Aida Begic tarafından yönetmenliği yapılan “Bırakma Beni” filmini Elvan ALAÇAM okuyucularımız için değerlendirdi:
Bosna Hersek’in Oscar’a adayı Aida Begic’in ‘’ Bırakma Beni’’ adlı filmi Şanlıurfa’da yaşayan bir grup Suriyeli muhacir çocuğunun yaşamı üzerinden tüm mültecilerin acılarına değinmeyi amaçlayan bir yapım olarak geçtiğimiz 21 Eylül tarihinde sinemalardaki yerini almıştı. Türkçe ve Arapça dillerinde sunuldu seyircisine 97 dakikalık Türkiye-Bosna Hersek ortak yapımı olan Filmin yapımcılığını da Beşir Derneği üstlenmişti.
Filme dair şunları söyleyebiliriz; üç yetimin hayalleri ve yaşadıkları acı tecrübeler harmanlanarak kurgusal zeminde bir araya getirilmiş. Bir yetimhane de ve Urfa’nın tarihi dokusunda üç farklı hikâyenin derleme kurgu tekniği ile bir araya getirilmesi ile farklı sahnelerin birbirine bütünlük içerisinde bağlanmasının amaçlanmadığı seyircinin duygusal dramaya dâhil olduğu hikâyelerin birleştirilmesi ile oluşan yapısı ve ilk başlarda seyirciyi olaya dahil edemese bile ikinci sekans ile birlikte seyirciyi çekmeyi başaran bir yapım.
Filmin başkahramanlarının hikâyelerine bakacak olursak;
İsa, annesinin ölümünün ardından Suriye’den Şanlıurfa’daki bir yetimhaneye gönderilen bir gençtir. Babasını Suriye’de kaybeden Ahmad’ın en büyük amacı tanınmış biri olarak babasının onu fark edeceği bir üne kavuşmaktır. Babasının ölümünden sonra yeniden evlenip İstanbul’a yerleşen annesi tarafından yetimhaneye terk edilen Motaz ise bir ses yarışmasına katılarak annesinin onu tekrar kendi evine alacağı günlerin hayalini taşımaktadır.Bu üç arkadaş hayallerine giden yolda para kazanmanın gerekli olduğunu düşünerek Balıklı göl civarında mendil satarak birikim yapma uğraşındadırlar. Hayallerine giden yolda İsa’nın önünde borçlusu olduğu Karaca adlı genç bir serseri vardır, üç çocuğun hayallerine giden yolda engeller peşlerini bırakmazken hayallerini de kovalamaya devam edeceklerdir…
Motaz’ın birgün bir ses yarışması broşürü ile gelmesi ile beraber işler biraz daha kahramanlar için değişir. Yarışma için Adana’ya hep beraber gitmeleri gerekir. Hayaline yaklaşmıştır Motaz, canlı yayında kendisini annesine göstermek ister. Yarışmaya bir yardımseverin desteğiyle giderler. Motaz sahnede şarkısını henüz söylemeye başlamışken şu sözleri söylerken yüreği burkulur, gözleri dolar, sahneyi terkederken dilinde şu kelimeler vardır;
‘’Gökyüzümüz rüya görüyor
Nerede güzel günlerimiz diye…
… Geri verin barışı bize… ‘’
Sahnenin bulunduğu salondan çıktıktan sonra geleceğe dair hayaller kurmaktadır…
Ve ışıklar açılır. Işıklar açılmasa filmin bittiğinin anlaşılması zor. Film kurgusal olarak zayıf kalmakla beraber hikâyelerin birbirleriyle olan ilintileri filmin neyi anlatmak istediğini açıkça göstermekte.
Filmden tam anlamıyla bir sonuç çıkarmak zor. Yetimlerin hikayelerinden kısa kesitler alınmış olup yetimlerin, mazlumların, yoksulların, ülkesini terk etmek zorunda kalmış aile ve akrabalarına dair sadece hatıraları olan insanların yaşadığı zorluk başarılı ve biraz daha girift tekniklerle anlatılmış.ama. Bir nebze de olsa seyircisine mutlaka ama mutlaka acının hissiyatını tattıracaktır.
İnandırıcılığı arttırmak amacıyla gerçek yetimlere kendi hikâyelerini oynama şansı tanınmış ama inandırıcılığın tam olarak seyirciye aksettirilmesi başarılı olmamış.
Ayrıca filmden elde edilen gelirin yetimler için harcanacak olması filmin birden fazla iyi işi amaçladığını, sadece kâr elde etmek ya da yaşananları kameraya kaydetmekle kalmayıp bir iş yapılacaksa onun en iyi hallerinin gözetilmesinin örneği olmuş. Müslümanların özelinde tüm sinema dünyası için anlamlı bir yapım olmakla beraber yapımın eksikleri de dramasında yerini almış.
Yine yetim ve öksüz kalmış, terk edilmiş savaşın izlerini en çok taşımak zorunda kalan çocuklardan bahsedilmesi, gelirinin yetimlere bağışlanması güzel bir hal olmakla birlikte seyircinin filmin seyirciyi tatmin etmiş olmasının da öneminin gözetilmiş olmasını beklerdik. Ancak filmin güzel olması için tek başına bunlar yeterli değil ne yazık ki. Çekim teknikleri ve görüntü kalitesi güzel olsa da olaylar arasındaki ilişkinin zayıflığı ve filmde zamandan tasarruf için olsa gerek bazı detayların seyircinin inisiyatifine bırakılarak, sahnelerin atlanmış olması filmin anlaşılmasını güçleştirmiş. İzleyiciye daha çok yetimlerin yaşadıkları zorluklar hissettirilmeye çalışılmış, yetimlere karşı bakış açımızın değişmesi ve yetimlerin gündemimize girmesi amaçlanmış olmakla birlikte Türkiye’nin ve Müslüman dünyasının sürekli olarak sorunlarla muhatap olması sinemayı biraz geri planda bırakmış olmakla birlikte sayıca çoğalmakta olan Müslüman yapımlar daha fazla seyircinin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu nokta da hassasiyetlerin artması arzu edilmekle birlikte, genel anlamda izlenebilir ve düşündürücü bir yapım olmuş.
Sonuç olarak savaşın kaybedenlerinin çocuklar olmadığı…
Yetimlerin başlarının okşandığı, ellerinin tutulduğu ve yüzlerinin güldüğü bir dünya için; yalnız bırakılmadığı, terk edilmediği, bir coğrafya için; “Bırakma Beni” diyor çocuklarımız.