Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu; "Öncü Şahsiyetler" kapsamında yürüttüğü derslerinden ikincisini İskilipli Atıf Hoca kitabının yazarı Bülent Gökgöz'ün katılımı ile İskilipli Atıf Hoca üzerine gerçekleştirdi.
Topluluk üyelerinden Ali Ekber Keserci'nin açılış konuşmasını yapması ile başlayan program; İskilipli Atıf Hoca'nın hayatını anlatan video gösteriminin ardından sözü konuşmacının devralması ile devam etti.
İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said ya da Seyid Rıza gibi bu toplumun elinden çalınmış, gelecekle bağları koparılmış kanaat önderlerinin anlatıldığı bu tarz programlarda, üniversite öğrencilerini bulmanın çok mümkün olmadığını, birçok gencin tarihe dönük bir ilgi beslemediğini ve bu nedenle de bizi resmi tarih anlayışının şekillendirdiğini belirten Gökgöz; "Atıf Hocaların bize ihtiyacı yok, bizim Atıf Hocalara ihtiyacımız var." diyerek öncü şahsiyetleri gündemleştirmenin bir nevi tarihimize, yaşananlara sahip çıkmak, zihinlerimizi diri tutarak toplumsal hafızaya katkıda bulunmak, yaşanan acılarla yüzleşerek bir daha tekrarlanmaması adına toplumsal barışı sağlamak için mücadele etmek demek olduğunu ifade etti.
Atıf Hoca'nın netameli bir konu olduğunu, birçok kişinin hala bahsini etmeye çekindiğini ve rahatsızlık duyduğunu belirten konuşmacı; "Bugüne kadar aynı resmi tarih anlatılarına muhatap kılındık, farklı bir tarih okumasını kendi imkanlarımızla tabiri caizse iğneyle kuyu kazarak kazandık ve Atıf Hoca'nın mücadelesini böylelikle yaşattık." diyerek, o dönemki resmi tarih anlayışının, şeffaf bir şekilde halka sunulmayan İstiklal Mahkemeleri arşivlerinin sorgulanamaz bütün yönlerinin bu uğraşlar neticesinde delindiğini, gerek karşılaştırmalı okumalarla eksik sunulan belgelerden çıkarımlar yaparak gerekse Kemalist tarihçilerin çalışmalarının satır aralarından bilgiler çıkartarak kendimize Atıf Hoca ile ilgili bir yol çizdiğimizi belirtti. Gökgöz; bugün Atıf Hoca'yı ve diğer kanaat önderlerimizi anlayabilmek için geriye dönük tarih okuması yapmamız gerektiğini, binlerce kişinin idamına karar veren 1920lere kadar kanlı eylemlerini sürdüren İstiklal Mahkemelerinin hüküm giydirdiği insanların birçoğunun şeyh, hacı, molla, hoca, mekkeli, türbedar gibi İslami hassasiyetleri içinde barındıran unvanlara sahip olduğunu ve bu şekilde İslami kimliği tasfiye etmeye çalıştıklarının bilincinde olarak Atıf Hoca'yı sadece belirli bir takvim yaprağına hapsetmemek gerektiğini, resmi tarih anlayışının sorgulanmasının elzem olduğunu ifade etti.
Kendisini hilafete bağlı olarak gören ümmetten, ulusa indirgenen bir coğrafya halkının serencamının anlatıldığı Osmanlı'dan Cumhuriyet dönemine geçiş sürecini incelediğimizde; İskilipli Atıf Hoca'yı gündemleştirmenin bizlere tarihin nasıl bir arka planının olduğunu göstereceğini belirten konuşmacı; Osmanlının son dönemlerinde siyasi, ekonomik ve askeri açıdan derin yenilgiler aldığını, büyük hezimetlere yol açan zaaflarının oluştuğunu, buna rağmen halkın kendisini mevcut dini birikimleri ve İslami kimliği üzerinden ifade ettiği bir sosyal yapılanmanın içerisinde olduğunu dile getirdi. Bu durumun İngilizlerin İslam dünyasını kuşatmaya başlamasıyla emperyalist politikaların devreye sokulmasına, ulus devletlere parçalanmaya başlamasına kadar devam ettiğini, Osmanlı bakiyesi Anadolu toplumunun, Türk-Ulus toplumuna çevrilmeye çalışıldığını ve burada ana aktörler olarak Mustafa Kemal ve yakın arkadaşlarının, kendini İslami semboller üzerinden tanımlayan Osmanlı toplumunu artık batıcı, seküler, laik ve ulusçu kodlar doğrultusunda asimile etmek üzere yeni bir toplum mühendisliğine soyunduğunu sözlerine ekledi. Bu noktada Atıf Hoca'nın o dönemlerde YÖK başkanlığı, Kabataş Lisesi'nde Arapça öğretmenliği, Teali İslam Cemiyeti başkanlığı gibi aksiyon boyutu olan alanlarda yer almış olmasının ve aynı zamanda Sebilürreşad ve Mahfel gibi dergilerde son dönem Osmanlı tartışmalarına yönelik yazılarının bulunmasından dolayı Kemalist kadroları rahatsız ettiğini ifade eden Gökgöz; kendini batıcı, ulusçu ve sözde laik ilan eden bu cenahın, o dönem düşünce sistemleri doğrultusundaki politikalarını gerçekleştirebilmek adına kendilerine ters düşen bütün kanaat önderlerini tasfiye etmek için İstiklal Mahkemelerini birer araç olarak kullandıklarını dile getirdi.
İskilipli Atıf Hoca'nın toplumsal ifsada yol açan, halkı İslami değerlerden uzaklaştıran batılı politikalara karşı yoğun bir mücadele verdiğini belirten konuşmacı; Atıf'ın yaklaşık 50 kitaplık bir seri yayınladığını ve bunlardan Frenk Mukallitliği ve Şapka Risalesinde körü körüne batı taklitçiliği yapmanın bizi İslami değerlerimizden kopartacağına dair kaygılar taşıdığını, batının fen bilimlerinin bizim İslami kimliğimizle ilintili olmadığını, bunlardan yararlanabileceğimizi ancak bunun dışında onlar gibi giyinip onlar gibi yaşamaya çalışmanın bizim ruhumuzu, kimliğimizi zedeleyeceğini dolayısıyla Müslümanların asla böyle bir yola girmemesi gerektiği ile alakalı söylemlerinin mevcut olduğunun ifade etti. Gökgöz; Atıf Hoca'nın yeri geldiğinde Osmanlı'yı, Abdülhamit'i de hedef alarak, İslam dünyasının teknolojik, siyasi, ekonomik veyahut askeri bilgi birikimi açısından Batı medeniyetler karşısında neden geri kaldığı ve Osmanlının son dönemlerinde artık Kuran ve sünnetten uzaklaşıldığı, adam kayırarak liyakatsiz insanlara iş verildiği, adaletsizliği, lüks ve şatafatın vazgeçilmezi hale gelmesi yönünde de eleştiriler sunduğunu dile getirdi.
Gökgöz; "Kuran usulü bağlamında Atıf hocanın çalışmalarına baktığımızda;
- İlahi Kanunların Vaaz Sebebi ve Evrenselliği başlığı altında, tüm insanlığın Kuran ve sünnet doğrultusunda hayatlarının idame ettireceklerini, Kuran'ın bu anlamda insanlık için bir kurtuluş reçetesi olduğunu bunun dışında farklı bir ideolojiye ve yaşam biçimine insanoğlunun ihtiyacı olmayacağını,
- Batılılaşmaya karşı sürekli öze dönüşü vurguladığını, asli değerlerimize sadık kalıp İslami kimliğimizi yaşatmamız gerektiğini,
-Anayasanın Kuran'dan beslenen bir organ olması gerektiğini,
-İslam'ın İttihat Terakki ve erken dönem Kemalist kadroların iddia ettiği gibi ilerlemeye engel olmadığını, bilakis sahih Kuran anlayışının amelleştirildiğinde tıpkı Endülüs'te olduğu gibi Müslümanları ileri taşıyacağını,
-Batının asıl beslendiği kaynağın Doğu ve İslam medeniyetleri olduğunu, bugünkü ilerlemesini Endülüs sayesinde elde ettiğini,
-"Zulme karşı aktif tutum imanın gereğidir." diyerek her Müslüman'ın gücü yettiği müddetçe şahit olduğu zulüm karşısında tepki göstermesini ve aktif bir şekilde görev alıp zulmü gidermek adına bir çabanın içerisinde olması ve zalimlere meyletmemesi gerektiğini görmekteyiz." dedi.
Son olarak "Atıf Hocayı bilmek yakın tarihimizi bilmeyi gerektirir.“ diyen konuşmacı; bu noktada sorumluluğun bizlere düştüğünü, geçmişin acılarıyla yüzleşip mevcut sistemle kimliksel bir ayrışma yaşadığımızı fark ederek kanaat önderlerimizin yaşantılarını ve mücadelelerini anlayıp onların önderliğinde "iyiliği emreden kötülükten men eden" Müslümanlar olabilmek için gayret göstermemiz ve bu düsturla geleceğimizi inşa etmemiz gerektiğini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Program Ali Ekber Keserci'nin kapanış konuşması ve gelecek programlar hakkında bilgi vermesinin ardından sona erdirildi.
Haber: Halime Örs
Fotoğraf: Yasin Ağırbaş