Üçkâğıttan yargılanan hergelenin patronu değil mi?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Bir hergele var.. İşi gücü, lâikçi medyanın üçkâğıtçılarını savunmak. Onları masum göstermek.. Mütedeyyin camiada ise hayâli üçkâğıt icat etmek!

Vakit’e saldırmış yine..
“Üçkâğıda meraklı” diye..
Oysa Türkiye’nin neresine giderseniz gidiniz, bir tane Vakit yöneticisinin, tek bir “üçkâğıt davası”nı bulamazsınız.
Ne dava bulabilirsiniz, ne de savcılık aşamasında bir soruşturma..
Ama ya hergelenin patronu?
Hergelenin patronu hakkında da “üçkâğıt” suçlaması olmadığı aynı netlikte söylenebilir mi?
Hergele benim söylediğim kadar kesin bir ifade ile, “Benim patronum hakkında, gidin istediğiniz savcılığa, bir tane ‘üçkâğıt davası’ bulamazsınız” diyebilir mi?
Diyemez.
Derse önüne koyarız: “Bak hergele.. Çıplak kadın resimleri basarak kazandığınız paralarla altınıza çektiğiniz arabanıza atlayın.. Her gün bir başka mütedeyyin insana çamur atmak için emir beklediğin gazetenden çık. Hemen 15 dakika mesafedeki Küçükçekmece Adliyesi’ne git. Orada patronunun ne üçkâğıtlar yaptığını, savcılıkta değil, ceza mahkemesi dosyasından gör, oku!”
Öyle lafta değil üçkağıt. Belgeli.. Savcılıktan geçmiş, mahkemeye intikal etmiş!
Sadece patronun değil, Genel Yayın Yönetmenin de yargılanıyor o davalarda..
Evet, dava bir değil, birden fazla..
Kimisinde “şirket üçkâğıdı”, kimisinde “vergi üçkâğıdı”..
İki-üç dava ile yetinmezsen, oradan İstanbul Adliyesi’ne git. Sor oradaki danışmaya, “Benim patronun ‘üçkâğıt davası’ ne alemde” diye.. Hemen sana, ilgili savcıyı gösterecekler.. Savcının yanına gidersen, seni sopa ile kovalar, onu da bilesin yalnız...
“Bu kadar üçkâğıdı, ben hiçbir dosyada görmedim” diyecek olan o savcının önündeki dosya ile de yetinmezsen, oradan da Üsküdar Savcılığı’na bir gidersin. Orada da, patronun hakkında dosyalar var!
Bak onlara, sonra başkalarına çamur atmaya kalkışma!
Bu ara benim dikkatimi çeken husus, hergelenin birdenbire depreşen Erkaya sevdası?
Neden acaba?
Yoksa patronu mu istedi, “Erkaya ailesi malvarlığının hesabını veremiyor, bir destek çık” diye..
Öyle ya; patronun 28 Şubat sürecinin en tantanalı günlerinde, elindeki en büyük ikinci gazeteyi,Milliyet’i Korkmaz Yiğit’e satmamış mıydı?
Bir türlü anlayamamıştım ben o satışı!
AydınDoğan, Milliyet’i niye satar?
Paraya mı ihtiyacı var? Yooo!
Basındaki faaliyetlerini mi tasfiye ediyor? Yooo!
Peki niye satmıştı Milliyet’i?
Bu satışta mafya babası Alaattin Çakıcı’nın rolü ne idi?
Ve daha önemlisi, bu satıştan vazgeçildiğinde, Aydın Doğan niye Milliyet’i hemen geri aldı?!
Yoksa bu; derin devlet operasyonlarından birisi miydi?
Ne dersin hergele?
Sor bakalım patronuna..
Ne diyor bakalım bu konuda?
Bir de tutturmuş gidiyor, Vakit için, “Milleti dinden nefret ettiren” diye..
Sen gösterir misin hergele, bir tek Allah’ın kulu, namaz kılarken, Vakit yüzünden namazı bıraksın. Bir tek kişi oruç tutarken, Vakit yüzünden orucunu bıraksın..
Var mı böyle bir tek örnek?
Yok!
Ama ben sana, köşe sahibi olduğun gazete yüzünden, namaz kılamayan öğrenciler göstereyim. Manşetten haber yapıp, “okulda namaz” diye hedef gösterip, kapattırdığınız, bodrum kattaki mescidleri göstereyim. “Toplu sahur” haberleri ile, hedef tahtasına oturttuğunuz yurtlarda, oruç tutanlar için çıkarılan iftar ve sahur yemeklerinin nasıl iptal edildiğini göstereyim. Öğrencilerin, oruç tutamaz hale nasıl getirildiklerini ispatlayayım..
Var mısın hergele? Yoksun değil mi?
Sen bunları biliyorsun zaten.
Hergeleliğinden yapıyorsun zaten!
Neydi sahi hergelenin anlamı? Sözlüğe bakın, görürsünüz!

VAKİT