Elbette İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul zirvesi son derece önemli tartışma, teklif ve sonuç bildirisiyle kamuoyunun ana gündem maddesi. Dönem başkanlığı iki yıllığına Türkiye’de olacak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirvede yaptığı konuşma İİT için yeni bir sürecin işaretlerini vermekte. Üstelik Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle daha bir ileri düzeyde seyreden işbirliği söylemlerine sonuç bildirgesinde İran’ın kınanmasını da ekleyince ittifak ve ayrışmanın zemini iyice belirginleşiyor.
Suriye’deki acıların hiç dinmemesi için Amerika’nın adeta Rusya ve İran bloğuyla olabildiğince paralel bir politika takip etmekteki ısrarları ortada. Amerika’nın hem Esed rejimine dokunmama hem de PKK-PYD’yi desteklemekteki tercihi Türkiye ve Suudi Arabistan’la yaşadığı gerilimi bir miktar daha arttırmayı göze aldığını işaret ediyor. Tabii ki bu süreçte ortaya koyduğu tutarsızlıklar, Türkiye ve Suudi Arabistan’a karşı bazen sıcak ve gönül alıcı ama alttan alta işleyen soğuk tavrı hatta kimi sözlü kimi fiili tehdit ve şantajlarla mesafe kat etmeye kalkıştığı da sır değil. Ancak PKK’nın askeri ve siyasi açıdan ağır darbeler yemiş olması ve Türkiye’de oluşturulmak istenen istikrarsızlığın bir türlü tecelli etmemesi AB’nin olduğu kadar ABD’nin de elini kolunu bağlayıveriyor.
Eski Heyecanlar Yok Artık
Türkiye’de seçimler yoluyla oluşan siyasal dengeyi legal yollarla değiştirmekten tamamen umut kesmiş siyaset ve sermaye sınıflarının yüzleri eskiden olduğu gibi yine Batı’ya, AB’ye, ABD’ye dönük işliyor. Sadece Esed rejimi ve PKK-HDP değil İran ve Rusya’da Türkiye’yi Batı’yla birlikte kuşatmanın türlü hesaplarını yapıyor. Bu sebeple bu hafta hem CHP heyetinin hem de TÜSİAD heyetinin Washington’a en ağır toplarıyla seferler düzenlemiş olmasında şaşılacak bir şey yok. Ancak ne gidenler eskisi kadar ümitvar gidebiliyor Washington’a ne de Washington’dakiler eskisi gibi misafirlerine güçlü seçenek ve destekler sunabiliyor.
12-14 Nisan günlerini kapsayan Washington ziyaretinde TÜSİAD’ı Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes, Başkan Yardımcısı Ali Koç ve Yönetim Kurulu Üyesi Simone Kaslowski’nin temsil etti. TÜSİAD heyeti ziyarette Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey temsilcilerle temaslar kurdu, toplantılar tertipledi. Resmi bağlantılar dışında Brookings Enstitüsü dâhil teknik, ticari ve stratejik çevrelerle de görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde TÜSİAD Başkanı Başaran ‘istisnasız Türk-Amerikan ilişkilerinin önemini vurguladık’larını ifade etti. Her konuda mutabık olunmasa da daha çok diyaloğa ihtiyaç duyulduğu üzerinde durulmuş ve Amerikalı yetkililerde de bu yönde değerlendirmeler almış olunmaktan ötürü son derece memnun olunmuş.
Doğal olarak TÜSİAD ideolojik ve sermaye alt yapısı gereği Türkiye’nin NATO üyeliğini aşan bir tarzda transatlantik değerlere bağlılığını temenni etmiş, destek talep etmiş Amerikalı yetkililerden. AB’ye olan inançlarını bir kere daha tekrarlayıp Türkiye’nin AB üyeliğine yeniden ve daha güçlü bir desteği teyit etmek istemişler. Bunlar bilinen hatta teamüle dönüşmüş söylem ve pozisyon alışlar. Çok önemli bir farklılık çıkmamış ortaya.
TÜSİAD ve benzeri kurumlar açısından asıl değişiklik bir başka alanda seyrediyordu ki gözlerden asla kaçmaması gerekir. Görüşmeler sırasında Başaran’a sorulan bir soru şöyleydi: "Amerika'nın uluslararası düzenin oluşturulmasındaki sorumluluğu nerede devreye giriyor? Türkiye'deki demokratik uygulamalara daha fazla ağırlık vermesi gerektiğini düşünüyor musunuz?" Başaran’ı cevabı ise Batıcı-seküler iktidar sınıflarının yaşananlardan epeyce ibret aldıklarını, güç dengelerini iyi hesap edebildiklerini gösterir nitelikteydi: "Biz açıkçası hiçbir ülkeye kendi ülkemiz adına bir sorumluluk yükleyecek şekilde konuşmadık, görüşmeler karşılıklı sorumluluk empoze etmek şeklinde geçmedi." Demek ki TÜSİAD heyeti Amerikalı yetkililerden Türkiye’deki siyasi iktidara baskı yapmaları, teftişe soyunmaları ya da bir sorumluluk yüklemeleri için herhangi bir talepte bulunmamışlar.
Ganimetsiz Seferler
Hatta öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Washington ziyareti sırasında PKK ve Fethullahçı çevrelerin çıkarmak istedikleri olaylarla alakalı soruyu değerlendirme tarzıyla esasen TÜSİAD Başkanı başaran kendilerine ümit bağlayan çevreleri epeyce hayal kırıklığına uğrattı. Basın ve özgürlükler konusuna ilkesel yaklaşımı vurgulamakla beraber Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında yaşanan bu olayları bunu dışında gördüklerini vurgulama ihtiyacı hissettiler. İlaveten bu provokatif olayların Amerikalı yetkililerle kurulan temaslarda hiçbir diyaloga konu olmadığını da vurgulama ihtiyacı hissetti, herkesi hassas olmaya davet etti.
Musul eski Başkonsolosu Öztürk Yılmaz ve Cumhuriyet Gazetesi eski genel yayın yönetmeni Utku Çakırözer’den müteşekkil CHP heyetinin Washington temaslarına değinecektik bir de. Yer kalmadığı için değil ama ‘Amerikalı yetkililere yeni yüzler tanıma imkânı oluşturma’ dışında CHP heyetinin ne yaptığına ilişkin olarak doğru dürüst hiçbir bilgiye ulaşamadım. Bol bol laiklik türküsü okumuşlar, IŞİD tehdidi konusunda Amerikalılarla beraber ağlaşmışlar, Suriye ve Irak hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun oluşturdukları bölgesel ve küresel riskleri anlatmışlar. Sonra ‘macera dolu Amerika’ seyahatine nokta koyup dönmüşler Türkiye’ye.
Bizce hiçbir sakıncası yok bu seferlerin, harcadığınız para da emek de zaman da sizin nasılsa!