Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Hasan Basri Bülbül, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han'ın, katil Netanyahu için tutuklama talebine ilişkin süreci hızlandırma çabasının ne anlama geldiğini analiz ediyor.
Dr. Hasan Basri Bülbül’ün AA-Analiz sayfasında yayımlanan yazısını ilginize sunuyoruz:
Uluslararası Ceza Mahkemesinde Filistin soruşturması devam ediyor. 2015 yılında Filistin Devleti’nin Roma Statüsü’ne taraf olmasıyla başlayan süreç sonrası herhangi bir İsrailli yetkili için yakalama kararı çıkarılmadı. Geçen yaklaşık 10 yıl, Mahkemenin yargı yetkisine sahip olup olmadığına ilişkin garip hukuki tartışmalarla harcandı.
UCM'nin yargı yetkisi tartışmaları
UCM, bulduğu her fırsatta Filistin meselesinde yargı yetkisinin varlığını tartışmaya açarak sürecin oldukça yavaş ilerlemesine sebep oldu. Örneğin, dönemin savcısı Fatou Bensouda, yargı yetkisinin varlığından emin olmak için böyle bir zorunluluğu olmamasına rağmen Mahkemeden bir karar talep ederek, tüm paydaşları dinlemek için kamuoyundan görüş topladı. Bu sırada, Filistin’de apartheid, nekbe ve İsrail saldırganlığı her geçen gün artarak devam etti.
2021 yılında Mahkeme, Filistin’de işlenen suçlardan dolayı İsrail vatandaşları hakkında yargı yetkisinin olduğunu, dava devam ederken gözden geçirilmek üzere, ilk etapta kabul etti. Bunun üzerine Savcı Bensouda, görevi Kerim Han’a devretmeden önce Filistin soruşturmasının açıldığını duyurdu. Ancak Savcı Han, göreve geldiği tarihten itibaren Filistin meselesine yeterince ilgi göstermeyerek gerekli bütçe, zaman ve emeği bu meseleye tahsis etmekten kaçındı. [1] Örneğin, 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları sonrasında savcı hızlı bir şekilde harekete geçerek Ukrayna ziyaretleri gerçekleştirdi, mağdurları dinledi ve soruşturma açıldıktan 1 yıl sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için yakalama kararı talep etti. Bu süre içerisinde Savcı Han, Filistinli insan hakları savunucularının ve mağdurların ısrarlı taleplerine rağmen Filistin’e ziyaret gerçekleştirme ve mağdurları dinleme ihtiyacı duymadı. [2]
7 Ekim sonrası Israil’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan saldırılar, UCM üzerinde ciddi bir kamuoyu baskısı oluşturdu ve mahkemeyi eleştirilerin odağı haline getirdi. Nihayet Filistin soruşturması açıldıktan 3 yıl sonra, Mayıs 2024’te Savcı Kerim Han, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı talebini mahkemeye sundu. Bununla birlikte Han, 3 Hamas yetkilisini de listeye dahil etti.
Ukrayna dosyasında savcılığın talebi üzerinden 1 ay geçmeden Putin hakkında yakalama kararı çıkaran Mahkeme, Netanyahu ve Gallant hakkında 4 aydır hala bir karar veremedi. Zira Mahkeme, İngiltere’nin 10 Haziran 2024 tarihli bir başvurusu üzerine yine yargı yetkisinin olup olmadığının tartışılması gerektiğine hükmetti. Mahkemeye sunduğu dilekçede İngiltere, Oslo Anlaşmaları çerçevesinde Filistin Yönetimi’nin İsrail vatandaşları tarafından işlenen suçlar bakımından yargı yetkisi uygulayamayacağını ileri sürerek, UCM’ye de böyle bir yetkiyi devredemeyeceğini iddia etti. Bunun üzerine Mahkeme, yine tüm paydaşlara görüşlerini sunması için belli bir süre tayin etti.
Halbuki Mahkeme, daha önce Oslo Anlaşmaları’nın soruşturmaya etkisini değerlendirerek yargı yetkisinin varlığını kabul etti. İngiltere’nin talebi karşısında soruşturma aşamasında böyle bir tartışmanın artık yersiz olduğuna karar vermesi beklenirdi. Ukrayna’da olduğu gibi hızlıca yakalama kararı çıkarması gereken Mahkeme, yine anormal hukuki tartışmalara saplanarak meselenin aciliyeti karşısında gereken tedbirleri almakta gecikti.
Filistinliler aleyhine uygulanan çifte standart
Açıkça belirtmek gerekir ki İsrail’in cezasız kalması Batılı güçler tarafından destekleniyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsrailli yetkililerin UCM’de yargılanmasının önüne geçmek için aleni bir şekilde UCM hakim ve savcılarını tehdit ediyor. Bununla birlikte, İngiltere ve Almanya gibi diğer Batılı devletler ise daha yumuşak önlemlerle, yani uluslararası hukuku bir araç olarak kullanmak suretiyle İsrail’e karşı atılan adımları baltalama veya sürüncemede bırakma yolunu tercih ediyor. UCM ise en başından beri zayıf devletlerde işlenen suçları soruşturmakla meşgul oldu ve Batılılara karşı ihtiyatlı davrandı.
Kerim Han, üst düzey Batılı bir yetkilinin kendisine UCM'nin "Afrika ve Putin gibi haydutlar için kurulduğunu ve Batı ya da müttefikleri için olmadığını" söylediğini belirtirken önemli bir hakikate de dikkat çekiyor. [3] Bu durum aslında Han'ın kendi söylemlerinde de yer yer tebarüz ediyor. Han yaptığı açıklamalarda, Filistinlilerin eylemlerini "vahşi", "insafsız" veya "hunharca" olarak nitelendirirken, İsrail’in şiddet içeren çok daha ağır eylemlerini bu tür vasıflandırmalara hiç başvurmadan yalnızca ilgili hukuki çerçeveyi hatırlatarak oldukça ihtiyatlı bir yaklaşımla ifade ediyor. [4] Öfkesini daha ziyade Filistinlilere yönelttiği anlaşılan Han ve Mahkemenin şimdiye kadar zayıfları daha fazla hedef alan geçmişi, bu dengesiz ve ölçüsüz tutumun yargılamalar sonucunda Filistinliler aleyhine çifte standarda yol açabileceği endişesine neden oluyor.
Bununla birlikte Mahkeme Filistin’de yaşananların artık kendi meşruiyeti için bir turnusol kağıdına dönüştüğünün farkında olmalıdır. Bu bağlamda Savcı Han, geçen hafta Mahkemeye sunduğu dilekçede Filistin’de devam eden ihlaller karşısında yakalama kararının en acil şekilde verilmesini talep etti. İsrail ise her zaman olduğu gibi Mahkemeyi hedef alarak talebi antisemitizm olarak nitelendirdi ve bunun en büyük ahlaki utanç olduğunu iddia etti. "Demokratik(!)" bir ülke liderinin Mahkeme tarafından soruşturulmasını, sınırları aşmak olarak nitelendiren İsrail, Mahkemenin yukarıda bahsi geçen üst düzey Batılı yetkilinin itiraf ettiği amaca aykırı davranmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Tüm bu sınırlılıklara rağmen savcılığın Netanyahu ve Gallant için yakalama kararı talebi, İsrail tarafında ciddi rahatsızlık uyandırdı. Böyle bir kararın, ilgili kişiler için ciddi hukuki sonuçları olacağı açıktır. Bununla birlikte, talebin Hamas yetkilileri ile İsrail yetkililerini aynı kefeye koyması İsrail için ayrıca bir sorun yaratıyor. Zira, ağır bir apartheid rejimi uygulayan İsrail için savcılık müzekkeresinde dahi olsa Filistinlilerle "eşit" sayılmak kolay hazmedilir bir durum değil. Filistinlilere uygulanan şiddet, Filistinlilerin dehümanizasyonu üzerine kurulu İsrail propagandası ile meşrulaştırılıyor.
Bu açıdan bakıldığında, Mahkemenin yürüttüğü bu süreç her şeye rağmen önemlidir. İsrail’in özellikle Batı dünyasında söylem üstünlüğünü kaybetmesi, şimdiye kadar faydalandığı cezasızlık halinin sona ermesi için önemlidir.
Kaynakça:
[1] https://opiniojuris.org/2024/01/03/the-icc-prosecutors-double-standards-in-the-time-of-an-unfolding-genocide/
[2] https://opiniojuris.org/2024/01/03/the-icc-prosecutors-double-standards-in-the-time-of-an-unfolding-genocide/
[3] https://www.aa.com.tr/en/middle-east/icc-prosecutor-threatened-court-built-for-africa-and-thugs-like-putin/3225897
[4] https://www.theguardian.com/commentisfree/2023/nov/10/law-israel-hamas-international-criminal-court-icc
https://www.icc-cpi.int/news/statement-icc-prosecutor-karim-aa-khan-kc-applications-arrest-warrants-situation-state