Tutarsız çevreciliğin ideolojik kökenleri!

Yeni Akit Gazetesi yazarı Ali Osman Aydın bugünkü yazısında İBB tarafından "kanser" oldukları gerekçesiyle kesilen 112 ağaç karşısında takınılan tutarsız tavırların analizini yapıyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Tek Tarz-ı Siyaset

İstanbul’un en müstesna, en görkemli ve en şiirsel caddelerinden biridir Çırağan Caddesi. Lise yıllarımızda o uzun, büyüleyici caddede yürürken, kim bilir kaç Sultan eskitmiş o haşmetli ağaçların caddenin üzerine yemyeşil bir şemsiye gibi kapladığı silueti, sürurla seyrederdik. Cadde sadece, hışırdayan ağaçların ninnisini içimizde duyarak yürümek için yapılmıştı sanki.

Geçen hafta o cadde üzerindeki ağaçlardan 112 tanesinin İBB yönetimi tarafından kesildiği haberini üzüntüyle öğrendik. Gerekçe: Ağaçların “kanser” olması imiş… Söylenenlere bakılırsa İBB yönetimi, infaz ettiği ağaçlar için Orman Müdürlüğünden de izin almamış.

Bir parkta yahut daha farklı bir noktada olsa, ağaçların taşınması, gerekiyorsa kesilmesi makul karşılanabilir. Fakat tarihi değeri ve önemi olan, neredeyse etrafındaki tarihi dekorun ayrılmaz bir parçasına dönüşen ağaçların kesilmesi, normal olarak vicdanları ayağa kaldırıyor.

Başka bir çözüm üretilemez miydi? Bu ağaçların hastalıklara karşı gerekli bakım işleri itina ile yapıldı mı? Kimi uzmanlar ağaçların taşınarak tıpkı hasta insanlar gibi izole edilerek tedavi edilebileceğinden bahsediyorlar. Mesela bu ağaçların başka bir noktaya taşınarak izolasyonu, mümkün değil miydi? Hastalık, budama işlemlerinde yeterince dezenfekte edilmeyen aletlerden dolayı ağaçlara bulaşmış olabilir mi? İnsan sordukça soruyor…Ve daha korkunç senaryo: Acaba sözünü ettikleri hastalık, diğer tarihi ağaçlara da bulaşmış olabilir mi?

İBB yönetimi tutarlı bir açıklama yapmadı henüz.

Ağaç kesilmez diye bir kaide yoktur. Kesilir, çünkü kesilmesi gereken durumlar olabilir. Nitekim bugün yaşadığımız şehirler ancak bu şekilde vücuda gelebilmiştir. Yaşam alanları için, yollar için ve farklı kamusal niteliği olan ihtiyaçlar için elbette ağaçlar kesilebilir. Hükümetimiz de bazı ihtiyaçlar için bu yola başvurmak durumunda kalmış, ancak kestiğinden fazlasını bir başka yere dikmek suretiyle oluşan açığı fazlasıyla telafi etmiştir. Hatta Cumhuriyet hükümetleri içerisinde ağaç dikme şampiyonluğu tartışmasız Erdoğan hükümetlerinindir.

Ancak bazı ağaçlar da vardır ki, onlar diğerlerinden farklı muameleyi hak ederler. Çırağan caddesini, Yıldız, Emirgan, Aşiyan ve Gülhane’yi süsleyen o güzelim ağaçlar böyledir mesela. Onlar tıpkı manzara gibi, tarihi eserler gibi dekorun bir parçasını oluştururlar.

Meselenin bir başka boyutu da… 2013 yılında Gezi parkındaki 10-15 ağaç için hükümeti “yeşil düşmanı” ilan ederek ülkeyi kaosa sürüklemekte sakınca görmeyen, sol seküler çevrelerin, Çırağan Caddesinde kesilen ağaçlar için üç maymunu oynamalarıdır.

Politik paylaşımlarıyla hükümetin yaptığı bir çok şeye karşı derhal mevziiye sıralanan Tarkan, Cem Yılmaz, Fazıl Say, Gökhan Özoğuz gibi çakma aktivistlerin, gazeteci görünümlü sömürge kalemşörlerinin İmamoğlu’nun bu oldu bittisine karşı süt dökmüş kediye dönmeleri, kör bir partizanlıktan ve samimiyetsizlikten başka şeylerle de izah edilebilir, ama edebimiz müsait değil.

Fakat bu ağaçları kesen AK Partili bir belediye olmuş olsaydı ortalık savaş yerine döner, sanatçı tayfasının hemen arkasından İmamoğlu çıkar “Çok üzülüyorum”la başlayan çevreci mesajlar verir ve AK Partiye oy veren insanların da ne medeniyetsizlikleri, ne cehaletleri, ne de yeşil düşmanlıkları kalırdı!

İşte böyle husumet dolu, iki yüzlü ve kibirli bir muhalefetle karşı karşıyayız.

Fakat buna biz Kemalizm’den beri aşinayız. Kemalistlerin devlet yönetme usulleriyle, tarihi ağaçlara sahip çıkma usulleri arasında hiç fark yok. Onlar “eserleri” muhafaza etme, ıslah etme, iyileştirme nedir bilmezler; “kanser” gibi bir bahane öne sürer ve doğrudan kesip atarlar. Bu onların tek tarzı siyasetleridir. Tıpkı zamanında tekke ve zaviyelere, tarikatlara içinde bozuk adamlar var diye kıydıkları, cemaati az diye camileri gayri Müslimlere sattıkları gibi. Yüzyıllar içinde yetişmiş kimi insan, kimi kurum; kimi taştan, kimi kağıttan ne kadar yetişmiş çınarımız varsa, Kemalistler ya kesti ya yıktılar. Hem de yaptıklarıyla gurur duyarak.

Şimdi ellerine fırsat geçtiği anda yetişmiş çınarlarımızı türlü bahanelerle keseceklerinden şüphemiz yok. Nitekim “Temel atmama” törenlerine, “derhal yatırımı durdurduk” övünmelerine, “Kanal İstanbul’u yaptırmayacağız” naralarına şahit olduk bunların… Yapmamakla, durdurmakla, yıkmakla, “kesip atmakla” övünen bir muhalefet geleneği bu… “Bir mümin aynı delikten iki defa ısırılmaz…” Hadisin anlamını ve kökünden kesilen çınarları akıldan çıkarmayalım. Ağaçlardan anlaşılacağı üzere Kemalist muhalefet ne kadar “çevreci” ise, bir o kadar ve belki ondan fazla demokrattır!!!

Not: Değerli dostlar, bundan sonra gücümüz yettiğince Salı ve Cuma günleri burada olacağız inşallah. Görüşmek üzere.

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu