Günlerdir tartıştığımız konular, hep “gazeteci”ler ekseninde dönüyor. Medya patronlarının “vergi kaçakları”nı tartışıyoruz. “Kâğıt üçkâğıdı”nı tartışıyoruz.
Köşe yazarlarının, kendi patronlarının kaçakçılıklarını örtbas etmelerini tartışıyoruz. Gazetecilerin yargıya meydan okuyup, arkasından meydan okuduğu konuda yalan söylediğini ispatlayınca “kişisel veriler açıklanıyor” tartışmalarını yapıyoruz.
En bariz şekilde suçlu oldukları konularda bile, üste çıkan “gazeteci”ler ile karşılaşıyoruz!
Gerçekten de gazetecilik, Türkiye’de en önemli mesleklerden birisi.
Avukatlık ekseninde düşünün. Kaç kişiyi, ne derece etkiler bu meslek? Doktorluk; bazı insanlarımız için hayati bir branş olabilir. Ama yaygın olarak düşünelim, milyonlarca insanı ne derece etkiler?
Mühendislik ve diğer meslek dalları..
Hepsinin etkilediği halk topluluğu sınırlı..
Ama gazeteciler öyle mi?
Tüm toplumu alıp, sürüklüyorlar peşlerinden.. Kimi zaman uçuruma.. Kimi zaman yangının direkt içine..
Bir yalan haber, ülke gündemini alt-üst ediyor.
Bir ısmarlama haber, veya etkili bir yerden gelen telefonla görülmeyen önemli bir haber, veya bir bardak suda kopartılan kocaman fırtınalar, toplum hayatını alt-üst ediyor.
Sadece şu mahallede, bu ilçede, o ilde falan değil. Tüm Türkiye’nin gündemi değiştiriliyor! Hatta dünya gündemine bile çıkışlar yapılıyor!
Dolayısıyla gazetecileri önemsemeliyiz.
“Biz de gazeteciyiz.. Bizi önemseyin” anlamında değil.. Ülke gündemini iğdiş edenlere dikkat etme anlamında, gazetecileri önemseyin!
Bakın, İzmir GazetecilerCemiyeti’nde dün seçim varmış!
İzmir GazetecilerCemiyeti Başkanı şıllardır Erol Akıncılar isimli bir zattır. Ankara’nın ki Nazmi Bilgin. İstanbul’daki dükalığın başkanı da Orhan Erinç’dir.
Beyler buralarda, kendilerine adeta birer sultanlık kurmuşlar.
Görüntüde seçim yapılıyor. Beyler yine, yine, yine seçiliyorlar!
Yani, saltanatın, görüntüde seçimle süslenmiş hali!
Oysa; seçim yapılan bir yerde, üstüste 7-8 defa aynı isim işbaşına gelebilir mi? Normal şartlarda böyle bir şey mümkün mü? Sadece bir ilde bu sonuç çıksa, “Çok başarılı, çok sevilen bir başkan. İstisnai bir durum” derim.
Ama üç ilde de aynı hikâye!
Ülke genelinde belediye seçimlerine, milletvekili seçimlerine bakın.. Bir seçimi kazanan liste, öbür seçimde kazanması çok zor.. Ama bu beyler, 15 yıldır derneklerin başında, saltanat sürüyorlar!
Kimin parasıyla?
Sizin paranızla.. Basın İlan Kurumu’ndan 1.5 trilyonu alıyorlar. Sonra size “ısmarlama politikacı” dayatıyorlar! Size, sözde “örnek bürokratlar” dayatıyorlar! Kendi ideolojilerine uygun politikacılar güzel.. Kendi kafa yapılarına uygun bürokratlar işbaşına..
Onların kafa yapılarına uygun olmayan idareciler ise, bir vesile bulunup, hedef tahtasına..
Sizin cebinizden çıkan 1.5 trilyon ile, o dernekler ne yaparlar, merak ediyor musunuz?
Dün İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne başkanlık yarışında, mevcut başkan açıklıyor: “Her üyeye televizyon hediye edeceğiz. Kaza ve ölüm sigortası getireceğiz.”
Amanın ki ne amanın!
Adam, değme politikacılara taş çıkartıyor!
Bir tane gazeteci bile çıkıp karşısına, “Sayın Başkan; televizyon hediyesi ile, bizim oyları mı kafalayacaksın? Ne kadar kirli bir vaad bu?” demiyor..
Ama aynı gazeteciler, Tunceli’de seçmene Fak-Fuk-Fon’dan Çamaşır makinası dağıtılmasına kıyameti kopartırlar..
Tunceli’deki seçmenin ekonomik durumu ile, İzmir’deki gazetecinin ekonomik durumunu da, varın siz karşılaştırın!
Nereden geldik buraya? Gazetecilerin, ülke gündemini yönlendirme gerçeğinden..
Evet, bu gazeteciler; “başkan olmak için televizyon vaadinde bulunan” gazeteciler ve bu vaadi sus-pus olmuş durumda dinleyen gazeteciler, bu ülke gündemini yönlendiriyorlar!
Siz; işte tüm bunlara karşı uyanık olun.. Siz, bunların verdikleri her haberin arkasında, “televizyon vaadi” var mıydı, yok muydu gerçeğini hep araştırın!
İstedikleri kadar inandırıcı tonda ve meydan okuyarak haberler sunsunlar.. Her haberlerini, aksi ispat edildiğinde, “kişisel veriler yayınlanıyor” diye kıvırırlar mı acaba, merceği ile izleyin.. İzleyin ve bilgi kirlenmesine engel olun!
VAKİT