TÜRKSAT Operasyonunda Samanyolu Çalışanlarının Rolü

TÜRKSAT davasını değerlendiren Mehmet Acet, baskın esnasında Samanyolu TV çalışanlarının varlığının Gülenci yapının darbe suçunu inkar çabasını boşa çıkartan bir gösterge olduğunu vurguluyor.

Dün sonuçlanan TÜRKSAT davasını değerlendiren Mehmet Acet, Yeni Şafak’taki yazısında askerlerce TÜRKSAT’ın basılması hadisesinde sivillerin oynadıkları role dikkat çekiyor ve Samanyolu TV çalışanlarının varlığının Gülenci yapının darbe suçunu inkar çabasını boşa çıkartan bir gösterge olduğunu vurguluyor. 

Mehmet Acet’in konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (25 Ekim 2017) yayınlanan “FETÖ’nün TÜRKSAT Günahlarını Hatırlama Vakti” başlıklı yazısı şöyle:

15 Temmuz gecesi, televizyon kanallarına uydu hizmeti veren Türksat’ı silah zoruyla basan darbecilerle ilgili karar, önceki gün çıktı.

Yayınları kesmeye çalışan 5’i sivil, 17 kişinin yargılandığı davada, 4 firari sanığın dosyası ayrılırken, diğerlerine “Anayasa'yı ihlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Ayrıca 8 asker sanık, Türksat personelleri Ahmet Özsoy ve Ali Karslı’nın şehit edilmesi nedeniyle ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.

Darbe girişiminin Türksat ayağı ile ilgili gelişmeler, kişisel radar alanımda yer bulan konular arasında oldu hep. 

Neden derseniz, FETÖ’nün ‘iz/delil bırakarak’ suçüstü yakalandığı mekanlardan birisi burası olmuştu.

Akıncı Üssü’ndeki FETÖ kanıtlarının bir benzeri Türksat’ta karşımıza çıkmıştı.

SAMANYOLU TV’NİN UPLİNK/BİLİŞİM UZMANLARININ ORADA NE İŞİ VARDI?

Konuyu bir soruyla açalım;

FETÖ’nün yurtdışında yürüttüğü, içeride CHP’nin senkronize şekilde buna uyum sağladığı ‘kontrollü darbe’ safsatasına karşı yapılabilecek en iyi iş nedir?

Ya da şöyle soralım:

Kafası karışık, ya da karışmaya müsait olmakla birlikte, ikna kanallarını açık tutan yerli/yabancı muhataplara ne anlatmalı?

Darbedeki somut FETÖ kanıtlarını sunmaktan daha iyi bir seçenek var mı?

Buna gerek var mı diye soracak olanlara peşinen bir cevap verelim önce.

Karşımızda Adolf Hitler’in propagandisti Goebbels’in “Bir yalanı sürekli bir şekilde tekrarladığınız zaman kitleler artık buna inanmaya başlayacaktır” düsturuyla hareket eden gürültücü bir propaganda makinası çalışmaya devam ediyorsa, yapılacak olan en iyi iş, doğruları sürekli bir şekilde tekrar etmektir.

Akıncı davasında bu kanıtlardan epeycesi ortaya çıktı.

Adil Öksüz’ün, Harun Biniş’in, Kemal Batmaz’ın ve diğerlerinin o geceki rolleri, FETÖ’nün suçüstü haline dair yeterli veriler sundu.

Benim Türksat davasına önem atfetmemin gerekçelerinden bir tanesi de bu.

Şimdi, o geceye dönüp, önceki gün ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlardan 4’nün kimliğine bir bakalım.

İsmini zikredeceğimiz 4 kişi, o gece yerleşkeye girmek isterken, durumlarından şüphelenen polis tarafından Türksat nizamiyesinde durdurulup gözaltına alınıyor.

Bu kişilerin rolleri şu:

İçeride kurum personelinin direnişi nedeniyle televizyon kanallarının yayınlarını durduramayan darbeciler tarafından oraya çağrılıyorlar.

Ne diye çağrılıyorlar?

“Biz yayınları kesemedik, gelin siz kesin” diye.

İşte bu 4 kişinin kimliği, ‘FETÖ’nün Türksat’ta bıraktığı deliller’ başlığının içini dolduracak nitelikte.

1-Mehmet Dağköy: Samanyolu televizyonunda uzun süre Bilgi İşlem Direktörü olarak çalıştı. Son görev yeri Şifa Hastanesi’nin ilgili birimi.

2-Baki Birol: Aynı televizyon kanalında up link ve uydu yayıncılığı uzmanı olarak görev aldı.

3,4-Burhan Güneş, Aydın Yavuz: Bu iki isim Tübitak’ta üst düzey görevlerde yer almış, FETÖ irtibatları nedeniyle daha önce bu kurumdan uzaklaştırılmışlar. İkisinin de uzmanlık alanı yukarıdakilerle aynı: Bilgi İşlem, up link ve uydu yayıncılığı.

Şimdi.

Bu resimden karşımıza ne çıkıyor?

Özel Kuvvetler’de görevli bir grup asker, tam teçhizatlı halde helikopterle Türksat yerleşkesine indiriliyor.

Yapmak istedikleri şey, uydu yayınlarını keserek televizyon ekranlarını karartmak.

Ama karşılarına şöyle bir sorun çıkıyor.

Kendileri uydu sisteminin karmaşıklığına dair bir fikir sahibi olmadıkları için, içeride silah zoruyla tehdit ettikleri Türksat personeli de taleplerini karşılamadığı için, dışarıdan bu işi yapabilecek birilerine ihtiyaç duyuluyor.

Bu 4 kişi de, ‘bu hizmeti’ karşılamak için soluğu Türksat nizamiyesinde alıyor.

Ne tesadüftür ki, televizyon kanallarının yayınlarını karartmak için tercih edilen 4 kişiden ikisi örgütün televizyon kanalının ilgili uzmanları iken diğer ikisi, aynı örgütle iltisaklı oldukları için Tübitak’tan uzaklaştırılanlardan seçiliyor.

MAHKEME-İ KÜBRA’DA KİM KİMDEN HESAP SORACAK?

Önceki gün karara bağlanan Türksat davasında ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan sanıklara hakim son sözlerini soruyor.

Anadolu Ajansı’nın geçtiği habere göre Osman Özsoy ve Ali Karslı’yı şehit eden askerlerden Mustafa Altunay şunları söylüyor:

“Vicdanım rahat. Mahkemenin adil bir yargılama yaptığına zerre kadar inancım yok. Mahkeme-i Kübra’da tekrar görüşeceğiz.”

Osman Kemal Küçük isimli bir başka darbeci asker de, içinde yine Mahkeme-i Kübra geçen tehdit dolu şu sözleri sarf ediyor:

“Hakkın adaleti asla şaşmaz. Vicdanım rahat, yattığımda çok rahat uyuyorum. Yattıklarında uyuyamayanlar düşünsün. Vereceğiniz karar asla bir son değildir. Belki de başlangıçtır. Herkes beklesin ve görsün.”

Ne diyorsunuz?

Tam bir FETÖ ağzı, değil mi?

Peki şuna ne dersiniz?

Mahkeme-i Kübra’da adalet terazisi şaşmayacağına göre, o adalet Osman Özsoy ve Ali Karslı için mi, yoksa bu makinalaşmış varlıklar için mi tecelli edecektir?

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...