki, siyasi, idari ve ekonomik her alanına sirayet eden bir ideoloji halini aldığını ve bireyin müstakil varlığı karşısında ümmet, cemaat, toplum, aile gibi her türlü organizasyonu önemsizleştirdiğini ve yine herhangi bir otorite tarafından sunulan ahlâk kurallarını da reddettiğini ifade etti. Hemen her toplumda ahlak yasalarını bağlayıcı kılan temelin din olduğunu ve liberalizmin dini insan hayatında son derece önemsizleştiren bir kavram olduğunu düşündüğümüzde ahlâkı reddetmesini de normal karşılamak gerektiğini vurguladı.
Turhan, ahlâkı şahsi bir kanaat ve hatta hurafe olarak gören liberalizm için “insanın ahlâk kurallarından ve dinin dogmalarından uzakta da iyi ve rasyonel bir varlık olduğunu öne sürerek, insanı tanrılaştıran bir başka batı mefhumudur” dedi.
Kapitalizm için ise iktisadi liberalizm tanımını daha uygun gören, liberalizm ve uzantıları söz konusu olduğunda ciddi bir kavram israfının ortaya çıktığını söyleyen ve bunun nedeni olarak sol ideolojiye işaret eden Turhan; sol ideolojinin kavramlarının içini dilediği gibi doldurmakta yahut hiçbir şey ifade etmeyen yeni kavramlar üretmekte son derece mahir olduğunu ifade etti.
Üretimin bir işveren veya işveren kumpanyaları tarafından örgütlenmesi olarak tanımladığı kapitalizmin bir doktrin değil üretim tarzı olduğunu ifade eden Turhan, kavramı oluşumu ve gelişim süreci bakımından kısaca değerlendirdikten sonra bugün parçası olduğumuz dünyada tanınmış sistemin zaten bu olduğunu ve bu sistemin saçtığı dehşetin ve her gün bir yenisine imza attığı felaketlerin kanlı canlı şahitleri olduğumuzu ve bu saikle klasik açıklamalardan ziyade vicdani bir gözlemin daha evla olduğunu vurguladı.
Konuşmacı Turhan kapitalizmin çıkış noktası dediği liberalizme tekrar dönüş yaparak, Türkiye açısından bir kısa değerlendirme yaptı. Ülkemizdeki liberallerin Cumhuriyetin Kemalist kökenlerinin sorgulanmasında ve 28 Şubat zulmüne karşı mücadelede olduğu gibi benzer katkılarını yadsıyamayacağımızı; zaman zaman hak olanı konuştuklarına ve yazdıklarına şahit olduğumuzu fakat somuttan soyuta doğru ilerlerken yani bir olgu bir olay üzerinden teorik bir çıkarım yapılmak istendiğinde yine soluğu bir şekilde liberal tezler zindanında aldıklarını ifade etti. Ardından Bahadır Kurbanoğlu’nun “Libaralizme Dair Kenar Notları” başlıklı önemli bir çalışmasından şu alıntı ile devam etti:
”Ahmet İnsel’in başörtülülerin eğitim özgürlüğünü savunduğu Taraf gazetesinde yayınlanan bir röportajında, “Ancak başörtüsünün tebliğini yapmaya kalkıştıklarında karşılarında yer alırım!” demesi, özgürlük anlayışının ve totaliteryenist sapmanın da bir göstergesidir. Liberalizmin tebliği meşru ve ahlâkidir ama konu din olduğunda bazı liberallerin aydınlanmacı (hatta Kemalistik de diyebiliriz) mirasa yönelmeleri artık şaşırtıcı gelmemekle beraber, soyut birey tanımı üzerinden hak savunuculuğu yapmanın seküler inşacılıktan daha az değerli olduğunun da ispatı mesabesindedir. Ahlâki kaygıların buyurganlık taşıdığı ve o yüzden kendi mutlak özgürlük anlayışlarını sınırladığı savı bu anlamıyla, aslında Batılı değerlerden mülhem bir evrensel ahlâk üretme çabasının da aynı totaliteryen kodların bir yansıması olarak okunabilir.”
Liberalizmin ülkemizde vahiyle gerekli irtibatı kuramamış Müslümanlar tarafından sosyalizm, faşizm, Kemalizm gibi totaliter diktatörlük çağrışımı olan rejimlerin yerine tercih ettikleri bir ideoloji olarak da görüldüğünü bunu yanı sıra ikisinin de refah ve mutluluk getirdiğine olan inançla İslâm ve liberalizmin ortak bir paydada buluşturulması niyetlerinin olduğunu vurguladı.
Topluluk üyeleri ve misafir dinleyicilerinde katılımıyla interaktif olarak ilerleyen ders konuşmacı Behiç Turhan’ın, vahiyle gerekli irtibatı kurmaz ve fıtri ölçülerimize dikkat etmezsek akıbetimizin liberalizmin yoğun propagandaları karşısında ezilip büzülen zaaflı sözde İslamcı aydınlardan farklı olmayacağını ifade etmesi ile son buldu.
Haber: Selçin Acar