Yasin Aktay / Yeni Şafak
Rusya-Ukrayna savaşı herkes için bir imtihan
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi karşısında bütün dünya ülkelerinin siyasetleri de konumları da liderleri de tam bir sınavla karşı karşıya kalmış oldular. Baştan itibaren Ukrayna’ya verdikleri destekle, Rusya’ya karşı sergiledikleri hasmane tutumla adeta Rusya’yı bu işgale tahrik eden Batı ülkeleri böyle bir saldırı karşısında tam anlamıyla hazırlıksız yakalanmış bir görüntü veriyorlar. Bu hazırlıksızlık Rusya’nın davranışlarını öngörememekten mi yoksa kendi davranışlarının neye yol açabileceği konusunda aşırı bir özgüvenden mi kaynaklanıyor hala anlaşılabilmiş değil.
Neticede yıllardır göstere göstere gelen bir Rusya yayılmacılığı var ve buna karşı Ukrayna’ya her ihtimalde yanında olacağına dair hissettirilen vaatler var. Ancak Rusya kapıya dayandığında bu kadarını da hiç beklemediğini şaşkınlıkla açığa vuran ve bu şaşkınlıkla ne yapacağı konusunda eli ayağı birbirine dolaşmış bir Batı dünyası var. NATO en yetkili ağızlardan bu savaşın parçası olamayacağını ve olan biteni izlemekle yetineceğini açıkça beyan etti. Avrupa, Zelenski’nin bütün yalvarmalarına karşılık Ukrayna hava sahasını uçuşa kapatamadı bile.
Atılacak her adımın muhtemel zararlarının sadece Rusya’yı değil kendini de vuracağından korkuyor Avrupa. Esasen dünyanın bu kadar içiçe geçtiği, herkesin herkese bağımlı hale gelmiş olduğu bir dünyada adım atmak da atılan adımlara cevap vermek de çok zor. Biri bir adım atmışsa, zararın neresinden dönülürse kar olacağı fikri hemen gelip yerleşiyor ve barış fikri daha cazip hale geliyor.
Belki Rusya attığı ilk adımla bütün inisiyatifin sahibi gibi görünüyor ama onun için de şu anda zararın neresinden dönerse kendisi için daha karlı olacak bir noktada. Ancak bu dönüş için de zevahirini kurtaracağı bir kazanç, zafer diye sunabileceği bir taviz peşinde. Dışişleri Bakanı Lavrov o yüzden Ukrayna’nın tarafsız kalacağını ilan etmesi ve bazı kanunlarını değiştirmesi karşılığında savaşı bitirebileceğini ilan etti.
Aslında bu kazanım için ortalığı bu kadar yıkması gerekmiyordu. Bu kazanımı elde etmek için harcadığı onca askerine, emeğine, parasına ve itibarına değer miydi? Değmezdi elbet ama tekrarlamak gerekirse savaşa karar veren şey her zaman akıl ve çıkarların rasyonel bir muhasebesi olmuyor.
Rusya’nın bu saldırıyla birlikte efsanevi savaş kapasitesinin caydırıcılığını daha da azaltmış olacağını bile öngörebiliriz. Avrupa’nın Rus gazına alternatif arayışına gireceği ve bunun da orta ve uzun vadede Rusya’yı gaz tedarikinde alternatifsiz olma konumundan düşüreceğini zaten şimdiden görebiliyoruz. Putin’in yıllardır sürdürdüğü karizmatik liderliğinin de derin ve kapanmaz bir çizik alacağını da.
Neticede bütün ülkeler ve liderler imtihan altında ve süreç bazılarını parlatıyor bazılarının yıldızını söndürüyor. Nitekim sürecin başından beri tutarlılığını sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tecrübesi ve sağduyusuyla dünya siyasetinde ortaya koyduğu farkıyla öne çıkmış oldu.
