TV NET’de Hilal Güven Özbey’in sunduğu Orta Kuşak programında Seyyid Kutup gündemleştirilecek.
Canlı yayında Seyyid Kutup’un şehadetinin 46. yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilecek programın konuğu Hamza Türkmen. Program bugün (29 Ağustos Çarşamba) saat 12.00’de başlayacak.
- - - -
Seyyid Kutup 1964’te hapisten çıktıktan hemen sonra “Maallim Fî't-Tarîk” (Yoldaki İşaretler) kitabını yayınladı. Mısır’ın Firavunu olarak bilinen diktatör ve Arap ulusçusu Cemal Abdunnasır, bu kitabın yayınlanmasına oldukça öfkelendi ve Kutup’u arkadaşlarıyla birlikte yeniden tutuklattı. Bu kitaptaki görüşlerinden vazgeçmesini ve kendisinden özür dilemesini istedi. Rahmetli Seyyid Kutup, tağutların önünde eğilmeyeceğini ve görüşlerinden geri dönmeyeceğini ifade etti. Bunun üzerine Kutup “Suud rejimi adına devrim yapmak” iftirası ile yargılandı ve iki arkadaşı Muhammed Yusuf Havvaş ve Abdülfettah İsmail ile birlikte bundan 46 yıl önce bugün (29 Ağustos 1966’da) sabaha karşı idam edildi. Son sözü şuydu: “Bir mümin münafıktan özür dilemez.”
Seyyid Kutup, Yoldaki İşaretler kitabındaki tespitleriyle Müslümanların tarihi ve toplumsal gerçekliğini ve sünnetullahın merhalecelik boyutunu daha açık ve anlaşılabilir tarzda ortaya koymuştu. Başta İhvan-ı Müslimin olmak üzere diğer İslami hareketleri daha tutarlı bir ufuk ve gelecek tasarımı için özeleştiriye davet eden Kutup, yeniden arınma, ıslah ve inşa konusunda tüm Peygamberlerin sünnetini yenide hayat sahnesine davet ediyordu.
Seyyid Kutup yerel ve küresel istikbara karşı kitlesel bir tutsaklığı yaşayan tüm Müslümanları ve İslami hareketleri öykünmeci yöntemleri bırakıp, köklü ve sahici bir değişim için sünnetullah çizgisinde merhaleci bir mücadeleye davet ediyordu. Onun çağrısının, iki yıldan buyana Ortadoğu ülkelerindeki diktatörlüklere karşı yürütülen mücadelenin en büyük bileşeni olan Müslümanlar tarafından daha iyi anlaşıldığı fikrini güçlendiriyor. Zaten Nasır Diktatörlüğü’nün Enver Sedat’tan sonraki halefi olan Hüsnü Mübarek’e karşı Mısır’da kazanılan başarının en örgütlü ve kitlesel gücü olan İhvan-ı Müslimin’in şu anki lideri Muhammed Hadi de Seyyid Kutup’la beraber tutuklananlar arasındaydı. Kutup ve iki arkadaşı idam edilirken, Hadi de 9 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı.
Aşağıda, bugün TV NET’te Seyyid Kutup’la ilgili canlı yayına konuk olacak Hamza Türkmen’in Kutup’la ilgili Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri kitabında yer verdiği “Seyyid Kutub’un Mesajını Anlayabilmek ve Geliştirebilmek!” başlıklı bölümden kısa bir alıntıyı aktarıyoruz:
“ Kutub, Yoldaki İşaretler adlı çalışmasıyla o zamana kadarki İslâmi mücadele sürecine hem ciddi bir özeleştiri hem de ciddi bir açılım getiriyordu. Ciddi bir durum değerlendirmesi ve tutarlı bir tarih ve toplum analizinin yapılmasını teşvik ediyordu. Kur’an merkezli bir din anlayışını öncelemeyi ve Kur’an merkezli yeniden bir inşa sürecini öneriyordu. Onun öncelikli pratik hedefi, artık toplumu veya “ümmeti”, Reşid Rıza’nın İslâm coğrafyası kuşatma ve çaresizlik içindeyken bir çıkış olsun diye açtığı yoldan hareketle bir an önce İslâm devletine götürmek değil, önce cahiliyeden sıyrılıp (veya hicret, “şuur planında ayrılık”) ümmeti var kılacak “Kur’an Nesli”ni, Kur’an nesli nüvelerini oluşturabilmekti. Temeli olmayan bir binanın çatısını kurmaya kalkışmak ve bu konuda beklenti üretmek anlamsızdı. Toplumsal değişimin aşamaları sünnetullaha uygun olmalıydı. Onu seven ya da eleştiren Müslümanlar, uzun bir süre onun ulaştığı bu öncelikli tespitleri sistematik bir bütünlük içinde anlamak, tartışmak veya geliştirmek hususunda pek başarılı olamadılar.
