Tutarlılık

Ahmet Altan

Belki ben eski kafalıyım ama hâlâ insanların konuşmalarında bir tutarlılık olsun isterim.

Söyledikleri bir mantık bütünlüğü içinde bir anlam kazanmalı bence.

Sanırım siyasetçilerimizin çoğu böyle bir tutarlılık aramıyor.

Bazı siyasetçiler ve bazı yazarlar diyorlar ki “önce PKK silah bırakmadan Kürt meselesinde hiçbir adım atılamaz, atılırsa bu vatana ihanet olur.”

Şimdi bu cümle “PKK” ile “Kürt sorunu” arasında birebir ilişki kuruyor.

Onların mantığına göre bakarsak “anayasayı değiştirmemiz, Kürtlere eşit haklar vermemiz, onları zorla Türk ilan etmememiz için PKK’nın silah bırakması zorunlu.”

Yani bu devletin Kürt vatandaşlarına “eşit haklar” tanıması, bu devletin ya da bu toplumun sorunu değil.

Bu devlet ve bu toplum, “Kürtlere eşit haklar tanınması gerektiğine” inanmıyor.

Ama PKK silah bırakırsa bunun karşılığında bu hakları verecek.

O zaman tabii şu soru çıkıyor oraya:

Eğer PKK olmasaydı bu hakları Kürtlere tanımayacak mıydık?

“PKK olmasaydı da bu hakları verirdik” diyorsanız neden bu hakların verilmesini PKK’nın silah bırakmasına bağlıyorsunuz?

“PKK olmasaydı bu hakları vermezdik” diyorsanız o zaman da Kürt sorununun çözümünü tümüyle PKK’nın varlığına bağlamış oluyorsunuz.

Kürtlerin “haklarını” almasının PKK’nın silahlı mücadelesi sonucu olduğunu söylüyorsanız o zaman da PKK’ya “terör örgütü” diyemezsiniz.

Çünkü bu mantığa göre PKK “Kürtlerin haklarını almasını sağlayan örgüt” oluyor.

Ve, onun silahlı mücadelesini fevkalade haklı bir zemine yerleştirmiş oluyorsunuz.

PKK’ya en fazla karşı çıkanların, “PKK silahları bırakmadan Kürt sorununu çözmeyi ihanetle bir tutanların”, PKK’yı “hak mücadelesi yapan” bir örgüt olarak değerlendirdikleri ortaya çıkmıyor mu?

Sizce bu mantık tutarlı mı?

Çıkış noktanız “haksız” bir nokta olursa, ondan sonra pozisyonunuzu savunmak için gittikçe daha fazla tutarsızlaşmak zorunda kalırsınız.

Tutarlı olabilmek için Kürt sorunu ve PKK konusunda iki yaklaşımınız olabilir.

Ya dersiniz ki, “bu hakları PKK’nın silah bırakması karşılığında veririm” ve bunu söyledikten sonra silahın nasıl bırakılacağını, hakların nasıl verileceğini oturur PKK ile konuşursunuz.

Ya da dersiniz ki “Kürtlerin haklarını PKK olmasa da vermek zorundaydık” ve PKK’nın silah bırakmasına bakmadan bu hakları vermek için harekete geçersiniz.

Bu iki yaklaşımın dışındaki bütün yaklaşımlar tutarsızlığa mahkûm olarak görünüyor bana.

Ben, Kürtlerin haklarının PKK olsa da olmasa da verilmesi gerektiğine inananlardanım.

Bu toplum kendi içindeki eşitliği çok yıllar önce sağlamalıydı.

Zaten öyle yapsaydı ne PKK olurdu, ne savaş olurdu, ne de bunca insan ölürdü.

Öyle yapılmadı.

Ve, silahlı mücadele patladı.

PKK’dan önce sadece “Kürt sorunu” denen bir sorunu vardı Türkiye’nin.

Bu sorunu çözmediği için şimdi iki sorunu var.

Biri, toplumsal eşitlik projesi olarak Kürt sorunu.

Diğeri savaşın ve kanın durması için PKK’nın silah bırakmasının sağlanması projesi.

Bu iki sorun birbirine bağlandı elbette ama sıralamaları değişmedi.

PKK olduğu için Kürt sorunu yok, Kürt sorunu olduğu için PKK var.

Çözümü de aynı sıralama içinde yapmak zorundasınız.

Kürt sorununu çözmek, Kürtlere eşit vatandaşlık hakları tanımak, toplumsal dengeyi ve huzuru yaratmak, PKK olsun ya da olmasın bu ülkenin görevi.

Bunu yaparken de PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak koşulları konuşursunuz.

Dağdaki binlerce insanın yeniden hayata ve siyasete “silahsız” olarak katılmasının yollarını açarsınız.

Ama bunun tersini yapamazsınız.

Sadece PKK’yı yenerek veya silahsızlandırarak veya dağdan inmeye ikna ederek Kürt sorununu çözüme kavuşturamazsınız.

Çünkü asıl sorun PKK değil, asıl sorun bu ülkenin vatandaşları arasındaki eşitsizlik.

Bu toplumda öyle bir “eşitsizlik” olmadığını savunanlar inanılmaz bir tutarsızlık ve demagojiyle, “Türklük bir etnisiteyi göstermiyor ki, bu ülkenin vatandaşlarına Türk deniyor” diyorlar.

O zaman izninizle onlara bir basit soru daha sormamız gerekiyor.

Eğer bu ülkenin vatandaşlarına “Türk değil de başka bir şey denseydi”, mesela anayasada “bu ülkenin vatandaşlarına Kürt denir” denseydi, Deniz Baykal ya da Devlet Bahçeli kendi kimliklerini açıklamak için “ben Kürdüm” mü diyeceklerdi?

Baykal’ın ve Bahçeli’nin Türklükleri sadece “anayasadan” mı kaynaklanıyor gerçekten?

Bu ikisi aslında Türk değil mi?

Sadece “anayasada” öyle yazdığı için mi “biz Türküz” diyorlar?

Eğer öyleyse bunu açıkça söylemeleri gerekmez mi?

“Kürtler neden huzursuzlanıyor, biz de aslında Türk değiliz ama anayasa yüzünden öyle diyoruz” desinler.

Sizce böyle bir şey diyebilirler mi?

Ben “tutarlı” olmaktan yanayım çünkü tutarlı olmadığınız zaman sürekli saçmalayan bir yalancı durumuna düşersiniz.

TARAF