Evet, 'medya ve holding kurtlarıyla dans zor'. Referandumun hemen ardından 'kurtlar sofrası'nda ilk kurbanın MHP olacağı anlaşıldı.
Hayır cephesi mağlubiyetin sorumluluğunu MHP'ye yükledi. Meğer % 42 CHP'nin oylarıymış, MHP'liler ya sandığa gitmemiş veya hepten genel merkezi dinlemeyerek 'evet' demişler...
İyi değil mi? MHP'nin saçma ve anlamsız da olsa 'hayır' çabaları hemen CHP'nin hanesine yazıldı!
Hiç şaşırmadım bu 'kıvraklığa', çünkü son zamanlarda MHP'ye biçilen misyon, ulusalcı cephede isimsiz bir nefer olmak; oylarını al, ama partilerini ve liderlerini bir posa gibi kenara at!
Önümüzdeki dönem medya ve holding kurtlarının en çok uğraşacakları parti belli ki MHP. Devlet Bahçeli'nin referandum öncesi ateşli bir şekilde savunduğu TÜSİAD çevresi bakalım bu 'iş'in neresinde duracak? Bahçeli öfkesini yanlış adreslere yöneltiyor; anlaşılan, partisinin nasıl bir 'proje'ye konu edildiğinin hâlâ farkında değil.
Sözünü ettiğim 'proje'; MHP'nin CHP içinde eritilmesi. Her ikisinin teker teker sandıkta elde ettikleri başarılarla AK Parti iktidarına son veremeyecekleri ve bir CHP-MHP koalisyonu kuramayacakları anlaşıldı. Referandumda provası yapılan yeni strateji ise MHP seçmenini CHP'ye aktarmak. Projenin pilot uygulaması Ege ve Akdeniz bölgelerinde başlatıldı bile.
Önümüzdeki seçimlerde referanduma benzer bir şekilde tüm ulusalcı muhalefet CHP'de yığınak yapacak. Bunun unsurlarından birisi de MHP'den gelenler olacak. MHP'nin özellikle kıyılardaki oylarının böyle bir koalisyona çekilmesi mümkün görülüyor. Kürt antipatisi, AK Parti nefreti ve laiklik korkusu 'ulusalcılaştırılan' MHP'lileri CHP koalisyonuna çekebilecek zemin.
Genel seçimler öncesi çok önemli bazı ulusalcı MHP'lilerin CHP'ye transferi hiç şaşırtıcı olmaz mesela. Özellikle MHP'de referandum yenilgisinden sorumlu tutularak kızağa çekilecek isimlerin gideceği adres CHP olacak.
Bu aşamadan sonra MHP'ye sahip çıkacak olanlar referandumda cesurca 'evet' diyen 'demokrat ülkücüler'. Referandumun bence kazananları hanesinde başta yazılması gerekenler onlar... Hain ilan edilmelerine, 'müsvedde' denmelerine rağmen 12 Eylül'le hesaplaşma adına referanduma evet çağrıları yaptılar. Sonuç, 'müsvedde' diye aşağılanan ülkücülerin MHP tabanını ciddi biçimde etkilediğidir.
Ülkücü hareket içinde milli iradeyi esas alan, sivil-asker hegemonyasına direnen 'demokrat' bir damarın var olduğu anlaşıldı. Mesele, ülkücülerin gösterdiği bu basireti ve demokrat duruşu MHP'nin neden gösteremediğidir.
Ergenekon'un avukatlığına soyunanlarla aynı safta buluşmak 'derin devlet'in oyunlarıyla arkadaşlarını kaybeden, işkencelerden geçen birçok ülkücü için düşünülemeyecek bir zuldü. Bunu MHP yönetimi göremedi, çünkü MHP'yi devletlûlar partisi haline getirdiler. Hiçbir temsil kabiliyeti olmayan emekli büyükelçi, vali ve emniyet müdürlerinden oluşan bir partinin sivil-toplumsal dinamikleri anlayarak siyaset yapması zaten beklenmez.
MHP adına konuşanlar CHP yöneticilerinden farksız. Muhafazakâr kimliğinden arındırılmış bir milliyetçilik ile ulusalcı CHP'nin söylemleri ve toplumsal tabanları çok benzer. Son yıllarda kentlileşen, eğitim düzeyi artan, laiklik tartışmalarına odaklı ve Kürt meselesine tepki duyan bir Türkiye ortamında 'ulusalcı' bir söylemle ve ekiple siyaset yapmanın avantajlı olduğunu sandı MHP yönetimi. Ama yanıldı; CHP kulvarına düştü, ona benzedi ve seçmenini ona kaptırmaya başladı. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu MHP.
MHP bir dönüşüm arefesinde. Ya vitrini, söylemi ve siyaseti değişecek ya da ulusalcı marjinal bir parti olarak önümüzdeki seçimlerde barajın altında kalacak.
Başka bir seçenek daha var tabii; birçok ülkücünün 12 Eylül referandumunda gösterdiği 'demokrat refleks'i esas alarak MHP'yi yeniden inşa etmek... Devleti arkasına alarak siyaset yapmak yerine millete dayanmak ve 'milliyetçi demokrat' bir kimlikle de 'muhafazakâr demokrat' AK Parti'ye muhalefet etmek... Böyle bir MHP Türkiye'yi rahatlatmakla kalmaz, iktidar alternatifi olur.
ZAMAN