Kutub, dünya sistemine entegre yerel cahili yapılardan en başta bilinç yani kimlik düzeyinde bir ayrışmayı öneriyordu. Çünkü Yoldaki İşaretler kitabının başında şu tespitlerde bulunuyordu:
“Bugün insanlık cehennemi bir uçurumun kenarında duruyor. Bu, başının üzerinde asılı duran yok oluş tehdidi yüzünden değildir. Çünkü bu tehdit, hastalığın kendisi değil, belirtisidir. İnsanlığın uçurumun kenarında bulunması; hayatın normal şekilde gelişmesini, sağlıklı bir biçimde ilerlemesini sağlayacak ‘değerler’ açısından iflas etmiş olması yüzündendir.”
Değerler erozyonu yaşayan dünyada çözüm, İslâm’a hicretteydi. İçinde yaşadığımız toplumlar kurgusaldı. Bu cahiliye toplumlarından, bu toplumlarla ilişkimiz sürerken kimlik olarak hicret edilmeli ve “Yeniden Kur’an Nesli’nin İnşası”na yönelinmeliydi.1 Kutub, Müslümanlara Yoldaki İşaretler’deki “Seçkin Kur’an Nesli” bölümünde şunu öneriyordu:
“... Yeryüzünün her köşesine çöreklenmiş olan cahiliyeye karşı göğüs gerecek ve bu yolculuk esnasında çevresini kuşatmış olan cahiliye güçlerine karşı bir yandan belirli bir uzaklığı muhafaza ederken, öte yandan bu güçlerle yine belirli bir münasebet halinde olmayı ihmal etmeyen bir cemaat teşkil etmeleri gerekir… Bazı müşriklerle ticari alışveriş ve gündelik hayat boyunca bazı ilişkiler kurulsa bile, şuur alanında gerçekleşen kopukluk ve ayrılık başka, gündelik basit ilişkiler başka bir şeydir.”
Kutub’un cahiliyeden ayrışma ve Kur’an neslini inşa etme hedefi, hem sömürgeci Batı’nın onay verdiği kurulu ulus toplumların ideolojik yapısını ifşa ediyor ve hem de bu kurulu ulus toplum yapılarından Müslümanları arındırıp/ıslah edip, tevhidi mücadele içinde ümmeti yeniden inşa projesi hedefine yöneltiyordu. Toplumların nefislerindekini değiştirmelerine vesile olacak örnek ve uyarıcı, fikrî ve siyasi her türlü tuğyana karşı direniş ve şahitlik görevini yerine getiren bir Kur’an nesli veya Kur’an nesli nüveleri var olabilmeliydi. Öncelikle bu hedefe varılabilmeliydi ki, muhatap olunan toplumlar gereğince uyarılabilsin ve toplumsal dönüşümün sahih yoluna ulaşılabilsindi. Böyle bir zemin oluşturulmadan, İslâm adına vahyin şahitliğini üstlenecek hiçbir sosyal-siyasi proje temellendirilemez ve iktidar hedefi öncelenemezdi. Kulluk görevimizin yerine getirilmesine imkan sağlayacak projelerin meşruiyeti, mevcut cahili sistemlerle girişilecek ilişkilerdeki pragmatik hesaplara ve tekfirci veya darbeci programlara göre değil, düşüncede ve amelde Kur’an neslini inşa etme mücadelesine dayanarak elde edilmeliydi.
O, ulaştığı mesajla, alışılmış düşünsel ve metodik kalıpları aşmaya, yeni ve sahih bir tefekkür ve hareket ufku oluşturmaya çabalıyordu. O, Rasulullah’ın (s) Kur’an’la yoğurduğu ilk sahabe nesli gibi vahyî ölçüleri, şahitliği ve niteliği önceleyen, hayatın ve mücadelenin içinde düşünsel ve sosyal yeni bir ıslah projesi geliştiriyordu. Seyyid Kutub’un geliştirmek istediği Kur’an kaynaklı ıslah projesi, tüm İslâmi hareketler için yeni bir muhasebeyi, arınmayı ve reorganizasyonu gerektiriyordu. ”
1. Salih el-Verdani, Mısır’da İslami Akımlar, sf. 94, Fecr Yayınları, Ankara, 1988.