Hz. Peygamber’i (sas) karalama kampanyası O hayattayken de vardı.
Hukuk karşısında, ahlâk zemininde ve toplum vicdanında O’nunla hesaplaşamayan klikler iftiralarla aziz şahsını itibarsızlaştırma yoluna giderek davasının önünü kesmeyi amaçlamışlardı. Dünden bugüne seyreden bir karalama kampanyası hep var... Ancak yeni bir dönemdeyiz. Adına küreselleşme dediğimiz bu dönemde bilgi akışı sınırsız ve o kadar da hızlı dolaşıma giriyor. Bu süreçte farklı kültürler de daha fazla görünürlük kazanmış durumda. Yapılan yeni saldırılar bu yeni dönemin imkânlarını ve formatını kullanarak yol alıyor. Gözlerden kaçmıyor, Hz. Peygamber’e (sas) yapılan saldırılar küreselleşme çağında ve özellikle de son onbeş yılda tedricen kesifleşti. Beraber yaşamanın çok konuşulduğu bu dönemde, beraber yaşamanın olmazsa olmaz koşulu olan “kutsalların dokunulmazlığı” prensibi hiçe sayılarak kutsallara yönelik provokatif söylem ve eylemler, zaman zaman da erotize bir dille, objektif habercilik, “fikir hürriyeti” gibi hümanist söylemlerle tedavüle sokuldu. İslâm’ın kutsallarına yönelik saldırıların Soğuk Savaş’ın bitmesiyle tedricen artan bir seyir izlemesi tesadüfle açıklanamaz. Bunun, küresel kapitalist sistemin Soğuk Savaş’ı, komünist düşmanı hezimete uğratarak tarihin dışına itmesi neticesinde İslâm’ı yeni stratejik küresel düşman olarak ilan etmesiyle ilişkisi vardır. 1995’te, NATO Genel Sekreteri Willy Claes; “İslâm fundamentalizmi, komünizmden daha tehlikelidir”, “NATO’nun yeni hedefi, radikal İslâm’la mücadele etmek olacaktır” demişti. Arkasından bu açıklamayı teyit eden nice açıklamalar ve askerî hamleler sökün etti. Bush, 11 Eylül eylemlerini bahane ederek “Haçlı Seferi” başlatığını ilan etti. Bu yeni süreçte karikatür saldırısı, minare krizi, Kur’an mushaflarının yakılması, İngiltere’de Selman Rüşdi’ye verilen şövalye nişanı, İslâm karşıtı filmler, belgeseller, kitaplar hep bu sürecin psikolojik savaş cephesininin bir ürünü olarak tedavüle sokuldu. Hem Müslüman coğrafyada fiili saldırıları hem de Batı’da Müslümanlara karşı sergilenen ayrımcılığı haklı çıkarmayı ve kanunlarla İslâm’ın kamusal alanda görünürlülüğünü daraltmayı hedefleyen bir formatta peş peşe kışkırtmalar yapıldı. Bir taraftan Batılı insanın Müslümanlara dair tarihsel korkusu uyandırılırken diğer taraftan da Müslüman sokakların psikolojisi sanat, fikir hürriyeti adı altında kutsallara yönelik planlı operasyonlarla ele geçirilmek ve belli hedeflere yöneltilmek istendi. Hâlâ da öyle. Bu zeminde Müslümanlarla Batılı halklar planlı bir şekilde karşılıklı güven bunalımına zorlanıyor. Zamanlaması ve hedefleri iyi seçilen kışkırtma eylemleri içi boş, süflî ve hakaret dolu olsa da küresel haberciliğin ve internetin gücüyle küresel çapta etki yapmayı iyi beceriyor. Çok az bir bütçeyle, tarihsel gerçekleri çarpıtarak, sanatsal kalitesi yerlerde sürünen komplo bir filmle belki bir savaşla elde edilebilecek sonuçlar devşiriliyor. Daha şimdiden onlarca masum öldü. Müslüman ülkeler karıştı, Müslüman halklar ülkelerinin güvenlik güçleriyle çatıştı. Bu çatışmalar nerede duracak, kestirmek zor. Efendimiz’e (sas) yapılan aşağılık bir saldırının küresel etki yapması küresel medyanın, internet sosyal paylaşım sitelerinin hayatımızı kontrol eden tehlikeli gücünü karşımıza çıkartıyor. Bu da kaçınılmaz olarak hakikatle yalan ve komplo içerikli haberi iç içe sunan küresel medya ve küresel sosyal paylaşım siteleri karşısında ne yapmalıyız, sorusunu gündeme almamızı gerekli kılıyor.
YENİ AKİT