Böyle bir savaşta tarafsız kalmayı başarmak başlı başına büyük bir maharettir, o bunu başarmakla kalmadı, Türkiye NATO üyesi olduğu halde Batı ülkelerinin Rusya’ya karşı politikalarını açıktan ve en ağır şekilde eleştirmekten geri durmadı. Buna mukabil Rusya’nın işgalci politikalarını da asla onaylamadığını ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden taviz verilemeyeceğini de bizzat Putin’e söylemeyi ihmal etmedi. Üstelik her iki tavrı da sözde kalmadı. Rusya’ya karşı ambargo tarzı yaptırımların gereksiz olduğunu ilan ederken Ukrayna’ya daha önce satılmış olan Bayraktar SİHA’ları Rusya’ya karşı direnişin sembolü haline gelmiş durumda. Antalya Diplomasi Forumu hem doğrudan tarafları hem de bütün ilgili ülkeleri bir araya getiren müthiş bir diplomasi trafiğine sahne oldu. Sadece birkaç gün içinde Erdoğan’ın sergilediği başdöndürücü diplomasi trafiği bütün dünyanın ilgi odağı oldu. Şimdi Türkiye, Ukrayna ve Rusya arasında iletişim ve kanallarının en çok kesiştiği adres haline geldi.
Bu durum dünya kamuoyunda yakından ve büyük bir takdirle izlenirken bunun,
TÜRKİYE KAMUOYUNA YANSIMALARI NASIL OLUYOR?
Geçtiğimiz günlerde Abdülkadir Selvi, Prof. Dr. Ömer Çaha koordinatörlüğünde AREDA Araştırma kuruluşunun şubat ayı araştırma sonuçlarını yayınlamıştı. Orada bile henüz savaş başlamamış olduğu halde ‘Türkiye, Ukrayna gibi bir saldırıya maruz kalması durumunda ülkeyi en iyi yönetebilecek lider kim?’ sorusuna ankete katılanların yüzde 47’si Erdoğan’ı işaret ederek en yakın adaylarıyla çok açık ara fark ortaya koymuştu.
Aynı kuruluşun tam da savaşın başlayıp bütün sıcaklığıyla devam ettiği esnada yapılmış Mart ayı araştırması da elime ulaştı. Bir aylık arada bariz bir farkın ortaya çıkmış olduğunu söyleyebiliriz.
Mesela, “Rusya’nın Ukrayna saldırısı karşısında Türkiye’nin gösterdiği performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Türkiye’yi başarılı bulduğu yönünde cevap verenlerin oranı Şubat ayında yüzde 57,8 iken, Mart ayı araştırmasında bu oran yüzde 69,9’a çıkmış durumda. Ankete cevap verenlerin yüzde 89,4’ü “Rusya Ukrayna savaşında Türkiye’nin tarafsızlık politikasını değiştirmemesi gerektiği” yönünde görüş bildirmiş.
Bu savaşın Türkiye’nin bölgesel ve küresel gücünü nasıl etkileyeceği sorusuna ise ankete katılanların yüzde 46,4’ü “gücünü artıracağı” yönünde, yüzde 24,8’i ise “gücünü azaltacağı” yönünde görüş bildirmiş. Yüzde 28,8’i ise gücünü değiştirmeyeceğini söylemiş. Son dönemde birçok devlet liderinin veya temsilcisinin Ankara ziyaretlerini ise yüzde 60,1 oranında katılımcı “Türkiye’nin dış politikasında belirleyici güç olduğunu gösteren gelişmeler” olarak değerlendirmiş.
Antalya Diplomasi Forumunun uluslararası ölçekte Türkiye’nin imajına katkı sağladığını düşünenlerin oranı yüzde 66,4 olarak yansırken, katılımcıların yüzde 44,6’sı Rusya-Ukrayna sorununu dünyada ancak Erdoğan’ın çözebileceğini ifade etmiş. Onu en yakın takip eden Joe Biden’ın sorunu çözebileceğine inananların oranı sadece yüzde 3,1. Tabii “sorunu iki ülkenin kendi arasında çözüm bularak çözebileceği” düşüncesi ise yüzde 42,5 tarafından paylaşılmış.
Bu sonuçlar bir imtihan gibi yaşanan kriz esnasında hak edilen gerçek notlardır.